Çağatay Balcı

ABD ve İran arasında, Irak-Suriye hattındaki gerilim alanları yeni adımlarla derinleşmeye devam etmektedir.

Tahran’da Azerbaycan Büyükelçiliğine yönelik saldırıyı, İran’ın Azerbaycan karşıtı etki odaklı faaliyetleri ile yarattığı iklimin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür.

Pençe-Kılıç Harekâtı; KCK/PKK konseyi ve YPG’ye varoluşsal tehdit algısını daha fazla hissettirirken aynı zamanda gelecek arayışını da yoğunlaştırmıştır.

İran’ın Kürt bölgeleri, gösterilerin başladığı tarihten itibaren şiddet sarmalı ve terörizm tuzağının net biçimde kendisini gösterdiği alanlara dönüşmüştür.

PKK/PJAK’ın, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganıyla edindiği kitleselliği Türkiye’ye ihraç etme potansiyeli; terör örgütünü, Türkiye’de kaybettiği etkinliğini “kadın özgürlük hareketi” temasıyla yeniden tesis etme hedefine yönlendirebilir.

Kadın özgürlük hareketi argümanları ile ideolojik olarak ciddi bir yakınlık gösteren PJAK, bu süreçte daha fazla ön plana çıkmış ve alan kazanmıştır.

2020 yılında gerçekleşen 2. Karabağ Savaşı bölgesel aktörler açısından, konjonktür değişimi ve yeni bir jeopolitik durumun oluşum süreci olarak değerlendirilmiştir.

Sincar Anlaşması’nın ilanının ardından KCK/PKK ve İran destekli milis gruplardan gelen açıklamalar, bu Anlaşma’nın tümüyle reddedildiği bir tutum ortaya koymuştur.

3-5 Ocak aralığındaki saldırıları, İran destekli milis grupların eş zamanlı ve çok-hedefli saldırı gerçekleştirebilme kapasitesini sergileme çabası olarak değerlendirmek mümkündür.

Uzun yıllar boyunca “Şii Hilali” stratejisi ile hareket eden İran, bugün gelinen noktada kendi açısından risk ve tehdit hilali ile karşı karşıya kalmıştır.