Sürgün ve Millet: Hindistan’ın Parsi Topluluğu ve Modern İran’ın Oluşumu

Sürgün ve Millet: Hindistan’ın Parsi Topluluğu ve Modern İran’ın Oluşumu

Sürgün ve Millet: Hindistan’ın Parsi Topluluğu ve Modern İran’ın Oluşumu

Sürgün ve Millet: Hindistan’ın Parsi Topluluğu ve Modern İran’ın Oluşumu

Afshin Marashi, Exile and the Nation: The Parsi Community of India & the Making of Modern Iran, University of Texas Press, Austin, 2020, 312 sayfa.

ISBN: 978-1477320792


Oklahoma Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapan Afshin Marashi, İran milliyetçiliği üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Nationalizing Iran: Culture, Power, and the State, 1870-1940 kitabının yazarı ve Rethinking Iranian Nationalism and Modernity kitabının da editörlerinden birisi olan Marashi; yazıda incelenen kitabında, Parsilerin1 İran ulusal kültürünün oluşumundaki katkılarına ışık tutmaya çalışır. Parsiler ve İranlı beş farklı kişiye odaklanan Marashi, kitabı boyunca İranlı milliyetçiler ile Hindistanlı Parsilerin Antik İran’a dair tutumlarını karşılaştırır. Kitabın temel tezi, İranlı milliyetçiler ile Parsilerin Antik İran’a dair tasavvurlarının aralarındaki ortak dile rağmen içkin bir gerilim içinde olduğudur.

Marashi, “Bombay’a Gidiş ve Dönüş: Erbab Keyhüsrev Şahruh ve İran Zerdüştlüğünün Yeniden İcadı” başlıklı birinci bölümde Keyhüsrev Şahruh’un siyasal, sosyal ve entelektüel faaliyetlerine değinir. Kirman’da Zerdüşt bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Şahruh, gençliğinden 1940 yılındaki şüpheli ölümüne kadar İran Zerdüştlerinin sosyoekonomik seviyesini yükseltmek ve İran’ın antik mirasını diriltmek ülkülerini kendisine rehber edinmiştir. Zerdüştler için okul ve ibadethane gibi sosyal kurumların açılmasına öncülük eden Şahruh, 1909 yılından ölümüne kadar her dönem Zerdüştlerin Meclisteki temsilcisi olmuştur. Firdevsi’nin anıt mezarının yapılması gibi Pehlevi rejiminin büyük önem atfettiği bir projenin hayata geçirilmesinde etkin rol oynamıştır.

Marashi, Şahruh’un siyasal ve sosyal alanlardaki faaliyetlerinin dışında İran milliyetçiliğine yaptığı entelektüel katkıyı da vurgular. Sırasıyla 1907 ve 1909 yıllarında yayımlanan Ayine-i Ayin-i Mazdayesna ve Füruğ-ı Mazdayesna kitapları, Zerdüştlüğü modernist bir çizgide yorumlayan kitaplardır. Şahruh bu kitaplarda yer yer Zerdüştlük inancına yöneltilen ithamlara cevap vermiş ve Zerdüştlüğü modern bilim ile uyum içinde gören oryantalistlerin görüşlerini alıntılamıştır. Marashi, Şahruh’un kitaplarında bir yandan Parsilerin liberal, demokratik ve çoğulcu fikirlerinin varlığına işaret ederken öte yandan romantik milliyetçilik ve bilimsel ırkçılığın izlerine değinir. Dolayısıyla Şahruh’un entelektüel hayatı bir yanda Bombay’da eğitimi sırasında edindiği ve İran Meşrutiyet Devrimi’nin ilkeleriyle uyumlu liberal ve çoğulcu bir dünya görüşü diğer yanda dünyada ve İran’da giderek etkisi artıran ırkçılığa dayalı totaliter dünya görüşü arasında sıkışmıştır.

Keyhüsrev Şahruh’un Nazi yanlısı oğlu Behram Şahruh’un Berlin Radyosu’nda yaptığı yayınlar, Birleşik Krallık tarafından Nazi yanlısı olmakla itham edilen Rıza Şah yönetimini daha da zor durumda bırakmıştır. Bunun sonucu olarak her ne kadar kalp krizinden öldüğü söylense de Pehlevi rejiminin, oğlunun düşüncesiz hareketlerinden dolayı Keyhüsrev Şahruh’u infaz ettiği kamuoyunda yaygın bir kanaat hâline gelmiştir. Marashi, Şahruh’un şüpheli ölümünün İran’da liberal milliyetçilik projesinin çöküşünü sembolize ettiğini ifade eder.

