Reisi Dönemi’nde İran İç Güvenlik Politikası

Reisi Dönemi’nde İran İç Güvenlik Politikası
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Sonuçları itibarıyla İran’ın gelecek yıllarını büyük ölçüde şekillendirecek olması beklenen seçimlerden müesses nizamın ve muhafazakâr kitlenin desteğini alan İbrahim Reisi zaferle çıktı. Bu sonuç, seçim öncesinde Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından gerçekleştirilen düzenlemeler ile birlikte şaşırtıcı bir nitelik taşımayan; günler öncesinden öngörülebilen bir durumun ifadesi olmuştur. Bu bağlamda yeni Cumhurbaşkanı Reisi’nin, iç ve dış politikada ne gibi farklılıklar ve değişimler göstereceği sorusu, seçimlerden önce olduğu gibi seçim sonrasında da öne çıkan konuların başında gelmiştir. Bu sorulara yönelik cevaplar ise Reisi’nin 21 Haziran günü gerçekleştirdiği ilk basın toplantısında dile getirdiği hususlarda karşılık bulmuştur.

Reisi cumhurbaşkanı olarak gerçekleştirdiği ilk basın toplantısında, İran’ın ve İran halkının karşı karşıya olduğu en temel sorunun ekonomik zorluklar olduğunu ifade etmiş ve bu sorunların çözümüne yönelik adımların yeni hükûmetin öncelikli görevi olacağını vurgulamıştır. Bununla birlikte Reisi, halkın devlete olan güveninde yaşanan problemler ve yolsuzluk, usulsüzlük gibi olumsuzlukların da yeni hükûmetin çözüm bulmayı amaçladığı konular arasında olduğunu açıklamıştır. Bu konuların yanı sıra Reisi’nin adaylık sürecinden itibaren karşı karşıya kaldığı en önemli eleştiri konularından olan, 1988 yılında dönemin muhaliflerine yönelik uygulanan idam cezalarındaki sorumluluğuna atıf yapan bir soruya verdiği cevap dikkat çekmiştir. Reisi bu soruya yönelik cevabında, söz konusu idam cezalarını hukuki açıdan değerlendirmiş ve bu cezaların, İran’ın ulusal güvenliğini korumaya yönelik kararlar olduğunu vurgulamıştır. Reisi’nin; ekonomik zorlukların çözümü, halk-devlet ilişkisinin onarımı ve 1988 idamlarına yönelik açıklamaları bireysel profili ve müesses nizam açısından taşıdığı anlam ile birlikte değerlendirildiğinde yeni dönemde İran iç güvenlik politikasının sınırları ve ana dinamikleri saptanabilmektedir.

Öncelikle Reisi’nin bireysel profili göz önüne alındığında İran yargı sistemi içerisinde önemli görevlerde bulunmuş, hukuk adamı ve siyaset dışı kimliğini ön plana çıkaran bir kişilik kendisini göstermektedir. Bu durum Reisi’nin, bağımsız bir siyasi görüş ve ideal yerine devlet yapısının gereklilikleri ve sorunlarının çözümüne odaklanacak bir “politika belirleyici” olmaktan ziyade müesses nizamın öngördüğü biçimde “politika uygulayıcı” bir aktör olacağı beklentisini ortaya çıkarmıştır. Bu durumun iç güvenlik politikasına yansımaları ise birkaç farklı biçimde kendisini gösterebilir.

  • Reisi Dönemi’nde her şeyden önce iç güvenlik sorunlarının yarattığı tehditlerin ortadan kaldırılması yerine bu sorun ve tehditlerin oluşmasına yol açan koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik bir anlayışın benimseneceğini öngörmek mümkündür. Bu noktada, ekonomik sorunların çözümü ve refahın artırılmasına yönelik çabalar bu anlayışın temelini oluşturacaktır.
     
  • İran’ın bilhassa son yıllarda en sık karşı karşıya kaldığı iç güvenlik sorunu olan kitlesel hareketler, söz konusu anlayış doğrultusunda önlenmeye çalışılacaktır. Buna göre ekonomik zorlukların ve halk-devlet ilişkisinde yaşanan sorunların çözümüne yönelik adımlar ile birlikte kitlesel hareketlerin motivasyonel zemininin daraltılması hedeflenecektir. Bunun sonucunda, kitlesel hareket girişimlerinin marjinal bir hâle getirilmesi yönünde adımlar atılabilecektir.
     
  • Kitlesel hareketlerle benzer biçimde İran’ın en önemli iç güvenlik sorunlarından biri olan terörizm ve silahlı grupların faaliyetlerini de bu çerçeve içinde değerlendirmek mümkündür. İran’da özellikle sosyoekonomik açıdan ciddi sorunlar yaşanan bölgelerde faaliyet gösteren etnik-ayrılıkçı silahlı hareketlerin toplumsal taban bulması, yine ekonomik sorunların çözümüne, bölgesel kalkınmaya ve halk-devlet ilişkisindeki olumlu adımlara bağlı olarak sınırlandırılmak istenecektir.

Reisi Dönemi’nde, İran iç güvenlik politikasında ortaya konması beklenen bu anlayış, önemli bir söylem değişimine de işaret etmektedir. Uzun yıllar boyu iç güvenlik politikasını “Velayet-i Fakih’in, İslam Devrimi ilkelerinin ve siyasal sistemin tüm muhalif hareketlerden korunması” anlayışı temelinde sürdüren İran’da; toplumsal değişim ve bilhassa gençlerin siyasal sistemden uzaklığı, “devrimci güvenlik” söyleminin sürdürülebilirliğini sınırlandırmaktadır. Buna ek olarak ekonomik ve toplumsal sorunların mevcudiyetine rağmen devrimci değerleri ve sistemi koruma anlayışına dayalı iç güvenlik mantalitesi ve söylemi toplumsal karşılığını giderek kaybetmektedir. Bu bağlamda Reisi Dönemi ile birlikte iç güvenlik söyleminin; devrimci güvenlik söylemi yerine objektif, hukuk ve yargı gücünü daha fazla öne çıkaran ve tüm toplumsal kesimleri kapsama iddiasına sahip olan “ulusal güvenlik” söylemine doğru dönüşüm göstermesi beklenmektedir. Bu durum, İran kamuoyunda kitle hareketlerini ve silahlı grupların faaliyetlerini marjinal hâle getirme, uluslararası kamuoyuna yönelik olarak ise sert güvenlik uygulamalarının ulusal güvenlik söylemi çerçevesinde eleştirilere muhatap olma düzeyini azaltma hedefine hizmet edecektir.