Röportaj: Cumhurbaşkanı Özel Yardımcısı Ali Yunusi ile İran'daki Etnik Gruplar Üzerine

Röportaj: Cumhurbaşkanı Özel Yardımcısı Ali Yunusi ile İran'daki Etnik Gruplar Üzerine
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Hasan Ruhani'nin 2013 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından mevcut cumhurbaşkanlığı yardımcılarına bir yenisini daha ekledi: Etnik ve Dini Azınlıklar İşleri Özel Temsilci. O zamandan beri bu sorumluluğu Reformcu Hükümetin[1] İstihbarat Bakanı Hüccetül-İslam Ali Yunusi yürütmektedir. Ruhani’nin seçim vaatlerinden bir tanesi üniversitelerde anadil bölümlerinin açılması ve öğretimiydi. Geçen yıl Senendec Üniversitesi'nin ‘’Kürt Dili ve Edebiyatı’’ bölümüne öğrenci almasından sonra bu yıl ‘’Azerbaycan Türkçesi Dili ve Edebiyatı’’ bölümü tercih kılavuzuna girdi.Ancak bu girişimler derslerin konu başlıkları hakkında bazı eleştirileri de beraberinde getirdi.Cumhurbaşkanının ‘’Azınlık İşleri Özel Temsilcisi’’ ile yapılan röportajın bir bölümünde bu eleştiriler de yer aldı.

Hatemi dönemi İstihbarat Bakanı, Ruhani döneminde ise 'Etnik ve Dini Azınlıklar İşleri Özel Temsilci olan Ali Yunusi, İran'da öne çıkan tartışma konularından birine resmi cevabı yansıtması açısından ''İran'daki Azınlıkların Eğitimi ve Sosyal Durumu'' ilgili soruları cevapladı. Konunun ehemmiyetine binaen alıntı olarak yayınlanmıştır, bu röportajda yer alan açıklamalar İRAM'ın editöryal görüşlerini yansıtmayabilir.

Son zamanlarda üniversitelerde açılan etnik dil ve edebiyat bölümlerinin derslerine ilişkin eleştiriler ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre öğretilecek olan ders konularının kaynakları yerli değil ve bazı yazarların sorun olacağı söyleniyor. Bu derslerin konuları ve içerikleri ile ilgili gerekli çalışmaların ve incelemelerin yapılıp yapılmadığına ilişkin bir bilginiz var mı?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki etnik, yerel ve anadilde eğitim anayasanın 15. maddesine göre yasal zorunluluktur. Bu mesele çok önemli olduğundan anayasada yer almıştır. Anayasada yer alan zorunluluklar normal kanunlar için temel kanun niteliği taşıdığından onun aksine hareket etmek veya temel olarak ona kayıtsız kalmak ve gereğini yerine getirmemek mümkün değildir. Eninde sonunda devlet bir gün onu hayata geçirecektir. Bundan dolayı devlet kanunen, anayasada öngörülen çerçevede bu sorumluluğu yerine getirmekle mükelleftir.  Kimsede bu zorunlulukları ve gerekliliğini inkar etmemektedir.

Meclis bu eğitimin kimlere ve nerede uygulanacağına ilişkin gerekli yasal çerçeveyi belirlemeliydi; örneğin okullarda mı yoksa üniversitelerde mi olmalıdır? Yerel dillerin üniversitelerde ve diğer eğitim kurumlarında öğretilmesi konusunda güvenlik eksenli incelemeler ile anayasa eksenli incelemelerin birbirlerine çok yakın olduğuna inanıyorum. Yerel ve anadillerin öğretimi, milli dayanışmanın gerçekleşmesinde önemli etkenlerden biridir.Yani insanların birbirleri ile olan bağlılığını sağlamlaştırıyor ve milleti birbirine yakınlaştırıyor. Doğrusu, milli dayanışmanın yollarından biri de insanların etnik diller, lehçeler, gelenek ve görenekleri ve çeşitli altkültürleri tanımasıdır.Böylece “Bütün kavimler birbirini tanısınlar” diyen Kur’an’ın tabiriyle tanışma gerçekleşmiş olur.