Yazar, “Hâmi ve Yurtsever: Dinşah İrani, Parsi Hayırseverliği ve Hint-İran Kültür Uyanışı” başlıklı ikinci bölümde, Hindistan’a birkaç nesil önce göç etmiş İran Zerdüştlerinden bir aileye mensup olan Dinşah İrani’nin faaliyetlerini ele alır. Marashi, İrani’nin faaliyetlerini iki kola ayırır: Birincisi Parsi hayırseverlerin İran Zerdüştlerinin sosyoekonomik düzeyini yükseltmek amacıyla yaptıkları yardımları organize etmek; ikincisi, İran’da Antik Dönem’e dair uyanışa entelektüel bir katkı sunmaktır. İrani, birinci alandaki faaliyetlerini, kurucularından olduğu “Bombay İran Zerdüştleri Cemiyeti” aracılığıyla yürütmüştür. İrani, ikinci faaliyet kolu olan entelektüel alanda da önemli roller oynamıştır.

İran’da okul, hastane açmak gibi hayır işlerinin dışında Bombay’da Zerdüştlük hakkında Farsça kitaplar yayımlatıp İran’a göndermeleri de Parsilerin İran’a yönelik faaliyetlerinin önemli bir parçası olmuştur. İrani de Zerdüştlük hakkında yazdığı üç kitapla bu faaliyetlere katkıda bulunmuştur. İrani’nin kitapları Zerdüştlüğün ahkâmını açıklayıp Zerdüştlüğü modernite ile uyumlu bir inanç olarak sunmaktadır. Marashi, Parsiler tarafından açılan Zerdüşt okullarının diğer dinlere mensup kişilere de açık olmasının ve basılan kitaplarda Zerdüştlüğün çoğulcu ve ilerici yorumunun yer almasının, Parsilerin liberal milliyetçilik ve eşitliğe dayanan toplum anlayışlarını gösterdiğini söyler. Bununla birlikte hem İrani’nin yazdığı kitaplarda hem de Bombay’dan İran’a gönderilen Zerdüştlüğe ilişkin kitaplarda Aryan ırkına yapılan göndermeler, liberal milliyetçilik ile ırk düşüncesine dayanan romantik milliyetçilik arasındaki içkin gerilimi yansıtmaktadır. Yazara göre Parsilerin tarih ve kültür görüşü romantik milliyetçiliğin etkisinde olsa da siyasi yönelimleri liberal ve çoğulcudur.

Marashi, “Hafız’ı Düşlemek: Rabindranath Tagore İran’da, 1932” başlıklı üçüncü bölümde, 1913 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan Hint şair ve düşünür Tagore’un İran ziyaretine odaklanır. Tagore, Avrupa’nın kültürel hegemonyasına karşı çıkan ve Asya milletlerinin birliğini savunan bir kişi olarak Pehlevi rejiminin davetiyle İran’a gelmiştir. Yazar, Tagore’un dört haftalık gezisinde özellikle Şiraz’daki Hafız Türbesi’ne yaptığı ziyaret üzerinde durur. Firdevsi, Sadi ve Hafız gibi şairlerin anıt mezarlarının Pehlevi Dönemi’nde ulusal anıtlar hâline getirildiğini hatırlatan Marashi, Tagore ve beraberindeki İranlıların Hafız Türbesi’ne ziyaretini manidar bulur. İranlı entelektüeller ve Tagore’un sohbetlerine bakıldığında irfan temalı Fars şiirinin “Hint-İran ruhu”nun bir diğer ortak noktası olarak görüldüğü anlaşılır. Yazara göre bu durum, Tagore ve İranlı milliyetçilerin iki kültürün ortak mirasını İslami Dönem’e taşımaları bakımından ilginçtir. Zira ziyaret boyunca ortak kültüre yapılan vurgu genellikle İslam öncesi dönemde Hint ve İran uluslarının birliğine dayanmaktadır.

Yazar, bu bölümde de kitabının ana fikri olan liberal milliyetçilik ile İran’ın İslami mirasını görmezden gelerek Antik Dönem’i önceleyen dar kapsamlı İran milliyetçiliği arasındaki gerilime işaret eder. Marashi’ye göre ırk ve antik kültür konusunda benzer bir dil kullanan Tagore ve İranlı milliyetçiler, siyasi görüşleriyle birbirinden ayrılmaktadırlar. Tagore, dört haftalık İran gezisini liberal ve çoğulcu fikirlerini yaymak için bir vesile olarak görmüştür. Pehlevi rejimi ise Tagore’un varlığını kendi milliyetçilik anlayışını vurgulamak için kullanmıştır.

