1396 (2017-2018) Yılı İran Dış Politikasına Bir Bakış
İran’da resmen uygulanan Hicri-Şemsi takvime göre 21 Mart’ta bitecek olan 1396 yılı, İran dış politikasında pek çok gelişmeye sahne oldu. Ancak uzun zamandır ülke gündemini meşgul eden konular pek değişmedi. Suriye krizi, ABD ile ilişkiler, Körfez’de yaşanan gerilim, Yemen krizi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin referandum süreci, İran’ı bu yıl meşgul eden temel meseleler olarak sıralanabilir. Bu başlıklara daha ayrıntılı bakacak olursak:
Suriye İç Savaşı
İran bu yıl da Esad yönetiminin iktidarda kalmasına ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne dair desteğini sürdürdü. Şam Yönetiminin iktidarda kalarak ülkede kontrol alanlarını genişletmesi, Tahran’ın Suriye üzerindeki etkisinin devamı için büyük öneme sahiptir. Dolayısıyla Suriye’de, Şam Yönetiminin kontrolü dışındaki bölgelerin özerklik elde etmesi ya da Suriye’nin federasyona dönüşerek ilerleyen zamanlarda ülkenin parçalanarak iktidarın zayıflaması ve diğer güçlerin bölgelerde etki kazanmaları İran tarafından istenmeyen bir durumdur.
Türkiye’nin başta Fırat Kalkanı ve daha sonra başlattığı Zeytin Dalı operasyonları, İran’ın Suriye politikasını olumsuz etkilemiştir. Benzeri etkiye sahip diğer gelişme de ABD’nin PYD üzerinden Suriye’de kontrol alanını genişletmiş olması ve kalıcı olarak bu bölgeye yerleşmiş olmasıdır. ABD’nin Suriye’de kalması, ilerleyen zamanlarda İran’ın Suriye’deki etki alanının sınırlanması anlamına gelmektedir.
Suriye krizinde İran açısından yaşanan üçüncü önemli gelişmeyse Astana sürecinin başlatılmasıdır. Türkiye-Rusya-İran tarafından oluşturulan “üçlü garantörlük mekanizması” Cenevre barış görüşmelerinde yer alamayan İran’ı, Suriye barış sürecinde savaş sahasında ve diplomatik alanda en önemli üç aktörden biri hâline getirmiştir. Garantör devlet statüsüne kavuşan İran’ın, Astana barış süreci çerçevesinde ilan edilen çatışmasızlık bölgelerinde ateşkesin sürdürülmesi için görevlendirdiği milis güçleri uluslararası meşruiyet kazanmıştır. Diğer taraftan Astana süreci çerçevesinde İran açısından olumsuz olarak görülebilecek bir gelişme ise Suriye’den tamamen dışlanmasını istediği Türkiye’nin, Suriye sahasında ve diplomatik alanda Rusya tarafından stratejik ortak olarak kabul görmesidir. Suriye barış sürecinde Rusya, İran’dan ziyade Türkiye’yle iş birliğini geliştirmeye çalışmıştır. Benzeri bir durum Rusya-ABD ve Rusya-İsrail ilişkileriyle ilgilidir. Rusya, Suriye barış sürecine ABD’yi dâhil etmeye çalışmış, bu konuyla ilgili Putin ve Trump ortak bir bildiri açıklamıştır. Moskova ile Tel-Aviv arasında 2016 yılında imzalanan bu gizli anlaşma hâlâ geçerlidir. Söz konusu gizli anlaşma çerçevesinde bu yıl İsrail Suriye’deki İran üslerine, milislerine ve İran’ın müttefiki Hizbullah’a karşı hava operasyonları gerçekleştirmiştir.
