Kudüs Gücü’nün Görev Alanlarında Süleymani’nin Yokluğu Nasıl Kapatılır?
Kudüs Gücü’nün bir numaralı isminin saf dışı edilmesi, İran’ın askerî-ideolojik organizasyonunun bölgesel rolünü nasıl etkileyecek ve yeni atamalar Kudüs Gücü’nün operasyonel kabiliyetinde bir düşüşe neden olabilir mi?
Kudüs Gücü ve Süleymani Faktörü
Kudüs Gücü, en yalın anlamıyla Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) beş ayrı kuvvetinden biri olup, yurt dışına yönelik askerî faaliyetleri yürütmekle sorumludur. Bu kuvvet, İran-Irak Savaşı sırasında Irak toprakları içerisinde operasyonlar gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur. Kudüs Gücü, Irak ordusuna karşı operasyonlarını öncelikle “Baas muhalifi Şiileri” ve daha sonra ülkenin kuzeyinde bulunan muhalif Kürt oluşumları destekleyerek devam etmiştir. Bunun yanı sıra söz konusu kuvvet, direniş ekseni olarak tanımladığı çoğunluğu Şii ve Arap olan devlet dışı aktörlerin yanında, İran’ın doğu hinterlandında kalan Afganistan ve Pakistan menşeli Şii oluşumlara da istihbari ve lojistik destek sağlamıştır.
Her ne kadar Kudüs Gücü’nün kuruluşu İran-Irak Savaşı dönemine kadar uzansa da Kasım Süleymani'nin 1997 yılında komutanlığına atanmasına kadar bu güç hakkında çok az şey bilinmekteydi. Kasım Süleymani’nin Kudüs Gücü için dönüm noktası bir karakter olmasının nedeni ise savaş döneminde Devrim Rehberi Hamenei ile ortak ideolojik çizgide hareket eden ender komutanlar arasında yer almasıydı. Süleymani'nin İslam Cumhuriyeti ve Hamenei için özgün konumunu anlatan en somut gösterge ise Kudüs Gücü’nün 22 yıl boyunca komutanlığını yaparak 40 yıl içinde İran'ın en yüksek askerî nişanı olan Zülfikar Nişanı’nı alan tek komutan olmasıydı. Böylece Kasım Süleymani kazandığı özgül ağırlığıyla, DMO Başkomutanlığına bağlı olması gereken Kudüs Gücü’nü fiilî olarak bağımsız bir güç hâline getirmiştir. Ayrıca Hamenei’nin nezdindeki özel yeri sayesinde kendi aldığı stratejik kararlarını, DMO komuta yapısıyla değil Devrim Rehberi ile koordineli olarak yürütmüştür.
Kasım Süleymani’nin bölge siyaseti için etkilerine gelirsek kendisinin kişisel çabalarıyla fiilî anlamda İslam Cumhuriyeti’nin Orta Doğu güvenlik stratejisinin ana mimarı olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan Süleymani’nin öncelikle kişisel iletişim gücü ve akıcı Arapçası ile İran’ın bölge siyaseti için farkındalık yarattığından bahsetmekte yarar vardır. Bu niteliği başta Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah olmak üzere, İran ve müttefikleri arasında devamlı ve aracısız görüşmelere olanak sağlamıştır. Süleymani’nin kişisel karizmasıyla birlikte birleşen bu nitelik, İran ile müttefiklerini birbirine bağlayarak Arap Baharı sonrası İran’ın Orta Doğu’da siyasi ve operasyonel gücünün artmasında kritik bir rol oynamıştır.
Süleymani'nin İran-Arap dünyası ilişkilerinde belirleyici rolünün yanı sıra kendisinin İran-Rusya stratejik ilişkilerinin de facto sorumlusu ve Putin ile Rus askerî elitinin nezdinde becerikli ve cesur bir general imajına sahip olduğunu unutmamak lazım. Bu doğrultuda birkaç yıl önce kendisinin Rusya'ya gideceği ile ilgili bazı haberler çıktığında Hamenei’nin Uluslararası İşlerden Sorumlu Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti’nin İran’ın Orta Doğu’daki görüşme trafiğinde direksiyonu elinde bulunduran Süleymani için kullandığı ifadelere odaklanmak gerekiyor. Velayeti’nin “İran ile Rusya'nın terörist gruplarla olan savaşında ve İran’ın Rusya ile girdiği ittifakın genişlediği bu dönemde, Süleymani'nin Rus makamlarıyla görüşmesi ve koordineli çalışması gayet doğaldır.” sözleri, Kudüs Gücü liderinin İran’ın Kuzey ile olan ilişkilerinde de kilit ve muteber bir isim olmasının Hamenei ve onun başdanışmanı tarafından teyit edildiğini gösteriyor.