“İbrahim Purdavud ve Muhatapları: Parsi Patronajı ve Yerli Avesta’nın Oluşumu” başlıklı dördüncü bölümde, Zerdüştlük hakkındaki ilk ciddi çalışmaları yapan İranlı olan İbrahim Purdavud’un ilmî kariyeri ve bu kariyerin oluşumunda Parsilerin rolü ele alınır. Purdavud’un Meşrutiyet Dönemi Tahran’ınında ilk kez Zerdüştlerle tanışması, Beyrut ve ardından Paris yılları; onu bir yandan yurt dışındaki İranlılar içinde önemli bir entelektüel figür hâline getirmiş öte yandan da kendisine İslam öncesi İran kültürüne dair çalışmalar yapma fırsatı yaratmıştır. Purdavud’un 1. Dünya Savaşı yıllarında Berlin’e yerleşmesi hayatındaki bir diğer dönüm noktası olmuştur. Bu tarihe kadar siyasal ve entelektüel aktivizm yürüten Purdavud, Berlin kütüphaneleri ve Alman oryantalistlerden faydalanarak antik İran’a ilişkin bilgisini geliştirmiştir.

Marashi, Purdavud’un ilmî kariyerinin 1922 ve 1923 yıllarında İran milliyetçiliğinin gelişiminde önemli bir yeri olan İranşehr dergisinde yazdığı iki yazıyla başladığını belirtir. Söz konusu yazılardan etkilenen Parsiler, Purdavud’u Bombay’a davet ederek çalışmalarını sürdürmesi için destekleme kararı almışlardır. Marashi’ye göre Purdavud’un Bombay’da Parsiler arasında geçirdiği yaklaşık iki buçuk yıl, ilmî kariyeri için hayatının; Beyrut, Paris ve Berlin yılları kadar önemli olmuştur. Purdavud, Parsilerin desteği ile Zerdüştlüğe ilişkin önemli metinleri Farsçaya çevirmiş Bombay’da geçirdiği süre boyunca Parsi din adamı ve âlimlerden geniş bir biçimde yararlanmıştır. Marashi, Parsi âlimlerin Purdavud’un ilmî kariyerine olan etkilerini vurgulayarak Parsilerin dolaylı yoldan İran’da ulusal kültürün oluşumuna katkıda bulunduğunu savunur.

Yazar, dördüncü bölüm kapsamında son olarak İranlı milliyetçiler ile Parsiler arasındaki ideolojik gerilim meselesine geri döner. Purdavud ve Parsilerin İran’da antik uyanıştan beklentileri farklıdır. Parsiler, İran’daki dindaşlarının sosyoekonomik durumunu düzeltmek ve İran’da çoğulcu bir dinî kültürün oluşumuna katkıda bulunmak isterken Purdavud ve diğer İranlı milliyetçiler, İran’ın İslam öncesi kültürünü Türk-Arap ve İslami unsurlardan ayıklama gayretindedirler. Marashi’ye göre bu ideolojik gerilim, 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar genellikle gün yüzüne çıkmamış ve iki tarafın iş birliği yapmasına engel olmamıştır.

