İran-Irak Yakınlaşmasında Cezayir Anlaşması Faktörü

İran-Irak Yakınlaşmasında Cezayir Anlaşması Faktörü
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Bağdat'taki temaslarının ardından alınan kararlara ilişkin yayımlanan ortak bildiride "Taraflar, 13 Haziran 1975 tarihli Sınır ve İyi Komşuluk Anlaşması'nı [Cezayir Anlaşması’nı] titizlikle hayata geçirme azmini dile getirmiştir." ifadesi yer aldı. Bu açıklama, 1975 yılında İran ile Irak arasında imzalanan Cezayir Anlaşması ile ilgili tartışmaları tekrar gündeme getirdi. Dönemin Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Saddam Hüseyin ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi tarafından 1975'te Cezayir Devlet Başkanının ara buluculuğunda imzalanan anlaşma iki ülke arasındaki kara ve nehir sınırlarının belirlenmesini içermektedir.

Kuzey Irak’ta dönemin KDP lideri Molla Mustafa Barzani ile Bağdat hükûmeti arasında 11 Mart 1970 tarihinde “Özerklik Anlaşması” imzalandığında Kerkük problemi ortaya çıkmış ve Barzani, Kerkük’ün durumunun da açıklığa kavuşmasını talep ederek referanduma gidilmesini istemişti. Bağdat yönetimi bu talebi reddedince Irak ordusuyla Barzani’ye bağlı peşmergeler arasında tekrar alevlenen çatışmalarda İran, Irak’taki Kürtleri askerî ve lojistik açıdan merkezî hükûmete karşı desteklemişti. Bunun sonucunda Saddam Hüseyin, İran’ın Kürtlere olan desteğini sonlandırması karşılığında Şattülarap Nehri’ni İran’ın lehine olacak bir anlaşmayla paylaşmayı teklif etmişti. Cezayir Anlaşması’nın ardından İran, Kürtlere verdiği desteği kesmiş ve böylece Kürtlerin Irak'tan kopma ihtimali de önlenmişti. Ancak 1979 İslam Devrimi’yle birlikte İran’ın, Irak’a birtakım kışkırtıcı saldırılarından sonra Saddam Hüseyin söz konusu anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve bu kararın akabinde İran-Irak Savaşı patlak vermişti.

Anlaşmanın Açmazları Nelerdir?

Cezayir Anlaşması iki ülke arasındaki sınırı, nehrin dip noktası gibi değişkenlik gösterebilecek bir kritere bağlı olarak tanımlamıştır. Nitekim su azalıp nehir çekildiğinde, Irak’ın coğrafi konumu gereği alçakta oluşu sebebiyle suyun Irak topraklarına kayması iki soruna neden olmuştur. İlki, suyun çekildiği yerdeki kara parçasının hangi devlete ait olduğu meselesidir. İran bu kara parçasını kendi toprağı olarak görmektedir. Ancak Şattülarap Nehri’nin döküldüğü Basra Körfezi, Irak’ın dışarı açılan tek penceresi ve bu ülkenin petrollerinin deniz yoluyla transferinin sağlandığı tek güzergâhtır. Dolayısıyla bu durum, Irak için ciddi bir problem teşkil etmektedir. İkinci sorun da Basra Körfezi’ne dar bir çıkışı olan Irak’ın, Şattülarap su yolunda taşımacılık faaliyetlerinin kısıtlanmasıdır.

İran’ın gerek Şii milisler gerekse de siyasetçiler kanalıyla Irak üzerindeki hakimiyetini sürdürmesi nedeniyle mevzubahis anlaşmanın tekrar kabulü İran’ın hem karada hem de su üstünde hak iddia ettiği yerleri almasını yasallaştıracaktır.

Anlaşmanın Tekrar Kabulü Ne Anlama Geliyor?

2007 yılında ilk defa dönemin Cumhurbaşkanı Celal Talabani Cezayir Anlaşması'nın artık yürürlükte olmadığını ve bu mutabakatı tanımadıklarını duyurmuştu. Ancak Talabani, ertesi gün anlaşmanın uluslararası bağlayıcılığının olduğunu kabul etmiş ve bunun yerine daha geniş kapsamlı bir mutabakata varılması gerektiğini vurgulamışsa da teklif İran tarafından kabul görmemişti. Zaman zaman problem hâline gelen bu anlaşmanın, Irak tarafından tekrar onaylanması resmî açıdan pek mümkün görünmemektedir. Çünkü bunun tekrar devreye girmesi için üçte ikilik bir çoğunlukla meclis onayı gerekmektedir. Bu da İran destekli Maliki hükûmetinden bu yana sağlanamamıştır. Ruhani’nin Irak ziyaretinde Başbakan Abdulmehdi bu anlaşmada birtakım değişiklikler yapılmasını talep etse de bu istek Ruhani tarafından reddedilmiştir.

Mevcut maddeleriyle Irak meclisinin anlaşma konusunda sergileyeceği tavır ya da maddelerde revizyona gidilip gidilmeyeceği gibi konular belirsizliğini korusa da anlaşmanın bugün tekrar gündeme gelmesi, Ruhani’nin Irak ziyareti vesilesiyle ikili ilişkilerin pekişeceğine dair özellikle ABD’ye karşı sembolik bir mesaj niteliğindedir. İran’ın siyasi ve ekonomik açıdan zor durumda olduğu bu dönemde, Cezayir Anlaşması’nı tekrar gündeme getirmesi ve Ruhani’nin 300 kişilik bir iş adamı heyetiyle, Iraklı devlet adamları dışında ülkenin en önemli dinî liderleri ve aşiret reisleriyle görüşmesi, ABD’nin İran’a uyguladığı baskının bir sınırı olması gerektiğini gösterme amacı taşımaktadır.