Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin Milisler Karşıtı Son Hamlesi

Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin Milisler Karşıtı Son Hamlesi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak’ta doğrudan Başbakanlığa bağlı Terörle Mücadele Birimi, 25 Haziran Perşembe günü geç saatlerde Ketaib Hizbullah adlı İran’a yakınlığı ile bilinen milis örgütünün Bağdat’ın güneyinde yer alan Dora bölgesindeki merkezini basarak ondan fazla üyesini gözaltına aldı. Adını son aylarda ABD üslerine yaptığı taciz saldırılarıyla duyuran Usbet’us Sa’irin gibi nevzuhur yapılanmaların aslında Ketaib’e bağlı milisler olduğu ve baskın sırasında bunu kanıtlayan delillere ulaşıldığı iddia ediliyor. Aslında Bağdat’ta en azından son bir yılın değişmeyen gündem maddeleri arasında Haşdi Şabi gruplarının geleceği de var. DEAŞ’a karşı Iraklı Taklit Mercii Ayetullah Ali Sistani’nin fetvasıyla kurulan silahlı grupların terör örgütünün temizlenmesinden sonra nasıl bir fonksiyon üstlenecekleri siyasi gruplar arasında tartışma konusu. Necef’teki Merceiyete ve Mukteda es-Sadr’a bağlı bazı gruplar artık görevlerinin sona erdiğini belirterek milislerini silahsızlandırsa da İran ile yakın bağlarıyla bilinen Ketaib ve Asaib Ehl’il-Hak gibi örgütlerin silah bırakmaya karşı oldukları biliniyor. Bu grupların kendilerine İran’daki Devrim Muhafızları Ordusuna benzer bir statü kazandırmak istedikleri sır değil ve Irak’taki birçok siyasal aktör bu duruma şiddetle karşı. İki taraf arasındaki bilek güreşi; baskını yapan eski Terörle Mücadele Birimi Başkanı Abdulvahab Saadi’nin İran etkisindeki eski Başbakan Adil Abdulmehdi tarafından görevden alınması, bunun üzerine sokakların hareketlenmesi, Kazımi’nin başbakan olur olmaz ABD ile yakın bağları olduğu ileri sürülen komutanı daha üst bir konuma getirmesi ile kendisini iyice belli etmişti. Yine bu geniş kapsamlı mücadelenin çok önemli bir safhası da İranlı ünlü General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi milislerinin etkili komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis ile beraberindeki bir grubun 3 Ocak’ta Bağdat Havaalanında ABD tarafından öldürülmesi olmuştu.

Aslında gerek mezkûr saldırı gerekse de İran bağlantılı bazı Haşd gruplarının ciddi tepki gösterdikleri ve ABD’nin adamı olmakla suçladıkları Kazımi’nin başbakanlığa seçilmesi Tahran’ın Bağdat üzerindeki nüfuzunun gerilemeye başladığının ciddi işaretiydi. Ülke ve bölge basınında İran’ın Süleymani olayından sonra Irak’taki etkinliğinin azalmaya başladığıyla ilgili çok sayıda haber ve yorum bu durumu teyit eder niteliktedir. Gerek önemli kayıplardan sonra yenilenmesi gereken koordinasyon mekanizmasına dair teknik zorluklar gerekse de İran’ın her alanda karşı karşıya bulunduğu ciddi baskılar Tahran’ın istemeyerek de olsa Irak’a ilişkin daha gerçekçi politikalar izlemesini gerektiriyor. Bu bağlamda İranlı yetkililerin son on yıldakinin aksine Irak ile olan ilişkiler bağlamında ekonomik iş birliğini ön plana çıkarma çabaları, yine kimi İranlı yetkililerin “Irak’ın iç işlerine saygı” vurgusunda bulunmaları Tahran’ın tedrici şekilde yeni döneme adapte olmaya başladığını gösteriyor. ABD yönetiminin Kazımi seçilir seçilmez Bağdat’ın Tahran ile olan enerji ticaretine dair uzattığı muafiyet anlaşması, Trump yönetiminin de bu aşamalı çekilmeyi onayladığının göstergesi olarak okunmalı.

İran ve desteklediği gruplardan baskına pratik bir cevap gelmemesi yılbaşından beri hızlanan sürecin devam edeceğini düşündürüyor. Siyasi ajandası net olan yeni Başbakan, İran ve Irak’ın içinde bulunduğu ve salgının şiddetlendirdiği ekonomik krizin ABD hatta Suudi Arabistan ile geliştirmek istediği ilişkiler için bir fırsat yarattığının farkında. Zaten bir süredir ekonomik krizle boğuşan ülkenin bu sene %10’a yakın küçülme yaşayacağına dair uluslararası finans kurumlarının yayımladığı tahminler, Bağdat açısından durumun vahametini gösteriyor. Böylesi bir ortamda İran, müttefiki Irak’a mali yardım yerine bu ülkeden olan alacaklarını tahsil etmeye yoğunlaşmış durumda. Geçtiğimiz ay İran heyetinin ziyareti esnasında ödenen 400 milyon dolar, döviz girdisi son derece azalan İran açısından önemli bir gelir kaynağı oldu. İran son hareketleriyle 15 yıldır etkin olduğu Irak pazarını kaybetmemek ve bu ülkeden olan alacaklarını nakit dışı olarak bile tahsil etme karşılığında eskisi gibi askerî maceralara girişmeyeceğini gösteriyor. Nitekim son altı ayda yapılan tüm tehditlere rağmen Asaib örgütünün bürolarını kapatması ya da son saldırıya sessiz kalınması Tahran’ın makul çizgiye çekilmeyi kabul ettiğinin işaretleri olarak yorumlanabilir. İran fiziki bir karşılaşmanın sınırlarını gördüğünden beri bunun tekrarından kaçınmak için elinden geleni yapıyor ve son Rusya, Suriye, Irak, İran ortak güvenlik ve istihbarat mekanizması önerisi girişiminde de görüldüğü üzere çabalarını diplomatik hamlelere yoğunlaştırmış durumda. Aynı amaca yönelik olarak Iraklı Sünni politikacılara olan tavırlarında da ciddi değişiklikler gözlemleniyor.

Son gözaltı olaylarıyla düne kadar özel kalem müdürünü seçmede zorlanan bir Başbakan yerine çok daha muktedir bir Mustafa Kazımi figürü ortaya çıkmış durumdadır. Bu durum önemli iç ve dış meydan okumalarla karşı karşıya bulunan Başbakan’ın yakın gelecekteki ABD ve İran ziyaretlerinde elini güçlendiren bir etken olacaktır. İçinde bulunduğu koşullar nedeniyle Tahran yönetiminin rüştünü ispat çabasındaki Kazımi’ye karşı ciddi bir muhalefet göstermesi beklenmiyor. Zira bu durum Şii gençler arasındaki İran karşıtı duyguları güçlendirerek İran’ın kontrollü geri çekilme politikasına darbe vuracağı gibi siyasi araçların zorlandığını gören karşı cephe farklı uygulamalara başvurabilecektir. Bu da mevcut şartlar altında Tahran’ın istediği en son şeydir.


Bu makale ilk olarak 1.7.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/07/01/mwd-nkhst-wzyr-mstfy-khzmy-lyh-grwhhy-shbh-nzmy-dr-rq-1447147