Kur’an buyuruyor ki  “sizi çeşitli kabilelerden yarattık, bu yüzden birbirinizi tanıyınız.” Tanışıp kaynaşma birliğin temel etkeni iken tanışmamak ve kaynaşmamak da dağınıklığın ve tefrikanın önemli nedenlerindendir. Birbirlerini tanımayan insanlar birbirlerine düşmanlık besleyebilirler. Bu insanlık tarihinin bir tecrübesidir. İnsanlar birbirlerini tanıdıkça birbirleriyle yakınlaşmışlardır. Bu tanışma ve dostluk azaldıkça birbirlerine karşı güvensizlik ve yabancılık hissederler. İran'da minimize olan bu  tehdit algısını sevindirici olmakla birlikte tamamen ortadan kaldırmalıyız. Bunun temel yollarından biri de kaynaşmanın meydana gelmesidir.

Bu durumda, birbirimizi tanımak ve kaynaşmak için ortak gelenek-görenekleri,dil,tarih,semboller ve değerleri tanımalıyız. Böylelikle, hepimiz bir olduğumuzu ve tarihsel bir bağla birbirimize bağlı olduğumuzu anlamış oluruz. Dillerin kendisi de birbirleriyle bağlantılıdır. Anayasayı düzenleyen uzmanlar da siyasi ve tarihi tecrübelere dayanarak bu meseleyi ele almışlardır.  Elbette bu olumlu görüşlerin yanında etnik gurupların ve azınlıkların yerel dillerinin öğretiminden kaygı duyan kimi şahıs ve guruplar da olmuştur. Söz konusu korku ve kaygı daha çok ayrılıkçı altkültürlerden kaynaklanmıştır. Bunlar (ayrılıkçılar) da her zaman var ola gelmiştir.

Altkültürleri genellikle milli ve asli kültür ve hüviyeti gözardı eden ayrılıkçı siyasi gruplar temsil ediyorlar; Pan Türkler gibi.Genel olarak“panlar”o altkültürlerin davasını gütmektedir. Onlar dildeki farklılığı ayrılıkçığın temel etkenlerinden saymaktadır. Bize göre, halk arasında onlarca farklı dilde olsa sorun değildir. Birçok dil olmakla beraber milli bir dil de mevcuttur.İranlıların İslam Cumhuriyeti ve Pehlevi’den önce de, Türkler yaklaşık bin yıl İran’ı yönetmiş olmalarına rağmen resmi ve milli dil Farsça idi.Doğrusu, Türkler herkesten çok Fars Dili ve Edebiyatı’nın yayılmasında rol oynamışlardır. Örneğin Şahname Türk olan Gazneli Mahmud’un isteği üzerine yazılmıştır. Farsça, Osmanlı Sarayı’nın dili ve Türk devletlerinin gururla kullandıkları bir dildi. Eğer anayasamızda Farsça milli dil olarak yer almışsa, köklü tarihsel bir gerçekliğe dayanmasındandır. Bundan dolayı, Farsça’nın resmi dil olduğu ve yerel dillerin öğretiminin de herhangi bir sorun teşkil etmediği belirtilmelidir.

Dolayısıyla, devlet bu işi yapmakla mükelleftir ve doğru da yapmalıdır. Etnik dillerin öğretiminin Farsça’ya herhangi bir zararı olmadığı gibi bu diller Farsça’nın tamamlayıcısıdırlar. Yerel dillerin öğretimi milli birlik ve milli dilin güçlendirilmesi anlamına da gelmektedir. Beluçi, Kürtçe ve Azeri Türkçesi vb yerel dilleri öğrettiğimizde aslında milli dayanışmayı daha çok güçlendirmişiz demektir.