Süleymani komutası altındaki Kudüs Gücü, İslam Cumhuriyeti’nin güvenlik stratejilerini hayata geçirmesinin yanı sıra Dışişleri Bakanlığını devre dışı bırakarak İran'ın Orta Doğu’daki büyükelçiliklerinin kontrolünü de ele geçirmişti. Yıllarca Kudüs Gücü bünyesinde Tümgeneral Kasım Süleymani'nin Başdanışmanlığını yapmış olan ve İran'ın hâlihazırda Bağdat'taki büyükelçisi İrec Mescidi örneğinde olduğu gibi İran'ın Lübnan, Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki büyükelçileri, Kudüs Gücü’nün sabık komutanlarındandır. Bu anlamda askerî mecrada ve güvenlik alanında tam yetkiye sahip olan Süleymani, diplomatik alanda da gerek Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ve gerekse de Başdanışmanı Velayeti’nin üzerinde bir konuma sahip olmuştur.
Süleymani Boşluğunu Doldurmak ve Yeni Komuta Modeli
Kudüs Gücü’nün Süleymani'nin komutanlığı döneminde şekillendiği ve genişlediği dikkate alındığında yeni komutan, Süleymani'nin boşluğunu doldurmakta ve İran'ın Orta Doğu’daki güvenlik, askerî ve diplomatik alanlarda etkinliğini sürdürmekte büyük güçlüklerle karşılaşacaktır. Kudüs Gücü’nün karşılaşacağı temel zorluklar iki ana sorundan kaynaklanmaktadır:
a- Tuğgeneral İsmail Kaani, Süleymani'nin Hamenei nezdinde kazandığı kişisel itibara sahip değildir ve onunla özel bir ilişki kurması muhtemelen zaman alacaktır.
b- Kaani'nin son 12 yılda İran ile müttefik vekil grupların lider ve komutanlarıyla iletişim içinde olması ve onlar ile çalışmış olmasına rağmen, kendisinin temel misyon bölgesi İran'ın doğusu olmuştur. Dolayısıyla Kaani’nin Süleymani’nin Orta Doğu’da İran’ın desteklediği devlet dışı aktörler ile geliştirdiği kişisel ilişkileri yeniden toparlaması ve inşa ettiği düzeyde tutabilmesi oldukça zor gözükmektedir.
Süleymani’nin yerine başka bir komutanın ikame edilemeyeceğinin farkında olan Hamenei, Kudüs Gücü’nde yeni bir komuta konsepti şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu bakımdan Afganistan ve Pakistan’dan sorumlu olan Kaani’nin yukarıda zikredilen iki açığını kapatmak için Tuğgeneral Muhammed Hicazi’yi Kaani’nin vekili olarak atamıştır. Hicazi’nin askerî geçmişi, Hizbullah’ın hassas güdümlü füze programından sorumlu olması, Rehberlik Ofisi ve müesses nizamın derin odaklarıyla olan yakın ilişkisi ve iç politikada izlediği siyasi çizgi dikkate alındığında Hamenei, bu hamlesiyle aslında Hicazi’yi Kaani’ye vekil değil aksine ona eşit olarak atamıştır. Bu düzlemden bakıldığında, “iki eksenli” bir komuta konseptiyle Hicazi’nin fiilî olarak Kaani ile Kudüs Gücü’nde en yüksek komuta kademesine ortak olacağını söyleyebiliriz.
