Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Azınlıklar Politikası
Seksen milyon civarındaki nüfusuyla Ortadoğu’nun en kalabalık ülkelerinden birisi olan İran demografik yapısı itibariyle heterojen bir topluma sahiptir. Çok uluslu, çok dinli ve çok dilli İran toplumu bu yönüyle bölgedeki diğer ülkelerin çoğuyla benzer özellikler taşımaktadır. Fars, Türk, Kürt, Beluç, Arap, Gilek, Taleş vb etnik grupların var olduğu İran’da Şii ve Sünni Müslümanlar dışında başka azınlıkların da var olduğu farklı inanç unsurları bulunmaktadır. Örneğin Farslar ve Azeri Türklerinin kahir ekseriyeti Şii mezhebine mensup iken Kürtlerin çoğunluğu ile Arapların kayda değer bir kısmı arasında Sünnilik yaygındır. Diğer yandan, Anayasasının 13. Maddesinde zikredilen azınlıklar olan Zerdüştler, Yahudiler ve Hristiyanlar ise nüfusun küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Dini referanslara dayanan İran anayasası “azınlık” kavramını dini azınlıklarla sınırlı tutmuştur.
İran’ın mevcut Cumhurbaşkanı Ruhani, Arap Baharının başlamasından otuz iki buçuk ay sonra Ağustos 2013’te iktidara geldi. Ruhani iktidara geldiğinde Ortadoğu’daki kriz giderek derinleşmekteydi. Ayrıca Arap Baharından yaklaşık bir buçuk yıl önce İran’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan protestolar güçlükle bastırılabilmiş ve tekrarlama riski canlılığını korumaktaydı. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Ruhani, gerek bölgesel ve gerekse ulusal düzeyde ortaya çıkan tehditlerin farkındaydı. Ruhani, Arap Baharının İran için taşıdığı olası riskleri kontrol altına alabilmek için hem dış hem iç politikada açılımlara girme ihtiyacı duyarak 2013 yılı Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyaları esnasında İran halkına birtakım vaatlerde bulunmuştur. Bu vaatlerden kritik önemde olan azınlıklar konusu, on maddeden oluşan “Dinler, Mezhepler ve Kavimlerin Hakları” isimli seçim bildirisiydi. Ruhani söz konusu bildiride aşağıdaki vaatlerde bulunmuştur:
1- Ayrımcılığın ortadan kaldırılması amacıyla Anayasanın üçüncü, on ikinci, on beşinci, on dokuzuncu ve yirmi ikinci maddelerinin ve ilgili diğer maddelerin hayata geçirebilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
2- Ülke yönetiminde vatandaşlar arasında dil ve mezhep farkı gözetmeksizin bakanlıklar dâhil önemli siyasi-idari mevkilere sadece liyakat esasında atama yapılarak, herkesin eşit şartlara sahip olması sağlanacaktır.
3- Bölgesel ve yerel makamlara atamalarda o bölgeden şartları haiz kimseler atanacaktır.
4- Anadile ilişkin Anayasanın 15. maddesinin eksiksiz uygulanması amacıyla okullarda ve üniversitelerde Kürtçe, Azeri Türkçesi ve Arapça gibi diller öğretilecektir.
5- İran’ın kültürel mirasını oluşturan unsurların ortadan kalkması engellenecek ve bu miras güçlendirilecektir.
6- Azınlıkların din ve mezhep işlerine karışılmadan onlara inançlarını özgürce yaşayabilecekleri eşit koşullar sağlanacaktır.
7- Geri kalmış bölgelerin alt yapı sorunları giderilecek ve gerekli bütçe tahsisleri yapılarak kalkınmaları için gerekli plan ve projeler hazırlanacaktır.
8- Her türlü ayrımcılık ortadan kaldırılacaktır.
9- İran’daki etnisiteler ve farklı kültürler güvenlik eksenli kaygılarla değerlendirilmeyecek, zenginlik kaynağı olarak görülerek bütün beşeri kaynaklardan etkin şekilde yararlanılacaktır.
10- Bu maddelerin yerine getirilmesi için gerekli plan ve koordinasyondan sorumlu bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı atanacaktır.