Arapça gibi bu dillerin de bağımsız şekilde öğrenimi de hiç sorun değildir.Şuan okullarda ve üniversitelerde yabancı diller öğretiliyor, ama Kürtçe ve Azeri Türkçesi ve diğer yerel dillerin yabancı dil olduğunu söyleyemeyiz.

Azeri TürkçesininTürkiye, Kırgızistan ve diğer Türk lehçelerinden oldukça farklı olduğunu ve tamamen İrani bir dil olduğunu önemle belirtmek istiyorum. Tarihsel kökeni başka dil olmuş olsa da İran’a girdikten sonra ciddi bir dönüşüme uğramıştır.Azeri Türkçesinin ileri gelenleri ve tanınan şahsiyetleri aynı zamanda Farsça’nın da ileri gelen şahsiyetlerindendirler. Her zaman Fars Dili ve Edebiyatına en büyük hizmeti Azeri Türkleri yapmışlardır. Hâkânî, Nizâmî Gencevî ve Şehriyâr gibi...Hatta Şehriyar bir kasidesinde şöyle diyor: “Türkçemiz bizim için çok değerli ve ana dilimizdir. Ancak Farsça konuşmayan dil lal olsun.” İran milletinin meşhur sanatsal eserlerinden biri de Azeri Türkçesiyle yazılmış olan Haydar Baba şiiridir. Bu sanatsal eser sadece Azerilere ait değildir, bütün İran’a aittir. Ama Şehriyâr “Ali Ey Homay-i Rahmet” adlı eseriyle belli bir bölge ve eyaletin Şehriyâr’ı olmaktan çıkmış İran düzeyinde şiirler söyleyerek bütün İran’a mal olmuştur. Bu övünç kaynakları Farsça ve Azeri Türkçesinin karşı karşıya gelmesini engellemiş ve İranlı Türkler Türkçenin diğer lehçeleri ve sembollerinden yararlanmamışlardır.

Bundan dolayı devletin Fars Dili ve Edebiyatınıöğretmesinin birkaç amacı vardır; birincisi, yeni öğrenen İranlı bazı çocuklar Farsça bilmemektedir ve onlara kendi dilleri aracılığıyla Farsça öğretilmelidir. Örneğin Türk,Kürt, Beluç ve diğer kavimlere mensup öğrenciler Farsça bilmediklerinden kendi dilleriyle Farsça öğrenmeliler ve bu durum bizim okullarımızdakieksiklikten kaynaklanmaktadır. Farsçayı bilmeyen yeni öğrenciler ile anadili Farsça olan öğrenciler aynı sıralarda oturarak eğitim-öğretim görmemelidir. Her şeyden önce onlara Farsça öğretilmelidir.Örneğin anadilde eğitim-öğretim veren anasıflarında okuyan çocuklara öncelikle Farsça öğretmelidir. Böylelikle sonraki aşamaya hazırlanmış olurlar. Ancak bu eksikliği eğitim-öğretim sistemimizde açıkça görmekteyiz. İkincisi, Azeri Türkçesi Edebiyatı öğretimi bir uzmanlık gerektiriyor.Eğer bu edebiyatı biz öğretmezsek başkaları bizim yarattığımız boşluğu doldurur.

Bu arada bazı yazarlar bu konuda birtakım eleştirileri dile getirmişlerdir. Söz konusu eleştirilere göre bu bölümün bazı derslerinin konu başlıkları örneğin Kırgızistan veya Moğolistan kaynaklarına dayanmaktadır. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Elbette eğer böyle birşey varsa, ki var olduğunu düşünelim,bu durumda haklı ve yerinde bir eleştiri olmuştur. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2003’te hazırlanmış olan programı tamamen teknik bir şekilde incelemeli ve tekrar gözden geçirmelidir. Bu derslerin müfredatı hazırlanırken kesinlikle diğer milletlerin sembollerinden yararlanılmamalıdır.Türkiye Türkçesi yada Moğol Türkçesi öğretmek istediğimiz zaman da  üniversiteler bu konuda her türlü çalışmayı yapabilirler, her hangi bir sorun teşkil etmez. Ancak Azeri Türkçesi ve anadil öğretimi söz konusu ise Azerbaycan’ın sembollerindenyararlanılmalıdır. Azerbaycan halkının tarihi birçok gurur verici sembollerle doludur. Ders müfredatında da bu sembollerden yararlanılmalıdır.