Nükleer Anlaşma ve Yaptırımlar
Bu yıl İran dış politikasında, ulusal güvenliği yakından ilgilendiren en önemli gelişmelerden biri de ABD Başkanı Trump’ın 2015 yılında P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmanın akıbetini tekrar tartışmaya açması oldu. Trump, İran’ın nükleer anlaşmanın “ruhuna uygun” davranmadığını, anlaşmanın ABD’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmediğini ve dolayısıyla anlaşmadan çekileceğini açıklamıştı. Uzun görüşmeler ve zorlu pazarlıklar sonucu imzalanan nükleer anlaşmanın Tahran-Washington ilişkilerinin yumuşamasına katkı sağlayacağı beklenirken Trump’la birlikte Tahran-Washington ilişkileri kriz dönemine girdi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Trump’ın bu açıklamalarını karara bağlaması durumunda İran’ın nükleer programa tekrar başlayabileceğini söyleyerek, nükleer anlaşmanın akıbetini daha da tartışılır hâle getirmiştir. Nükleer anlaşmadan tamamen çekilmekten vazgeçen ABD ise nükleer anlaşmanın yeniden yapılandırılması ve İran’ın faaliyetlerini sınırlayacak yeni maddelerin eklenmesini istemiştir.
Diğer yandan ABD’nin aksine Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) İran’ın nükleer anlaşmanın şartlarına uyduğunu açıklarken nükleer anlaşmaya taraf olan Avrupalı devletler, Rusya ve Çin, anlaşmanın arkasında olduklarını belirterek İran’a destek vermiştir. ABD’nin baskılarına karşı İran’ın nükleer anlaşma şartlarına bağlı kalması Avrupalı ülkelerle yakınlaşmasında önemli bir etken olmuştur ancak buna rağmen İran nükleer anlaşmadan umduğunu elde edememiştir. Nükleer anlaşmada öngörülen ekonomik ambargolar, hukuken kaldırılmış olmasına rağmen özellikle Batılı ülkelerden gelmesi beklenen ekonomik yatırımlar gerçekleşmemiştir.
Geçtiğimiz yıl ABD’nin İran’a karşı baskıları, nükleer anlaşmanın tartışılmasıyla sınırlı kalmamış, İran’ın bölgesel politikaları ve güç gösterisi nedeniyle ABD baskılarını yaptırım kararlarıyla pratiğe dökmüştür. Balistik füze programını hızlandıran İran’a, ABD yaptırımlarla karşılık vermiştir. ABD İran’ın 2000 kilometre menzilli yeni balistik füze denemesinin ardından İran’ı bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve teröristlere destek sağladığı gerekçesiyle İran’ın saldırgan politikalarını sınırlamak ve bertaraf etmek amacıyla güvenlik stratejisini ilan etmiştir. Akabinde bu çerçevede ABD, İran’a karşı bir dizi yaptırım kararı almıştır. Buna bağlı olarak ABD’nin İran’a karşı aldığı yaptırım kararları, hem uluslararası toplum nezdinde İran için olumsuz imaj yaratmış hem de ülke ekonomisine olumsuz etkide bulunmuştur.
Körfez ve Kudüs
1396 yılında İran’ın güvenlik ve dış politikasını olumsuz etkileyen önemli gelişmelerden bir diğeri ABD Başkanı Trump’ın, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerine gerçekleştirdiği ziyaretler olmuştur. ABD’nin, İran’ın bölgesel rakibi Suudi Arabistan’la 110 milyar dolar değerinde silah ve 350 milyar dolar değerinde savunma anlaşması imzalaması ve İran’a karşı Suudi Arabistan liderliğinde Körfez ülkeleri ile Mısır’ın da dâhil olduğu bir ittifak oluşturulmasına dair girişimi, İran açısından olumsuz bir gelişmedir. Ancak buna karşın ABD ve Suudi Arabistan’ın, İran’ı çevreleme ve dengeleme politikasına Katar’ın direnmesiyle başlayan kriz, İran için olumlu sonuçlar doğurmuştur. Bu sonuçlardan ilki, Katar üzerinde yaşanan anlaşmazlığın Arapların kendi arasındaki birliği olumsuz etkilemesidir. Bu ayrışmalardan yararlanmaya çalışan İran, Katar’ı destekleyip Suudi Arabistan’dan uzaklaştırarak Suudi Arabistan’ın İran’a karşı kurmaya çalıştığı Sünni koalisyonu engellemeye çalışmıştır.
