Viyana Görüşmeleri Etkisinde Bölgesel Gelişmeler
ABD’li ve Iraklı yetkililer 7 Temmuz Çarşamba günü yaptıkları açıklamada, Irak ve Suriye’deki ABD üslerinin roket ve patlayıcı yüklü insansız hava aracı saldırıları ile hedef alındığını, en az 14 roketin ABD birliklerinin bulunduğu Irak hava üssüne isabet ettiğini duyurdu. Son zamanlarda özellikle Irak’taki askerî üslere roket saldırıları artarken bu saldırıların yönteminde son birkaç ay içinde değişim yaşandığı görülmektedir. Özellikle son birkaç ay içinde artan drone saldırıları, roket saldırılarıyla birlikte bilhassa Irak’taki ABD askerî varlığı için önemli bir endişe kaynağı hâline dönüştü. Bu saldırılar, Irak’ta gündelik olarak artarak gerçekleşirken benzer saldırıların Suriye’deki ABD askerî varlığını da hedeflemeye başladığı görüldü. Her ne kadar saldırıların sorumluluğu doğrudan kabul edilmese de uzmanlara göre saldırılar İran destekli Şii milisler tarafından düzenlenmektedir.
Irak’taki saldırılarda yeni bir trend olarak drone saldırıları artış gösterirken saldırıların hedefleri anlamında da yeni gelişmeler ortaya çıkmaktadır. Suriye’deki ABD askerî varlığının hedef alınması bu noktada ortaya çıkan yeni bir eğilim olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan saldırıların, Irak’taki ABD üslerine devam eden roket ve drone saldırılarına karşı ABD’nin misilleme yapması sonucu arttığı gözlemlenmektedir. Öyle ki 27 Haziran’da ABD’nin Suriye-Irak sınırındaki Haşdi Şabi milislerine düzenlediği drone saldırısı sonucu 4 Şii milis öldürülmüş, Haşdi Şabi yetkililerinin intikam söylemleri gündeme gelmişti. Nitekim söylemler son birkaç gündür karşılık bulmakta ve saldırılar her geçen gün artarak devam etmektedir. Bu kapsamda, uzmanlarca İran destekli Şii milis ağları tarafından düzenlendiği söylenilen saldırıların, Viyana’da devam eden ABD-İran görüşmelerinde İran aleyhine oluşan baskıları sınırlamak üzere geliştiği düşünülmektedir. Bununla beraber ABD’nin devam eden saldırılara ve maruz kaldığı tehditlere karşı yeni bir arayış içinde olduğu da bilinmektedir. Bu arayış, ABD’nin Orta Doğu askerî varlığını, maruz kaldığı güvenlik tehditlerine karşı yeniden konuşlandırma odağında şekillenmektedir. Nitekim son çıkan haberler de ABD’nin, Katar’daki askerî üslerini kapatarak Ürdün’e transfer edeceğini belirtmektedir. Bu haberlerin ardından Ürdün Kralı Abdullah ile ABD Başkanı Biden’ın 19 Temmuz’da Washington’da görüşeceği bildirildi. Kral Abdullah’ın Washington ziyareti, Biden’ın ocak ayında göreve başlamasından bu yana bir Arap liderin Beyaz Saray’a yapacağı ilk ziyaret olmasından dolayı önemli görülmektedir. Ürdün Krallığı tarafından yapılan açıklamada, ABD-Ürdün Haşimi Krallığı arasındaki stratejik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik konuların ve son bölgesel gelişmelerin, ziyaretin gündeminde olduğu belirtildi. Diğer taraftan Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki ziyarete dair yaptığı açıklamada ise “Ekselanslarının ziyareti, ABD ile önemli bir güvenlik ortağı ve müttefiki olan Ürdün arasındaki kalıcı ve stratejik ortaklığı pekiştirecektir.” ifadelerine yer verdi. Beyaz Saray Sözcüsü devamında “Başkan Biden, Ürdün’de parlak bir gelecek için hayati önem taşıyan ekonomik fırsatların teşviki de dâhil olmak üzere çeşitli siyasi, güvenlik ve ekonomik konularda ikili iş birliğini güçlendirmek için Ekselansları ile birlikte çalışmayı dört gözle bekliyor.” söyleminde bulundu. Bu açıklamaların ardından İsrail’in yeni Başbakanı Naftali Bennett’in, Ürdün Kralı Abdullah ile gizli bir görüşme gerçekleştirdiğine dair haberler de ortaya çıktı. Bununla birlikte ABD’nin Irak’taki askerî varlığını da azaltma eğiliminde olduğu bilinmektedir. Bu gelişmeler göz önüne alındığında ABD’nin, Ürdün tercihiyle özellikle İran ile görüşmeler sonrası bölgedeki askerî varlığına karşı oluşabilecek taviz alanlarını dengelemeyi düşündüğü anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda bölgenin diğer ülkelerine göre İran etkisindeki baskılar açısından daha güvenli olacağı düşünülen Ürdün, vekil güçlerin mobil tehditlerine karşı güvenli bir lokasyon olarak değerlendirilebilir. Buna ek olarak Şii milis ağının Ürdün’de bulunmaması durumu, ABD’nin aradığı güvenli ortamı sunabilecek potansiyeli taşımaktadır. ABD böylelikle İran etkisindeki tehditlerin menzilinin dışına çıkarak hem İran ile görüşmeler devam ederken hem de görüşmeler sonrası dönemde İran’ın bölgesel baskı ve diplomatik kazançlarını sınırlandırabilecektir. Ayrıca Ürdün tercihi, İsrail güvenliğinin öncelenmesindeki ABD politikalarının sürekliliğine ve Suriye’de ortaya çıkabilecek yeni gelişmelere işaret etmektedir.