Örnekler, semboller ve kaynaklar İran’a ait olmalıdır. Ben Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yetkilileri ile işin doğru bir şekilde yapılması gerektiği konusunda konuştum. Gerekirse proje hakkında düzeltmelere gidilmelidir. Kendilerine eğer bu anayasal ilkeyi ve milli zarureti doğru bir şekilde uygulamazsak muhaliflerin çıkarlarına hizmet edeceğimizi yani zaruri ve milli bir hareketi yüzümüze gözümüze bulaştırmış olacağımızı hatırlattım. Eğer programı eleştirenlerin belirttiği hususlar doğruysa, kanaatime göre; ya bu konuda alınan temel kararı bozmaya çalışan yerel dilde eğitime karşı çıkanlar ya da proje düzenlenirken yaşanan gaflet ve acemilik sebep olmuştur. Söylemiş olduğum tüm bu noktaların hepsi söz konusu eleştirilerin doğru varsayımından yola çıkılmıştır. Şüphesiz Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da konuyla alakalı mutlaka açıklaması vardır.

Ancak hükümetin anadile önem vermesi ve yerel dillerin öğretimi ile ilgili kararının bir seçim propagandası ve malzemesi olduğu yönündeki söylentiler kanıtların da gösterdiği gibi tamamen gerçek dışıdır. Anayasal ilkelerin icra edilmesi tüm hükümetlere ve sorumlu bakanlıklar için elzemdir. Herhangi bir kurum veya hükümet ciddi bir şekilde bahsi geçen anayasa maddesinin uygulanmasını takip ediyorsa suçlanmamalıdır. Mevcut hükümete veya herhangi bir hükümete yapılacak en büyük haksızlık anayasaya uymaya çalıştığı için suçlu ilan edilmektir. İddia sahipleri böylesi suçlamaları ileri sürmek yerine, sorumlu bakanlıklara örneğin Bilim Bakanlığı’na “neden bugüne kadar anayasal ilkeleri uygulamadığı” sorusunu sormalıdır. Bakanlıktan anayasanın icrasının geciktirilmiş olmasına ilişkin açıklama istemelidirler. Ülke için kaygı duyan herkes bu hareketin doğru ve gerekli bir hareket olduğuna ve milli birlik ve bütünlüğün sağlanması bakımından önemli bir adım olduğuna inanmaktadır. Daha ne zamana kadar anayasanın ilgili maddesinin uygulanmasını düzgün bir şekilde icra edilmeme korkusundan dolayı erteleyelim ve ülkemizi milli birlik ve beraberliğin güçlenmesinden mahrum bırakalım?

Ekim ayının ve okulların açılışının yakın olmasına bakılırsa projeye yönelik eleştirilerin doğru olması halinde ne yapılmalıdır?

Endişe edecek bir durum yok. Çünkü kesinlikle bu mesele araştırılacak ve devlet böyle bir şeyin olmasına izin vermeyecektir. Azerice Türkçesinin öğretimi ile ilgili milli mülahazalar ve uzman değerlendirmeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer Azerice Türkçesini öğretmek istiyorsak uygulamada Kırgızca Türkçesi kaynaklardan istifade edilmesine kesinlikle izin veremeyiz ve böyle bir şey olmayacak.

Diğer diller hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçen yıl Senendec üniversitesinde Kürtçe dilinin öğretimine başlandı. Onun konu başlıkları ve müfredatı da acaba gerektiği şekilde incelenmiş midir?

