Hasan Nasrallah’ın Son Konuşması: Kerbela Analojisi ve Adil Kısas
5 Ocak Pazar günü Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 3 Ocak Cuma günü ABD saldırısı sonucu hayatlarını kaybeden İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, Haşdi Şabi Konseyi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ve beraberlerindeki altı kişi anısına ve saldırının siyasi ve askerî neden ve sonuçlarıyla ilgili yaklaşık bir buçuk saat süren bir konuşma gerçekleştirdi. Nasrallah’ın konuşmasının anahtar cümlesi ise “dönüm noktası” olarak tanımladığı saldırıdan tüm bölgenin etkileneceği ve artık bu saldırıyla birlikte yeni bir siyasi evreye girildiği oldu.
Yeni Kerbela Analojisi
Konuşmasının başında Süleymani ve el-Mühendis ile kişisel ilişkilerine ve diyaloglarına vurgu yapan Nasrallah, özellikle Süleymani’nin “Kalbim şehitlere katılmanın arzusunu çekiyor, bu dünyanın kıymeti yok.” dediğini aktardı. Aynı şekilde el-Mühendis’in de en son Beyrut ziyaretinde “Bana dua et ki şehadete ulaşayım.” dediğini ve dolayısıyla “her ikisinin de hedeflerine ulaştığının” altını çizdi. Nasrallah’ın, akabinde düşmanla yapılan savaşın sonunda ortaya çıkan iki seçenek olarak isimlendirdiği “galibiyet” ve “şehadet” kavramlarını ısrarla belirterek her iki seçenekte de “muzaffer” olduklarını vurgulaması, Süleymani ve el-Mühendis’in ölümlerinin de bir yenilgi değil aksine “zafer” olduğunun taraftarlarınca benimsenmesi amacı taşıyordu. Bununla birlikte saldırı mahallinden kitle iletişim araçlarına yansıyan görüntüler ile alakalı olarak “Hacı Kasım ve Ebu Mehdi zaten Hüseyin gibi başsız, Abbas gibi kolsuz ve Ali el-Ekber gibi vücudu parçalanmış bir şehadeti istediler.” sözleriyle Nasrallah, Şiiliğin geleneksel anlatı ve sembollerine başvurarak Süleymani ve el-Mühendis’in saldırı sonrası görüntülerinin zihinlerde artık Kerbela analojileriyle birlikte anılmasını hedefledi.
Saldırı İran ve Direniş Ekseninin Tam Merkezini Hedef Aldı
Nasrallah, sonrasında saldırının nedenlerine odaklanmayı seçerek öncelikle ABD Başkanı Donald Trump’ın bölgesel ve küresel politikalarda yaşadığını iddia ettiği başarısızlıkların altını çizdi. Nasrallah “bölgede İran, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Yemen ve hatta Afganistan’da ve küresel ölçekte Venezuela, Küba ve Kuzey Kore’de Trump politikalarının başarısızlığa uğradığını” ve “Süleymani suikastinin bütün bunlardan ayrı değerlendirilemeyeceğini” vurguladı. Başarısızlığın yaşandığı ülkelerden özellikle İran ve Irak’a ayrı vurgu yapan Nasrallah, “Amerikalılar yaptırımlarla ve diğer bütün yöntemlerle İslam Cumhuriyeti’ni zayıflatmaya çalıştı. Şimdi de Trump’ın seçimi yaklaşıyor ancak İran’ı yenilgiye uğrattım diyemiyor.”, “Direnişi zayıflatmak için bütün yöntemler boşa çıktı. Pompeo tehdit üstüne tehdit etti. Hepsi boşaydı.” sözleriyle kendi açısından saldırının nedenlerini sıralamaya başladı. Nasrallah saldırı nedenleri ile alakalı daha fazla detaya inerek “Süleymani’nin İran için ne demek olduğunu biliyorlardı. O, direniş eksenini birbirine tutturan bir tutkal gibiydi. Bu yüzden [direniş eksenini zayıflatmak için] onu öldürmeye karar verdiler ki bunun psikolojik etkisi de olacaktı. [Onlara göre] Haşdi Şabi de zayıflayacak, İran ile bağları zayıflayacaktı.” cümleleriyle kendi tanımlamasıyla “ABD’nin daha önce kullandığı yöntemlerle zayıflatamadığı ve İsrail’in cesaret edemediği İran’ın ve direniş ekseninin bölgedeki varlığını vahşice bir saldırıyla” merkezinden hedef almak istediğini vurguladı.
Irak Sürecin Neresinde Duruyor?