İran-Arap dünyası ilişkileri açısından olumlu, Arap ve İslam Dünyası açısından olumsuz olan bir gelişme de Trump’ın Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıma kararıdır. İsrail’i mutlu eden bu karar, İslam dünyasında ABD ve İsrail’e karşı büyük tepkiye yol açmış, ABD ve İsrail’in Araplarla kurduğu ilişkilere zarar vermiştir. Hamas’a destek vererek Kudüs ve Filistin söylemlerini siyasetinde yoğun işleyen Tahran, Araplarla ABD ve İsrail’in arasını açma, ABD-Arap-İsrail koalisyonu içinde çatlaklar oluşturma yollarını aramaya başlamıştır.
Yemen Krizi ve Lübnan
İran, Yemen iç savaşını bu yıl da Suudi Arabistan’la mücadelesinin bir parçası olarak kullanmayı sürdürmüştür. Yemen’deki Şii Husilere siyasi ve dolaylı askerî destek sağlayarak, Suudi Arabistan’ın zafer kazanmasını engellemeye çalışmıştır. Buna binaen Yemen’de başarısız olan Suudi Arabistan, motivasyonunu kaybedeceği gibi bu iç savaşla meşgul olacağından kendi etrafında koalisyon oluşturarak İran’a karşı doğrudan çatışmaya girişmesi de mümkün olamayacaktır.
İran dış politikası açısından diğer önemli bir gelişme de Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’da alıkonulup istifa etmesi olmuştur. Lübnan Başbakanının baskılar sonucu Suudi Arabistan’da alıkonulup görevini bıraktığını açıklaması, Lübnan içinde Hizbullah’ın yanı sıra Hariri’yle de iş birliğini kuvvetlendirmeye çalışan İran’ın planını sekteye uğratmıştır. Daha sonra verilen garantiler sayesinde görevine geri dönen Hariri’nin, İran’la yakın ilişki kurması düşük bir ihtimal olarak görünmektedir.
Irak ve Kuzey Irak Referandumu
İran için Irak politikası açısından bu yıl yaşanan en önemli ve İran’ın güvenliğini doğrudan etkileyen bir diğer kritik gelişme, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde (IKBY) yapılan bağımsızlık referandumu olmuştur. Bu gelişme Türkiye-İran ilişkilerine olduğu gibi Tahran-Bağdat ilişkilerine de olumlu etki yapmıştır. IKBY’nin bağımsızlığına karşı çıkan İran, IKBY ile olan sınırlarını kapatma kararı almış, IKBY ekonomisinin ve ticaretinin büyük bir bölümünün Türkiye’ye bağlı olması, İran’ı Türkiye ile iş birliğine itmiştir. Ankara’nın IKBY’ye karşı ekonomik yaptırımlar ve siyasi baskı uygulamasıyla, IKBY’nin bağımsızlık çabalarına büyük darbe vurulmuştur. Ayrıca Irak merkezi hükümetiyle iş birliğine giden İran, Barzani Yönetiminin zayıflamasına katkı sağlamış, IKBY, Bağdat ve yerel aşiretler üzerinde etkili bir aktör haline gelmiştir. Askerleri ve siyasi danışmanları, İran’a yakın Şii gruplarla iş birliği ve Bağdat’taki Şii iktidar üzerinden Irak’ta önemli bir etkiye sahip olan İran, bu olaydan sonra Irak’taki etkisini daha da artırmıştır.
Sonuç
1396 (2017-2018) yılında İran dış politikası nükleer anlaşmanın sorgulandığı, ABD’nin İran’a karşı baskıcı politikalar izlediği, buna karşın İran’ın nükleer anlaşmanın şartlarına uyarak Avrupalılarla yakınlaşmaya çalıştığı, Suriye politikasında hem olumlu hem de olumsuz gelişmelerle karşı karşıya kaldığı, Lübnan’da istediği sonuca ulaşamadığı, Yemen politikasında statükonun korunduğu ve Körfez’le ilişkilerin sertleştiği bir dönem olarak hatırlanacaktır.