O konuda daha geniş çalışma yapıldı. Bu arada bu proje de çok hoş karşılanmadı. Şu hususu hatırlatmak gerekir ki yerel dilin eğitimi konusu genel ve milli bir talep değil, sınırlı ve etnik bir taleptir. Ben bu talebi “entelektüel” veya “siyasi” diye isimlendiriyorum. Kürt halkı Kürtçeyi biliyor onlara bu dil eğitimini vermeye gerek yok veya diğer diller de aynı şekilde. İnsanlar mahrum oldukları şeyin peşindedirler. Çocuklarımızın İngilizce öğrenme isteği apaçık bir gerekçeye dayanmaktadır. Söz konusu apaçık gerekçe de bu dile aşina olmamaları ve öğrenilmesinin bir zaruret haline gelmiş olmasıdır. Ancak bir dilin edebiyatının öğrenilmesi ayrı bir meseledir. Örneğin hepimiz Farsça biliyoruz ama eğer Fars Edebiyatı öğrenmek istiyorsak ihtisas eğitimine ihtiyaç vardır. Ama Azeri Türkçesi, Beluçi vb. dilleri yöre insanının hepsi biliyor. Dolayısıyla yeni öğrencilere dediğim şekilde Farsça öğretilmelidir. Böylelikle okula yeni başlayan bir öğrenci anadili Farsça olan bir öğrenciden geri kalmamış olur. Şu noktayı da arz etmeliyim ki yerel ve etnik dil ve edebiyatların eğitimini isteyenlerin sayısı çok değildir. Eğitim konusunda endişeli olan kimseler gereksiz yere endişelenmemelidir ve anayasa ilkesinin uygulanması konusunda karalama-sabotaj yapanların da boş yere çaba harcadıklarını belirtmeliyim. Onlar da kanunun ve bu projenin uygulanmasını hoş karşılamalıdırlar. Konuşmamın başında belirttiğim gibi yerel ve etnik dillerin öğretilmesi çok faydalıdır ve milli dayanışmanın yararınadır. Uygulamada herhangi bir yanlışlık meydana gelse de düzeltilecektir.

Siz tanışma ve kaynaşmaya işaret ettiniz. Bu tanışma ve kaynaşmayı sağlamak için ne gibi adımlar attınız? Örneğin etnik gurupları tanıma başlığı altında üniversite ve liselerde herhangi bir dersin eklenmesine yönelik bir teklifiniz oldu mu?

Bu dersler için bir önerimiz olmadı ama sözünü ettiğiniz konu tarih ve coğrafya derslerinde genel bir şekilde yer almaktadır. Ama şuan rayiç olan bir şey var ve biz bunun yayılması gerektiğine inanıyoruz. O da turizm veya yerli turizmdir. Diğer bir noktada şudur ki; her yıl birkaç yüz bin asker, hizmet vazifesiyle ülkenin çeşitli yerlerine gidiyor. Bana göre, bir askerin kendi yaşadığı şehirde askerlik yapması iyi bir şey değildir. Askerlerin görev yerlerini değiştirmek tanışma ve kaynaşmaya yardım ediyor. İdari hizmetlerin ve öğrencilerin eğitimlerinin de farklı yerlerde olması tanışma ve kaynaşmalara vesile oluyor. Geçmişte yasalar gereği, öğrencilerin kendi bulundukları yörelerde eğitim almaları zorunluydu. Bazıları kızlar açısından iyi olduğunu düşünse de ben bununda doğru ve iyi bir şey olduğu kanısında değilim. İran halkının birbiriyle iç içe yaşaması ve tanışıp kaynaşması için her türlü çabayı göstermeliyiz. Spor Bakanlığına bakanlığın gençlik kolunun etnik sporları daha fazla tanıtmalarını önerdik. Bu vesileyle yeni şampiyonların tanınması sağlanmış olacaktır. Son olimpiyat şampiyonları bunun en iyi örnekleridir; örneğin Kiyanus Rüstemî ve Sohrab Muradi veya geçmişte Hüseyin Rızâzâde ve Ali Dayi gibi. Tüm millet aynı şampiyon için mutluluk duyuyor, halk birbirine yakınlaşıyor ve bu da birlik ve beraberliğe vesile oluyor. Veya müzik alanında, yerel müzikler de bu birlik ve beraberliğe çok katkı sunabilir. Örneğin radyoda Ava kanalı var ve tüm İranlı etnik gruplara ait müzik yayınlıyor ve söz konusu tanışma ve kaynaşmaya da oldukça yardımcı oluyor. Bugün bizim en iyi müzisyenlerimiz ve şarkıcılarımız farklı etnisitelere mensupturlar. Örneğin Şehram Naziri Kürt’tür ve Üstad Şeceriyan Horasanlıdır. Toplumun farklı kesimlerinden olan şampiyonlar yine bu kavimlere mensupturlar. Milli takım için sahaya veya minbere çıktıklarında dayanışmaya yardımcı olmaktadırlar. Onların çoğu yerel şarkılar da söylediler. Ama herkesi birbirine yakınlaştıran şey ulusal düzeyde söylenen şarkılardır. Bazıları etnik grupların önceliklerinin ve taleplerinin yerel dil olmadığına inanıyor. Belki başka ihtiyaçlar ve talepler de söz konusudur.

