ABD’den Körfez’e Teşekkür Turu

ABD’den Körfez’e Teşekkür Turu
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından başlayan tahliye sürecinde, Körfez ülkelerinin yardımları ve yaptıkları iş birliklerine ilişkin teşekkürlerini iletmek için 5 Eylül Pazar günü ülkeden ayrıldı. İki yetkilinin ayrı olarak gerçekleştirdiği diplomatik ziyaretlerle ABD, Körfez müttefiklerine Afganistan kararı sonrası Orta Doğu’daki ortaklarını terk etmeyeceğine dair bir güvence vermeyi amaçladı.

İki üst düzey yetkili, ilk ziyaretlerini Blinken’ın Afganistan’dan tahliyelere ilişkin “Hiçbir ülke onun kadar yardım etmedi.” dediği Katar’a gerçekleştirdi. Yetkililer, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad es-Sani ve diğer üst düzey Katarlı yetkililerle Afganistan konusunda görüşmek üzere Doha’da bir araya geldi. Afganistan’daki tahliyeler sırasında Katar’a desteklerinden dolayı teşekkürler iletilirken Blinken, Katar’ın sivilleri tahliye işlemi sırasında 58.000’den fazla Afgan’ı barındırdığını belirtti. Katar’ın Amerikan birliklerine ev sahipliği yapmaya devam ettiği için minnettarlığını ileten Austin ise konuşmasında, İran’a ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu ve “İran’ın terörizme verdiği destek ve devlet dışı gruplara giderek artan bir şekilde ölümcül silahlar tedarik etme istekliliği, hepimizin aradığı bölgesel istikrarı baltalamaktadır. Bu nedenle İran’ın nükleer amaçları da dâhil olmak üzere istikrarsızlaştırıcı eylemlere karşı bölgesel savunmayı geliştirmek için birlikte çalışmaya kararlıyız.” ifadelerini kullandı.

Orta Doğu’nun en büyük ABD hava üssüne sahip olan Katar, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden bu yana bölgede önemli bir “ara bulucu” olarak ön plana çıkıyor. Katar’ın, ilerleyen süreçlerde, ABD’nin doğrudan iletişim kurmaya isteksiz olduğu ülkelerle sürdürdüğü ilişkilerle vazgeçilmez bir konuma gelebileceği düşünülüyor. Tahliyelerin ardından ABD’nin, diplomatik misyonunu Kabil’den Doha’ya taşıması ve bu son diplomatik ziyaret; Katar’ın gelecekteki konumunun sinyallerini verdi. Katar-Taliban ilişkileri ise yeni gelişmiş bir durum değil. Katar, 2013 yılında Taliban’ın Doha’da bir temsilcilik açmasına izin vermişti. Ayrıca 2020 yılında Taliban ile Afganistan hükûmeti arasındaki müzakerelere ev sahipliği yaparak Doha Anlaşması’na da aracılık etmişti. Bu ziyaretinde Blinken da buna değinerek “Katar’ın ortağımız olacağını biliyoruz çünkü bunlar Katar’ın Afganistan’a yardım etmek için attığı ilk adımlar değil.” şeklinde açıklamalarda bulundu. Taliban, geçici hükûmeti açıkladıktan sonra Afganistan’a ilk üst düzey ziyaret de yine Katar tarafından gerçekleştirildi. Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, 12 Eylül Pazar günü Afganistan geçici hükûmeti Başbakanı Molla Muhammed Hasan ile bir araya geldi. Görüşmede; ikili ilişkiler, insani yardım, ekonomik kalkınma ve uluslararası etkileşim konuları ele alındı.