Nasrallah Irak’ın gelinen süreçte nerede durduğuyla alakalı olarak öncelikle Trump’ın Irak politikalarının köklerine inmeyi tercih etti. Nasrallah “Trump, seçim kampanyasından beri ABD’nin Irak’a harcadığı paraları, Irak petrolünü istiyordu.”, “Irak’taki tek amacı petroldü ve bunu ABD malı olarak görüyordu.”, “Bu yüzden bunu engelleyecek güçlü bir hükûmet istemediler Irak’ta.” sözleriyle bir anlamda “Irak topraklarındaki sömürgeci” olarak tanımladığı ABD’lilere karşı, etnik ve mezhepsel çeşitlilik taşıyan bütün Iraklıların saflarını sıklaştırmasını hedefledi. ABD’nin DEAŞ ile savaşta Irak’ta askerî üsler edinmesini yine “petrole ulaşmak için bahane” olarak yorumlayan Nasrallah, deyim yerindeyse ABD’nin “DEAŞ’a karşı savaş için bölgedeyiz.” mottosunu “Üslerini petrol kuyularının yakınlarına kurdular.” sözleriyle çürütmeyi ve ABD’nin elindeki “vefalı müttefik” kartını elinden almayı amaçladı. Açıkçası Nasrallah’ın ABD’nin Irak’taki varlığıyla alakalı bu sözlerinin nihai hedefi ABD askerlerinin bir an önce Irak’ı terk etmesinin zeminini hazırlamaktı. Nasrallah tam da ABD askerlerinin ülkeden çekilmesini oylamaya sunan ve “çekilsinler” sonucunun çıktığı oturumdan kısa bir zaman önce “ABD Irak’ı kaybetmemek adına Süleymani ve el-Mühendis’i öldürdü ama yine de kaybedecek. Irak’ı terk edecekler. Bunu halkın iradesi ve mücahitler gerçekleştirecek.” ifadeleriyle “direniş ekseninin Batı yakasının duruşunu” Iraklı parlamenterlere sunmuş oluyordu. Dolayısıyla Nasrallah’ın gözünde son saldırı ertesinde ABD’ye verilecek ilk somut yanıtın çıkış noktası Irak Meclisinin iradesi olmalıydı.
Direniş Ekseni’nin Yanıtı “Adil Kısas” Olacak
“[ABD cenahında intikam almak için] Süleymani ve el-Mühendis değerinde bir tane isim bile yok. Süleymani’nin ayakkabısı bile Trump’ın ve bütün ABD liderlerinin başından daha değerlidir. Adil kısas derken [bir isim değil] hedef ABD askerî güçleri, üsleri ve savaş gemileridir.” sözleriyle “direniş ekseni”nin saldırısının bölgede bulunan ABD askerî varlığı olacağını deklare etti. Nasrallah “adil kısas”ın nihai hedefinin ise yalnız Irak’ta değil “bütün bölgeden ABD askerî varlığının sona ermesi” olduğunu belirterek “Süleymani ve el-Mühendis’in kanının bedeli ABD’lilerin bölgeden sürülmesi olmalıdır.” sözleriyle bu nihai hedefi yinelemiş oldu.
“Adil kısas”ın sınırlarının nasıl olacağını da çizen Nasrallah sadece “bölgedeki ABD askerî varlığını hedef alacaklarını” ifade ederek “Açık olmak istiyorum. Bölgede ya da başka bir yerde ABD halkını ve vatandaşlarını hedef alacağımızı kastetmiyorum. Onlar dokunulmazdır. Böylesi bir hareket yalnızca Trump’ın çıkarlarına hizmet eder.” cümlelerini kullandı. Nasrallah’ın “İran istediği şekilde bu saldırıya yanıt verecektir ancak bu demek değil ki direniş ekseninin de yanıtı olmayacak. İran [bu konuda] bir şey istemedi. Ancak direniş ekseni Süleymani’nin ölümüne nasıl yanıt vereceğine karar vermelidir.” sözleri de aynı zamanda “adil kısas”ın Hizbullah yönetiminde ayrı bir “direniş ekseni” yanıtı olacağının göstergesiydi. Nasrallah son olarak ise “Süleymani’nin temiz kanı ABD’lileri bölgeden sürmek için bir fırsattır.” diyerek bölgede yeni siyasi ve askerî bir evreye geçildiğini tekrardan işaret etti. Sonuç itibariyle Hasan Nasrallah’ın bu konuşması; taraftarlarını artık yastan öte tarihsel göndermelerle birlikte yeni bir mücadeleye çağırmayı, savaşın ve “kısas”ın hedefini, sınırlarını çizmeyi ve gerginliğin yeni evresinde Hizbullah’ın duruşunu deklare etmeyi amaçlayan bir konuşma olarak kayıtlara geçti.