Devletin etnik gruplar hakkındaki öncelikleri nelerdir?

Eğitim Bakanlığının yaptığı bu iş makul ve olağan bir iştir. Ben devletin küçük bir üyesi olarak İran halkının etnik taleplerini takip ediyorum ve defalarca söylediğim gibi etnik gurupların iki temel talebi vardır: Birincisi saygı ve hürmet diğeri de mahrumiyetlerin ortadan kaldırılması. Bu iki konu, İranlı etnik grupların temel meseleleridir. Biz onlara karşı saygılı olmalıyız ve onlara birinci sınıf İran vatandaşı olarak güvenmeli ve muhterem kabul etmeliyiz. Mahrumiyetin ortadan kaldırılması meselesi ve Kürdistan, Sistan, Beluçistan’daki mezhepsel ve dini azınlıklar öncelikli meseledir. Ancak Azerice konuşan eyaletlerimizde koşullar farklıdır. Çünkü mahrum bölgeler arasında değildirler. İhtiyaçları olabilir ama mahrum değiller. Ama İlam, Sistan, Beluçistan, Kurdistan ve Huzistanın mahrumiyeti çok fazladır. Huzistan’da yaşayan Araplarımızın su, işsizlik, yerel ihtiyaçlar ve çevre konusunda şiddetli talepleri var. Hükümet de ilk ziyaretini Huzistan’a ikincisini Sistan’a ve Beluçistan’a yaptı. Böylelikle ihtiyaçların ve taleplerin temini için gerekli incelemelerin yapılmasını programına aldı ve yerine getirdi. Hükümet hazırladığı programlarla kararlı bir şekilde bu sorunları gidermeye çalışmaktadır.

Hükümet Huzistan, Sistan ve Belucistan gibi mahrum eyaletlerin yoksunluğunu gidermek için ne gibi adımlar attı? Örneğin Huzistan işsizlik ve fakirlikle boğuşuyor.

Hükümet sahip olduğu sınırlı imkânlara rağmen yoksunluğu gidermek için önceliğini yoğun bir şekilde Sistan ve Beluçistan eyaletlerine vermiştir. Sistan ve Belucistan için yaklaşık 2 milyar dolar bütçe ayırdı. Eğer bu düzeyde yatırım gerçekleşirse eyaletin durumunda büyük bir değişim yaşanacak ve bölge dönüşecektir. Huzistan’da tarım alanında binlerce hektar alan ekili hale getirildi. Ahvaz halkının içme suyu birinci öncelik olarak belirlendi. Bu ikisi Huzistan’ın temel öncelikleridir. Hükümet Huzistan’a tahsis edilen bütçeyi temin edebilirse gerçekten köklü bir dönüşüme tanık olacağız. Ancak sorun tamamen ortadan kalkmış olmayacaktır. Zira hükümetin elindeki sınırlı imkânlar ülkenin tamamına dağıtılmalıdır. Tabii Huzistan gibi mahrum bölgeler öncelikli bölgeler arasına alarak.