Gerçekten de Ruhani göreve gelmesinden kısa süre sonra eski istihbarat bakanı Ali Yunusi’yi Azınlıklardan Sorumlu Özel Yardımcısı olarak atamıştır. Bununla birlikte 2017 Mayısında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını açıklamış bulunan Ruhani söz konusu vaatleri yerine getirmekte kısmi başarı sağlayabilmiştir. Yukarıdaki maddelerden bazılarına ilişkin yapılan düzenlemeler ise vaat edilenin çok gerisinde kalmıştır. Örneğin anadil öğretimi ancak üniversitede edebiyat bölümü açılması şeklinde hayata geçirilmiş, ilk ve orta öğretimi kapsamamıştır. Kürdistan Eyaletinin merkezi olan Senendec’teki Kürdistan Üniversitesi’nde açılan Kürt Dili ve Edebiyatı bölümü 2015 yılında, Azerbaycan Eyaletinin merkezi olan Tebriz’deki Tebriz Üniversitesi’nde açılan Azeri Türkçesi Dili ve Edebiyatı bölümü ilk defa 2016 yılında öğrenci alımına başlamıştır.
Hükümetin vaatlerinin gerisinde kaldığı diğer bir konu seçim bildirgesinde 3. maddede yer alan bölgeden atamalar ve Sünni İranlıların devlet yönetimindeki yeri konusudur. İçişleri Bakanı’nın, söz konusu vaatler çerçevesinde bölgeden vali atamalarının yapılması için Kürdistan Eyaletine vali olabilecek şartları haiz bir Kürt bulamadıkları yönündeki açıklaması eleştirilerin hedefi olmuştur. Ayrıca Ruhani’nin atadığı onlarca Büyükelçiden sadece biri Sünnilerden seçilmiş ve on sekiz kişilik Bakanlar Kurulunda hiçbir Sünni kökenli bakana yer verilmemiştir. Sünniler bakanlık düzeyinde en fazla bakan yardımcılığına kadar yükselebilmişlerdir. Hâlihazırdaki Petrol Bakanı’nın yardımcılarından birisi Sünni bir Kürt’tür.
2016 yılı başlarında yapılan genel seçimlerle yirmi bir Sünni milletvekili İran Parlamentosuna girmeye hak kazanmıştır. Meclis Başkanlığı seçimlerinde de, otuz sekiz yıllık İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Sünni Milletvekili Meclis Başkanlık Divanı üyeliğine seçilmiştir. Sünni Milletvekilinin divana seçilmesini Hükümetin bu yöndeki çabalarını ortaya koyan ve övülmeye değer bir gelişme olarak yorumlayan Ruhani’nin Etnik ve Dini Azınlıklar İşleri Özel Temsilcisi Ali Yunusi, bu durumun milli birlik ve beraberliği pekiştireceğine inandığını vurgulamıştır.
Ruhani’nin azınlıklara ilişkin çabalarını yetersiz gören Sünni Kürt, Türkmen ve Beluç milletvekillerinden oluşan Sünni Fraksiyonu Ruhani’ye yazdıkları mektupta üç bakanın istifasının ardından yapılacak olan mini kabine değişiminde Sünnilerden daha çok yararlanılmasını ve kabinede en azından bir Sünni isme bakanlık görevi verilmesini talep ettiler. Milletvekilleri söz konusu mektupta Sünni seçmenlerin yüzde sekseninin on maddede belirtilen vaatlere inanarak kendisine oy verdiğini de hatırlattılar. Sünni Fraksiyon tüm bu gelişmelerin akabinde İran’daki en önemli Sünni dini otorite kabul edilen Zahedan’daki Dini İlimler Merkezinin Başkanı Mevlâna Abdulhamit ile bir araya gelmişlerdir. Abdulhamit de açıklamalarında Cumhurbaşkanı Ruhani’den ülke yönetiminde Sünni elitlerinden daha çok yararlanmasını istemiştir.
İran çok etnisiteli ve çok mezhepli toplumsal yapısı ile Ortadoğu’daki ülkelere ve özellikle komşularına çok benzemektedir. Dolayısıyla komşu ülkelerde bu anlamda meydana gelen her türlü gelişme İran’ı da doğrudan etkileyebilmektedir. İran, ülkede yaşamakta olan %20 oranında Sünni nüfusun sorunlarını görmezden gelmenin ve idari-siyasi kadroların atanmasında bu kesimin katılımını sağlayamamanın yaratacağı ötekileştirilme hissiyatının küresel ve bölgesel güçler tarafından kendi aleyhine kullanılacağının gayet farkındadır. Çünkü hâlihazırda İran bu etkenler üzerinden hareket ederek bölgedeki bazı ülkelerin içişlerine müdahil olmuş durumdadır.
