İran’ın Irak ve Lübnan’daki Gelişmelere Bakışı

İran’ın Irak ve Lübnan’daki Gelişmelere Bakışı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Başkan Danışmanı Mehmet Koç

İran Devrim Rehberi Hamenei, başkomutan sıfatıyla dört gün arayla iki askerî okulu ziyaret etti. Bu ziyaretleri sırasında hem İran iç kamuoyundaki hem de bölgedeki gelişmelere ilişkin İran’ın yaklaşımlarını paylaştı. Hamenei 26 Ekim’de Devrim Muhafızları Ordusuna subay yetiştiren İmam Hüseyin Askerî Üniversitesi ve 30 Ekim’de de İran Ordusuna subay yetiştiren askerî okullardan Hatemü’l Enbiya Askerî Üniversitesindeki törenlere katılarak Irak ve Lübnan’daki gelişmeler hakkında Tahran’ın olayları nasıl değerlendirdiğine dair açıklamalar yaptı. Ayrıca İran Silahlı Kuvvetlerine de “yaklaşan fitne” konusunda hazır olmaları uyarısında bulundu. Hamenei Irak ve Lübnan halklarının itirazlarında haklılık payı olduğunu belirtti. Ancak her iki ülke halkına ülkelerinin güvenlik zaafı ve otorite boşluğuna düşme riskini hatırlatarak güvenlik ve kanuni otoriteler olmadan taleplerin gerçekleşme zemininin de olmayacağını söyledi. Hamenei yaşanan olaylarda ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın parmağı olduğunu vurguladı.

Hamenei’nin bu ziyaretlerindeki konuşmalarının yanı sıra Irak ve Lübnan’daki olaylarla ilgili İran’da farklı isimlerden de tepkiler geldi. Haftalık bakanlar kurulu toplantısının ardından bir gazetecinin bahsi geçen iki ülkede yaşanan olaylar konusunda İran’ın tutumunu sorması üzerine hükûmet kanadından Cumhurbaşkanı Özel Kalem Sorumlusu Mahmud Vaizi her iki ülkede de tarafları sağduyuya davet ederken olayları dış güçlerin müdahalesi olarak gördüklerini ve amaçlarının bu iki ülkeyi de Suriye’nin içerisine düştüğü duruma düşürmek olduğunu ifade etti. Devamında Vaizi, dış güçlerin amacının Irak ve İran’ın arasını açmak ve ülkedeki dinî ve siyasi otoritelerin meşruiyetini ortadan kaldırmak olduğunu iddia etti. Tepkilerini daha çok eylemleriyle ortaya koyan İran’ın Orta Doğu politikalarının sahadaki en belirleyici aktörü olan Kasım Süleymani’nin olayların vahim bir hâl alması üzerine Iraklı üst düzey güvenlik elitlerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıya sürpriz bir şekilde iştirak ettiği ve İran’ın toplumsal olayları bastırmadaki deneyimlerini aktardığı yabancı basın kaynakları tarafından da paylaşıldı. Öte yandan olayların baş sorumlusu olarak ABD ve Suudi Arabistan’ı hedef gösteren Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari göstericilerden bu iki ülkenin büyükelçiliklerini işgal etmelerini istedi.

İranlı yetkililere göre yolsuzluklar, rant ve hükûmetlerin işlevsizlikleri yüzünden Irak ve Lübnan’da yaşanan gösterilerin yönünün İran’a çevrilmesi ve açık bir şekilde hedef gösterilmesinin perde arkasında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın olduğundan şüphe yoktur. İran her iki ülkede de desteklemiş olduğu hükûmetlerin istifasını önlemek amacıyla birtakım adımlar atmışsa da Lübnan’da Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen Başbakan Saad Hariri’nin istifasına engel olamamıştır. Irak’ta daha etkili olan İran’ın, girişimleriyle Hadi Abdul Mehdi’nin istifasını geciktirdiği ve kendisine yakın Haşdi Şabi içerisindeki gruplar başta olmak üzere hükûmetin terörle mücadele birimlerini harekete geçirerek olayları baskılamaya çalıştığı görülmektedir.

Irak’ta göstericilerin İran bayraklarını yakmaları, İran’a yakın Haşdi Şabi komutanlarını hedef almaları ve partilerin binalarını ateşe vermeleri ABD, İsrail ve Suudi Arabistan ittifakının gösterileri yönlendirdikleri şeklindeki söylemleri güçlendirmektedir. İran’ın Arap Baharı ve özellikle DEAŞ’ın ortaya çıkmasından sonra terörle mücadele bahanesiyle Irak başta olmak üzere Suriye, Yemen ve Lübnan’da önemli kazanımlar elde ettiği bilinmektedir. ABD yaptırımlarının en önemli amaçlarından biri olan İran’ın bölgesel yayılmacılığının sınırlandırılması doğrultusunda Irak ve Lübnan’daki gösterilerin İran aleyhine kanalize edilmesi bölgesel gerginliğin ekonomi ve askerî alanlarla sınırlı kalmadığını siyasi ve toplumsal alanların da birer çatışma araçları ve alanları hâline geldiğini göstermiştir.

İran son bir yıldır ülke içerisinde ağır yaptırımların yarattığı ekonomik sorunlarla mücadele etmektedir. Bu yüzden herhangi bir halk hareketinin doğmaması için zaman zaman seslerini yükseltenleri orantısız cezalarla korkuturken kimi zaman da hükümlü veya tutuklu gazeteci, aktivist ve işçileri geçici izin veya kefaletle serbest bırakarak sopa ve havuç politikası uygulamaktadır. Bu sayede Irak ve Lübnan’da yaşanan halk hareketlerinin İran’a sıçramasına da engel olmaktadır. Hamenei’nin İran silahlı kuvvetlerine fitnelere karşı hazırlıklı olmaları çağrısı ülke içerisinde de kimsenin kolaylıkla öngöremediği durumların yaşanabileceğini göstermektedir.