İran’ın 'Doğuya Bakış' Stratejisi
İranlı yetkililer hasımlarının özellikle de ABD’nin ülkelerine karşı baskıyı giderek artıracağını öngörüyor ve ABD yaptırımlarından kaçmanın yollarını arıyorlar. Nitekim bu durum, geçen ay Tahran’a yaptığı ziyarette Japonya Başbakanı Shinzo Abe’den Japonya’nın İran’la iş yapmayı sürdürerek ABD baskısına teslim olmamasının istemesinde de görüldü. Bu bağlamda yalnızca Japonya’nın değil Asya’nın diğer ekonomik güç odaklarının da Tahran ile ilişkilerin nasıl şekilleneceğini dikkatle izlemek gerekir. Zira İslam Cumhuriyeti ile Batı arasındaki husumetin arttığı mevcut koşullarda, Doğu ülkeleri İran’ın geleceğinde büyük önem arz etmektedir.
İran, Beyaz Saray’ın yoğunlaştırdığı ve “azami baskı” adını verdiği yaklaşım karşısında Asya ile olan diplomatik ilişkilerinin çerçevesini genişletiyor. Bu amaçla İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 12-18 Mayıs tarihleri arasında Türkmenistan, Hindistan, Japonya ve Çin’i içeren bir Asya turuna çıktı. Bu turun ardından Zarif, 24 Mayıs’ta da Pakistan’ı ziyaret etti.
Japonya Başbakanı Abe’nin Tahran’ı ziyaret ettiği 14 Haziran’da Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 19. Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi için Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e gitti ve ziyaret esnasında Çin ve Rus mevkidaşlarıyla bir araya geldi. ŞİÖ’de gözlemci statüsünde olup henüz resmî üyeliğe alınmamış olan İran, bu örgüte ilişkin stratejisini Washington ve Londra ile arasında tırmanan krizi ŞİÖ’nün baskın aktörlerini de kapsayan daha geniş bir uluslararası çerçevede genişletmek üzerine kurmuş durumda. Dahası, İranlı yetkililer Moskova, Pekin ve diğer ŞİÖ üyelerinin İran’a uygulanan baskı ve yaptırımların etkisini hafifletecek önlemler almasını ummaktadır.
Ruhani ŞİÖ zirvesinde ülkesinin jeopolitik konumundan kaynaklı kozu akıllıca kullandı. Zirvede Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan devlet başkanlarına doğrudan hitap eden İran Cumhurbaşkanı, “bölge ve dünyadaki istikrar için ciddi bir risk” olarak nitelendirdiği Trump’ı kınadı. Ruhani ayrıca İran pazarındaki tüm ŞİÖ üyelerine ait firma ve iş adamlarına tercihli ticaret teklifinde bulundu.
İran’ın, küresel ilişkilerini güçlendirerek Batı’yı dengeleme amacı güden “Doğu’ya Bakış” politikası bilindik bir stratejidir. Fakat Ortadoğu’nun mevcut jeopolitik iklimi ve Washington-Tahran ilişkilerinin ABD’nin Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinin ardından takip ettiği seyir göz önüne alındığında, Tahran’ın Uzak Doğu’daki ülkelerle olan ilişkilerini güçlendirmek ve daha fazla ülkeyle bağ kurmak için epey çabaladığı görülmektedir.
İran, Çin ile bağlarını güçlendirirken bu ülkeyle ABD arasında giderek artan “ticaret savaşını” da dikkatle takip etmektedir. İran ayrıca, kendine has dikkat dağıtma taktiklerini kullanarak ve kısmen Moskova ve Pekin’in olası bir ABD saldırısı karşısındaki sağlam duruşunda getirdiği güvenle böyle bir saldırının ABD’nin kendi çıkarları için de son derece riskli olacağını söyleyerek Pentagon’un Rusya ve Çin ile süper güç olma konusundaki rekabete yoğunlaşma stratejisini tehdit etmektedir.
İslam Cumhuriyeti’ndeki medya kuruluşları, Ruhani’nin zirvede Çinli mevkidaşı Xi Jinping ile yaptığı görüşmeye büyük ilgi gösterdi. Ayrıca Avrasya bloğunun Bişkek’teki bu zirvesinde Xi Jinping, Pekin-Tahran ilişkilerinin Washington’un dış politikasından bağımsız olarak istikrarlı bir şekilde güçleneceğini vurguladı. Bu anlamda Çin, ABD yönetiminin “azami baskı” girişiminde bir dereceye kadar da olsa “oyun bozucu rolü” üstlenebileceğini göstererek ABD-İran arasındaki gerilimden yararlanmaktadır.
Mevcut manzaradaki Rus faktörü de hesaba katılmalıdır. İran’ın ABD yaptırımlarından kaçma stratejisi kaçınılmaz olarak Rusya ile olan ilişkisini de şekillendirecektir. Diplomatik olarak Moskova, Washington ile Tahran arasında “aracı” rolü üstlenmeye çalışmıştır. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Putin, yakın zaman önce Amerikan film yönetmeni Oliver Stone’a “ABD ile İran arasındaki ilişkilerde her türlü gelişmeyi memnuniyetle karşılayacaklarını” söyledi. Putin ayrıca, “gerginliğin böylece artması ABD dâhil kimsenin işine yaramayacaktır” diye de ekledi. Rusya’nın, Çin’in de desteğiyle, İran’ın ŞİÖ’ye tam üye yapılmasını açıktan desteklediği göz önüne alındığında, İslam Cumhuriyeti’nin şayet bu senenin sonlarında olmazsa 2020’de bloğun en yeni üyesi olacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca İran dışında bir ŞİÖ diyalog ortağı olan Türkiye de 2020 yılı sonuna dek bloğa katılabilir.
İslam Cumhuriyeti, bölgesel ihtilaflara yoğun şekilde daldığı ve bu bağlamda ABD, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile karşı karşıya geldiği için öngörülebilir bir gelecekte daha fazla baskıya maruz kalacaktır. Yaptırımlar ortalama İran vatandaşı için hayatı giderek daha zorlu bir hâle sokarken Tahran’daki rejim Beyaz Saray “azami baskıyı” sürdürürken meşruiyetini korumak ve istikrarı artırmak için zor bir sınav verecektir.
Avrupalı güçlerin İran’a ABD’nin politikalarından çıkış kapısı bulamayacağının anlaşıldığı hâlihazırdaki şartlarda, Tahran’daki yetkililer çözümün ABD karşısındaki özerkliğini AB’den çok daha fazla koruyan Çin gibi ülkelerin ekonomilerine entegre olmakta yattığını görüyorlar. İran’ın, Çin’in Bir Kuşak-Bir Yol Girişimi’ndeki hayati konumu göz önüne alındığında Pekin, ABD’nin nükleer anlaşmadan çıkarak İran’a yaptırım uygulamasını bir fırsat olarak görüyor. Washington bu yaklaşımıyla Avrupalı firmaları İran’ı terk etmeye zorlayarak özellikle enerji ve altyapı alanlarında muhtemelen Çinli yatırımcı ve iş adamlarının dolduracağı bir boşluk ihdas etmiştir. Gelişen Çin-İran ortaklığının Basra Körfezi ve Batı Asya’daki Çin nüfuzunu güçlendireceği ise sugötürmez bir gerçektir.
Bu makaledeki görüşler İRAM'ın editoryal politikasını yansıtmayabilir.