Ruhani’nin azınlıklar konusundaki vaatlerini ve Sünnilerin bu taleplerini cüretkâr bulan Kum Uleması, duruma itiraz ederek bu yöndeki beklentilerin artmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Benzeri itirazlar Muhammed Hatemi’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde de dile getirilmişti. Eski Sünni Milletvekillerinden Celal Celalizade, altıncı dönem Meclis Başkanlık Divanına aday olup ilk turu kazandığında Kum’un ileri gelen alimlerinden Ayetullah Vahid Horasani’nin Hatemi’ye mektup göndererek “Bir Sünni milletvekili Şii bir milletvekilinden üstün bir makama gelirse, çıplak ayak ve kefen giyerek dışarı çıkacağını ve Meclisin meşruiyetini yitirdiğine ilişkin fetva vereceğini” belirtmesi üzerine hükümeti oluşturan reformist unsurların desteklerini geri çektiğini söyledi.
İran siyasetinin her zaman çevresinde kalan Sünni Kürtler, Türkmenler ve Beluçlar’ın yanı sıra tamamına yakını Şii olan Azeri Türkleri de kamu ve özel sektörde aktif rol almakla birlikte anadil, kalkınma, gelir dağılımından daha adil pay alma gibi konularda itirazlarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Bu durumun düzeltilmesi ve gerekli baskıyı oluşturmak amacıyla 2016 Eylül ayının sonunda Türk milletvekilleri “Türklerin Yoğun Yaşadığı Bölgeler Fraksiyonunu” kurmuşlardır. 290 sandalyeli mecliste 100 milletvekilinin bir araya gelerek kurdukları bu fraksiyonun başkanlığına reformist cenahtan İran Parlamentosu Birinci Yardımcısı Mesut Pezişkiyan seçilirken fraksiyon başkan yardımcılığına da muhafazakar kimliği ile tanınan Urumiye Milletvekili Nadir Kadıpur seçilmiştir. Bu fraksiyon İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk etnisite bazlı fraksiyondur. Ancak fraksiyonu büyük oranda muhafazakâr cenahtan Türk milletvekillerinin oluşturduğu dikkate alınırsa, sistemin kısa vadede etnik anlamda bir kaygıya kapılmasına gerek olmadığı gibi Türk milliyetçiliğini de kontrol altına alma çabası olarak görülebilir. Bununla birlikte diğer etnik grupların da benzer fraksiyonlar kurup kurmayacakları yakın zamanda ortaya çıkacaktır. Özellikle devrimin ilk yıllarında Kürtler ile yaşanan sıkıntılar hala unutulmuş değildir. Kürt, Arap ve Beluç milletvekillerinin de benzeri bir yapılanmaya gitmesi demek İran’ın etnisite temelli somut bir kırılmaya doğru yol alması demektir.
İran’daki önemli Sünni dini otoritelerden birisi olan Mevlâna Abdulhamit’in açıklamalarına göre ülke nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturan ancak İslami Şura Meclisinde %7 civarında temsil yetkisine sahip olan Sünni azınlığın ülke yönetiminde hak ettikleri katılım ve payı elde edebilmeleri için birtakım vaatlerde bulunmuş olan Ruhani’nin vaatlerini yerine getirmede pek başarılı olduğu söylenemez. Zira onlarca büyükelçi arasından sadece bir tane Sünni kökenli Büyükelçi atamıştır. On sekiz kişilik hükümet kabinesinde bir Sünni bakana dahi yer veremediği gibi otuz iki validen hiçbiri de Sünni kökenli değildir. Oysa en az altı eyalette çoğunluğu oluşturan Sünniler arasından en azından bir veya birkaç vali atayabilirdi.
Ruhani’nin görevinin son yılında attığı bazı adımlar yetersiz olmakla birlikte ümit vericidir. Ruhani’nin bu girişimleri, %80 kendisine oy vermiş seçmenlerden 2017 seçimlerine giderken yeniden oy alabilmek için verdiği mesaj şeklinde de değerlendirilebilir.
Dikkat çekici olan diğer bir husus da İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk defa mecliste etnik kökenli bir fraksiyon kurulmuş olmasıdır. “Türklerin Yoğun Yaşadığı Bölgeler Fraksiyonu” adıyla 100 Türk milletvekilinin bir araya gelerek kurdukları bu grup diğer etnik unsurların da benzeri yapılanmalarına neden olması durumunda İran’ın etnik temele dayalı siyasal bölünmesi tehlikesini de beraberinde getirecektir. İçişleri Bakanlığı’nın daha önce federalizm üzerine birtakım çalışmalar yürüttüğünü açıklaması, kamuoyunu ileride yapılacak birtakım siyasi-idari reformlara hazırlama anlamına da gelebilir. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde “Türklerin Yoğun Yaşadığı Bölgeler Fraksiyonu” üyesi milletvekillerinin talep ve açıklamalarının siyasi gündemde yeni tartışma alanlarının açılmasına sebep olması beklenmektedir.