Marashi, “Özgürlük Kılıcı: Abdurrahman Seyf Azad ve İki Dünya Savaşı Arası İran Milliyetçiliği” başlıklı kitabın beşinci ve son bölümünde Abdurrahman Seyf Azad’ın yaklaşık 25 yıla yayılan siyasi ve entelektüel faaliyetlerine odaklanır. Seyf Azad’ın siyasi faaliyetleri 1. Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun, Afganları İngilizlere karşı isyana teşvik etme girişimlerine destek olmasıyla başlar. Seyf Azad, siyasi faaliyetlerinin başından beri antiemperyalist bir milliyetçi olarak İran’ın ve diğer komşu ülkelerin, emperyalist Birleşik Krallık’ın tahakkümünden kurtulmasını hedeflemiştir. Bu amaca ulaşmak için birçok İranlı milliyetçinin aksine Türk milliyetçiliği veya diğer milliyetçiliklerle çekişme içinde olmaktansa Asya milletlerinin birliğini savunmuştur. Savaşın sonlarına doğru Berlin’e giden Seyf Azad, Berlin’de de Asya milletlerinin birliğini savunan antiemperyalist milliyetçi çizgisini muhafaza etmiştir. Marashi’ye göre 1920’li yıllar boyunca Berlin’de çeşitli Farsça gazeteler çıkaran Seyf Azad, ekonomik sıkıntılardan dolayı bu gazeteleri çıkaramayacağını anlayınca Hindistan Parsilerinin patronajına yönelmiştir. Seyf Azad, 1930 yılından itibaren Bombay’da ileri gelen Parsiler ile yazışmaya başlamış ve nihayet 1933 yılında Parsilerin ekonomik desteği ile Tahran’da İran-ı Bastan dergisini çıkarmaya başlamıştır. Marashi, çağdaş tarihçilerin bu dergiyi yalnızca Nazi yanlısı olarak değerlendirerek hataya düştüklerine dikkat çeker. Zira derginin ilk sayılarına bakıldığında Nazi yanlısı tutumdan çok Parsilerin İran’a dönüşünün propagandasını yapan bir tavır görülmektedir. Bu yıllarda tırmanan Hindistan milliyetçiliğinden ürken Parsiler, bağımsız bir Hindistan’a alternatif olarak İran’a dönme ihtimalini düşünmektedirler. Ne var ki kısa bir süre sonra liberal yönelimli Parsiler, derginin Nazi yanlısı tutumunu görerek Seyf Azad ve dergiyle ilişkilerini kesmişlerdir. Marashi, kitabının temel tezi olan İranlı milliyetçiler ve Parsiler arasındaki ideolojik gerilimin varlığını burada da yineler: Her ne kadar Seyf Azad ve Parsiler ırka ve antik mirasa dair ortak görüşlere sahip olsalar da benimsedikleri siyasi ideoloji bakımından ayrışmışlardır.

Seyf Azad, 2. Dünya Savaşı öncesi Hindistan’a giderek Salar-ı Hind adlı bir dergi çıkarmış ve Birleşik Krallık’a karşı bağımsız Hindistan propagandası yapmaya devam etmiştir. Seyf Azad hakkında 1. Dünya Savaşı’ndan itibaren düzenli raporlar tutan İngiliz yetkililer, Nazi yanlısı olduğu gerekçesiyle 1939 Eylül’ünde kendisini tutuklayıp savaş sonuna kadar göz hapsinde tutar. Marashi’ye göre Seyf Azad’ın siyasi kariyerine antiemperyalist bir milliyetçi olarak başlaması, Berlin yılları, Parsilerin ve Nazi Almanya’sının ekonomik desteğiyle dergi çıkarması ve nihayet Birleşik Krallık tarafından tutuklanması yalnızca kendi fırtınalı hayatının iz düşümü değildir. Seyf Azad’ın hayatındaki dalgalanmalar aynı zamanda İran milliyetçiliğinin dönüşümlerini de yansıtmaktadır.

Marashi; kitabında, iki dünya savaşı arası İran milliyetçiliğinin devletin veya herhangi bir grubun tekelinde olmadığını savunur. İran milliyetçiliğinin oluşum sürecinde liberal ve totaliter seçeneklerin bulunduğunu ifade eder. İran milliyetçileri ve Parsilerin ırk ve tarih konularında benzer bir dil kullanmalarına rağmen farklı siyasi projeleri olduğunu öne sürer. Kendisinin de ifade ettiği gibi İranlı-Parsi iş birliği; aralarındaki ideolojik gerilime rağmen genellikle devam edebilmiş olsa da Seyf Azad örneğinde olduğu gibi siyasi kültürün farklılığı zaman zaman iş birliği imkânını ortadan kaldırmıştır.


1 Parsiler, Hindistan’da yaşayan ve Zerdüşt inancına mensup bir halktır. Geleneksel olarak kökenleri İran’ın Müslümanlar tarafından fethinin ardından bir grup Zerdüşt’ün toplu bir hâlde Hindistan’a göçüne dayandırılsa da son yıllarda yapılan çalışmalar, İran’dan Hindistan’a göçlerin İslam öncesine uzandığını göstermiştir. Ayrıca İslamiyet sonrası bölgeye toplu bir göçün yaşandığı da doğrulanamamıştır. Konunun uzmanları, Hindistan’a göçlerin yüzyıllara yayıldığını, sosyoekonomik ve dinî sebeplere dayandığını belirtmektedir.