Blinken, Körfez ziyaretine Almanya’daki Ramstein Hava Üssüne geçerek son verirken Austin ise ziyaretine sırasıyla; ABD’nin 5. Filo’suna ev sahipliği yapan Bahreyn ile Körfez’de en çok ABD askerinin konuşlandığı Kuveyt’te üst düzey yetkililer ile görüşerek devam etti. Dikkat çeken bir ayrıntı olarak Austin, Kuveyt ziyaretinde ABD’nin çekilmesinin ardından el-Kaide’nin Afganistan’da yeniden yapılanmasının mümkün olduğunu söyledi. Yetkili, bu örgütün yapılanmasının yakından takip edileceğini dile getirirken Taliban yönetimini uyararak yeniden yapılanmaya izin verilmemesini beklediklerini belirtti.

Austin’in Körfez programı ilk açıklandığında son ziyaretini 9 Eylül Perşembe günü Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği ifade edilmişti ancak tur sırasında Suudi Arabistan ziyaretinin “programlama sorunları”ndan kaynaklanan nedenlerden dolayı süresiz olarak ertelendiği açıklandı. Bu konuya ilişkin taraflardan detaylı açıklama gelmezken Austin’in Suudi Arabistan durağı, 11 Eylül Terör Saldırıları’nın 20. yıl dönümünden iki gün önce gerçekleşmesi bakımından da oldukça önemliydi.

Suudi Arabistan hükûmeti, 11 Eylül Terör Saldırıları’nda rolü olduğu yönünde saldırı mağdurları tarafından hâlen suçlanıyor. ABD Başkanı Joe Biden, 3 Eylül’de terör saldırılarına ilişkin, ilgili belgelerin gizliliğinin kaldırılması için çalışma başlatan yürütme emrini imzaladı. Bu belgelerin, Suudi Arabistan liderleri ile saldırılar arasında bir bağlantısı olduğuna dair ayrıntılar içerebileceğine inanılıyor. Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliğinden 8 Eylül’de yapılan açıklamalarda; saldırılara ilişkin gizlilik kaldırma adımının memnuniyetle karşılandığı, Suudi Arabistan’ın terör saldırılarına müdahil olduğuna dair herhangi bir bulgu olmadığı ve tüm belgelerin gizliliğinin kaldırılması gerektiği belirtildi.

Tartışmalar sürerken son olarak ABD’nin Suudi Arabistan’daki Prens Sultan Hava Üssü’ndeki gelişmiş hava savunma sistemlerini ve Patriot bataryalarını geri çektiği iddia edildi. Körfez’in endişesine rağmen Çin ve Rusya gibi aktörlerle karşı karşıya gelme riskinin artmasından dolayı bir süredir Suudi Arabistan’daki ABD hava savunma sistemlerinin başka bölgelere konuşlandırılacağı söylentileri bulunuyordu. Bu adım, Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik saldırısının ardından geldi. Suudi Arabistan eski İstihbarat Başkanı Turki el-Faysal yakın zamandaki bir demecinde, ABD’nin bağlılığı konusunda güvenceye ihtiyaç olduğunu düşündüğünü ve Suudi Arabistan’ı sadece Yemen’den değil İran’dan da füze ve drone saldırılarına maruz kaldığı bir dönemde, ülkeden Patriot füzelerinin geri çekilmesinin, ABD bağlılığını yansıtmadığını söylemişti. Son gelişmelerin ardından ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, bu iddiaları kabul etti ancak ABD’nin, Orta Doğu’daki müttefiklerine “geniş ve derin” bağlılıklarının da altını çizdi.

Son olarak ABD bu ziyaretleriyle Afganistan’dan çekildikten sonra Taliban ve bölgeye yönelik stratejilerinde Körfez müttefiklerinin kesintisiz desteğini almayı hedeflediğini gösterdi. Çekilme, Katar’ın bölgede üstlendiği ara bulucu rolünü pekiştirirken Körfez ziyareti de ülkenin Washington’daki konumunu nasıl güçlendirdiğinin ve gelecek süreçte de bunun devam edeceğinin bir işareti olarak görülebilir. Buna karşın görüşmelerin ertelendiği Suudi Arabistan için güvenliğe ilişkin bölgesel endişeler ve ABD’den daha fazla güvence beklentileri, hâlihazırda güncelliğini korumaktadır.