BAE-İsrail Yakınlaşması İran Açısından Ne Anlama Geliyor?

BAE-İsrail Yakınlaşması İran Açısından Ne Anlama Geliyor?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail ile BAE’nin ilişkilerini normalleştirmek için anlaşmaya vardıklarını duyurmasından iki hafta sonra 31 Ağustos Pazartesi günü ABD ve İsrailli yetkilileri taşıyan ilk uçak Abu Dabi’ye indi. ABD’nin bölgedeki en önemli müttefikleri arasında yer alan BAE ve İsrail’in yakınlaşmasının Orta Doğu siyaseti ve özellikle de İran açısından ciddi stratejik sonuçları olacaktır. Nitekim İsrail’den BAE’ye ilk uçak seferine katılan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, “BAE ve İsrail, ABD ile birlikte İran’a karşı birleşik bir cephe kuracak.” sözleriyle bu yakınlaşmanın hedefini ortaya koymuştur. Buna mukabil İran’dan gelen tepkiler de Tahran’ın BAE-İsrail yakınlaşması ve buna bağlı olarak Körfez bölgesinde potansiyel olarak artan İsrail varlığından ciddi endişe duyduğunu göstermektedir. BAE-İsrail yakınlaşmasının basına yansımasından hemen sonra konuşan Cumhurbaşkanı Ruhani “BAE-İsrail anlaşması İsrail’i bölgeye çekerse işler değişir.” dedi. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri “İran Silahlı Kuvvetleri BAE’ye karşı farklı bir yaklaşım içerisinde olacaktır. Körfez’de İran güvenliği açısından tehlike oluşturan en ufak bir şey dahi olursa BAE’yi suçlayacağız.” açıklamasında bulundu. Müesses nizama yakınlığıyla bilinen Keyhan gazetesi BAE-İsrail anlaşmasını “BAE kendisini Direniş Ekseni açısından meşru bir hedef hâline getirdi.” başlığıyla manşete taşıdı. Peki Tahran yönetiminin BAE-İsrail yakınlaşmasıyla ilgili endişesinin altında yatan sebepler nelerdir? Öncelikle Abu Dabi-Tel Aviv yakınlaşması kapsamında iki ülkenin iş birliği yapacağı alanlar olarak turizm, ticaret, teknoloji, enerji, sağlık gibi askerî olmayan konular öne çıkarılmasına rağmen MOSSAD Başkanı/Direktörü Yossi Kohen’in 18 Ağustos’ta BAE’ye düzenlediği ziyaret bu iş birliğinin askerî ve güvenlik alanlarına genişleyebilecek potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. BAE’nin İran’ın balistik füze tehdidine karşı İsrail’den Demir Kubbe füze savunma sistemini satın almakla ilgilendiği daha önce raporlara yansımıştı. Yine bu kapsamda İsrail ile yakınlaşma BAE’nin ilerleyen süreçte ABD’den daha sofistike silahlar satın almasını sağlayabilir. Nitekim Abu Dabi yönetiminin İsrail ile ilişkilerin normalleşmesiyle birlikte ABD’den F-35 savaş uçağı satın almak istediği ve Trump yönetiminin de buna sıcak baktığı öne sürülmektedir. Dolayısıyla hemen yanı başında bulunan BAE’nin, dünyanın en gelişmiş savaş uçağı ve bölgenin en güçlü hava savunma sistemlerinden biriyle donatılacak olması Tahran açısından önemli bir endişe kaynağıdır. İkinci olarak BAE ile resmî diplomatik bağlar, İran medyasının haklı olarak üzerinde durduğu gibi Tel Aviv’in İran’a yönelik casusluk faaliyetlerini kolaylaştıracaktır. Nitekim temmuz ayında Natanz Nükleer Tesisi dâhil İran’ın birçok bölgesinde yaşanan sebebi bilinmeyen patlamalar İsrail ile ilişkilendirilmişti.

Üçüncü olarak BAE-İsrail yakınlaşması İran’ın BAE ile olan ticari ilişkileri açısından potansiyel bir tehlike arz etmektedir. 8 binden fazla İranlı şirket ve 6 bin kadar İranlı müteşebbisin faaliyet gösterdiği BAE, İran’ın en önemli ticari ortakları arasında yer almaktadır. Geçen yıl 8,3 milyar dolar seviyesinde seyreden iki ülke arasındaki ticaret hacmi, ABD yaptırımlarının devreye girmesinden önce 15 milyar dolara kadar yükselmişti. Yani BAE-İsrail yakınlaşması İsrail ticari gemilerinin BAE’ye ait limanlarda demirlemesinin yanı sıra İran ekonomisi açısından da riskler barındırmaktadır. Son olarak Tahran açısından kaygı verici olan bir diğer husus da BAE-İsrail yakınlaşmasının İsrail ile ilişkilerini onarmak isteyen diğer Körfez ülkeleri için bir rol model olmasıdır. Bu kapsamda Suudi Arabistan’ın ilk kez bir İsrail uçağına hava sahasını açması diğer Körfez ülkelerine yönelik önemli bir mesaj olarak yorumlanabilir. Önümüzdeki haftalarda Riyad-Tel Aviv hattında da benzeri bir yakınlaşmanın yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. Sonuç olarak BAE-İsrail yakınlaşması İran açısından güvenlik, askerî ve ekonomik yönden potansiyel tehdit unsurları barındırmaktadır. Dolayısıyla İran’ın tehdit algısına bağlı olarak önümüzdeki günlerde Körfez’de yeniden gerilimin yükselmesi kuvvetle muhtemeldir.


Bu makale ilk olarak 3.9.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/09/03/nzdykhy-rwbt-mrt-w-sry-yl-z-mnzr-yrn-1484009