Kudüs Gücü’nün Faaliyet Gösterdiği Ülkelerde Ortaya Çıkabilecek Yönetim Sorunu ve Muhtemel Çözümleri |
||
---|---|---|
Ülke | Misyon |
Süleymani Sonrası Çözüm |
Irak |
İran'a daha yakın hükûmetlerin oluşturulması. Haşdi Şabi’nin gücünün muhafazası ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerin yönetimi. |
Ebu Mehdi el-Mühendis'in yokluğunda Kudüs Gücü önceki komuta etkinliğini sağlayamayacağından İran ile yakınlığını korumak suretiyle Mukteda es-Sadr desteklenecektir. |
Suriye |
Özellikle Şam yönetimi ile müttefik milis güç birimleri kurularak Esed’in devamlılığını muhafaza etmek. |
Süleymani’den sonra oluşacak bu boşlukta, Hicazi’nin gözetiminde ve Hüseyin Hemiye’nin kontrolünde “Direniş Ekseni”nin Suriye liderliği, Lübnan Hizbullahı’na devredilecektir. |
Lübnan | Hizbullah’ı koşulsuz desteklemek ve bu hareketin nüfuzunu ülke ordusu, hükûmet kabinesi içinde ve genel olarak ülke siyasetinin tüm mecralarında artırmak. | İran-Hizbullah ilişkilerinin sistematik ve tarihî mahiyeti nedeniyle Süleymani sonrası ciddi bir boşluk gözlemlenmemektedir. |
Yemen | Suudi Arabistan'ın baskıları karşısında Sanaa'da Husi hükûmetinin devamlılığını sağlamak. | Kaani ve Hicazi’nin bu alanda komutanlık deneyimleri bulunmamaktadır. Bu bakımdan Yemen, özel yetkilerle donatılmış ve bu bölgede tecrübesi bulunan Abdolreza Shahlaei'nin komutanlığında olacaktır. |
Gazze Şeridi | İsrail'e karşı Hamas ve İslami Cihat gibi grupları koşulsuz desteklemek. | Tuğgeneral Hicazi-Tuğgeneral Kaani ortak yönetiminin Gazze ile alakalı tasarrufta bulunması muhtemeldir. |
Afganistan | Önceden olduğu gibi İran'a yakın duran siyasi veya silahlı grupları desteklemek ve devlet içerisinde daha fazla nüfuz kazanmak. | Tuğgeneral Kaani’nin daha önce Afganistan ile ilgilenmesi nedeniyle Kudüs Gücü faaliyetlerinin Afganistan’da artacağı ve ABD ile Taliban arasındaki barış görüşmelerini sekteye uğratmayı hedefleyeceği tahmin edilmektedir. |
Projeksiyon
- İran'ın siyasi-askerî eliti nezdindeki Kudüs Gücü imajı ve belirleyiciliği, Kasım Süleymani'nin şahsında büyümüştü. Bu bakımdan Süleymanisiz bir Kudüs Gücü’nün DMO’nun yüksek karar mercilerinde eski nüfuzunu sürdürebilmesi oldukça zor gözükmektedir.
- Büyük olasılıkla yakın gelecekte Tuğgeneral Kaani, bölge turuna çıkarak Süleymani gibi sahada aktif bir komutan imajı vermeye ve bölgedeki vekil gruplarının liderleri ile kişisel ilişkisini güçlendirmeye çalışacaktır. Diğer taraftan Kaani’nin Kudüs Gücü’nün komutanlığına atanmasının akabinde Hamas, İslami Cihat ve Haşdi Şabi liderlerinin Tahran ziyaretleri gibi İran’ın diğer bölgelerdeki vekil gruplarının lider kadrolarının gizli veya açık bir şekilde İran’a gitmelerine ve Kudüs Gücü’nün yeni komutanıyla görüşme gerçekleştirmelerine tanıklık etmemiz kuvvetle muhtemeldir.
- Son günlerde gözlemlendiği gibi Süleymani ve özellikle de el-Mühendis’i kaybetmek Kudüs Gücü’nün Irak örgütlenmesini paralize etmiştir. Kudüs Gücü Komuta Konseyinde Irak’ta uzun süre saha deneyimi yaşamış Tuğgeneral İrec Mesici, Tuğgeneral Hasan Danaifer, Tuğgeneral Hasan Kazımi Kumi, Tuğgeneral Hasan Pelarek ve Muhammed Celalmeab gibi komutanların bulunmasının Süleymani’nin boşluğunu kısmen gidereceği düşünülse de el-Mühendis’in yerine başka bir ismin ikame edilmesi olası gözükmemektedir. Bu durumda Kudüs Gücü’nün Irak görev alanındaki etkinliğinin zayıflayacağı muhtemeldir.
- Kudüs Gücü yeni komuta ekibinin Hamenei’nin özel desteğini almasına ve bölgedeki vekil gruplarla siyasi ve operasyonel ilişkiler kurmasına rağmen ABD'nin, gerginliğin olası tırmanma durumunda bütün Kudüs Gücü komutanlarını ve ona bağlı vekil grupları hedefe koyma ihtimali bu ittifak karşısındaki en büyük muhtemel tehdit olarak durmaktadır.