Mahrumiyet güvenlik sorunlarına da sebep olabilir. Hükümet bu konuyu göz önünde bulundurdu mu?

Doğrudur. Güvensizliğe eğilimin nedeni iki şeydir:“saygısızlık-aşağılama” ve “mahrumiyet”. Halk Huzistanda 8 yıl savaşa katlandı. Savaştan sonra ve imar aşamasında hükümetlerin Huzistan için özel bir programı olmalıydı. Bundan dolayı“tedbir ve umut hükümeti”[2]Huzistan’da serbest ticaret bölgelerinin kurulmasını onayladı ve Abadan ve Hürremşehr adlı iki bölgeyi serbest ticaret bölgesi ilan etti. Hâlihazırda en büyük sınır ticareti Basra ve Hürremşehr arasında gerçekleşmektedir. Şunu da unutmamalıyız ki durum geçmiştekinden çok farklılaşmıştır. Bundan dolayı, mahrumiyet o kadar büyük ki değişiklikler etkisini gösteremiyor bile. Hükümetin Huzistan için özel bütçe ayırması gerektiği kanısındayım. Çünkü petrol kaynaklarımızın çoğu orada bulunuyor ve onlar bu yüzden birçok zarara katlanmaktadırlar. Dolayısıyla petrol gelirlerinden bir kısmının bölgeye tahsisi için yasa taslağı hazırlandı. Her türlü tahsis ve bütçe artırımı meclisin onayından geçmelidir.

Sistan ve Beluçistan hakkında ne diyorsunuz?

Orada transit görevi gören bir cadde ve tren yolu şu an kurulma aşamasındadır. Bu cadde ve demir yolu Orta Asya’ya bağlanacak çok etkili bir projedir. Ancak tamamlanması için yüksek yatırımlara ihtiyaç vardır. Öte taraftan tarım, sahiller ve serbest ticaret bölgeleri için ağır yatırımlar yapılmıştır. Bunlar toplamda o bölgede büyük bir değişikliğe yol açacaktır. Söz konusu vaatlerin yarısı uygulansa dahi çok olumlu sonuçları olacaktır.

Bazı eleştirmenler bölgede fabrika, büyük sanayi tesisleri ve hatta serbest ticaret bölgeleri kurulsa dahi bölge insanının istihdamına bir etkisi olmayacağı kanaatindedir. Zira işgücünün bölgenin dışından temin edildiğini ileri sürmektedirler. Hükümetin yerel iş gücünün istihdamına dair kuralları ve düzenlemeleri var mıdır? Çünkü örneğin bir fabrika inşa edildiğinde ve Huzistanlı bir genç orada çalışamıyorsa,onun için bu fabrika hiç kurulmamış gibidir.

Bu konuda biraz haksızlık yapıldığının bilinmesini isterim. Kurulan serbest bölgenin avantajlarından biri de halkın birbirine karışması ve kaynaşmasıdır. Yani o kaynaşmalardan biri gerçekleşmiş oluyor. Örneğin satıcı oranın yerlisiyken işçi diğer bölgeden gelmiştir. Bu olay Kiş ve Qeshm’da meydana geldi. Mekran sahillerinde daha fazla fırsatlar vardır. Bu yönüyle çok sayıda insanı çekme ve barındırma potansiyeline sahiptir. 3.2 milyon İranlıya iş olanağı sağlayabilir. Tabi ki öncelik yöre insanının istihdamındadır. Orada iyi ve gelişmiş tarım yapılabilir. Böylelikle tropikal ürünler üretilebilecek ve plansız-programsız yapılmakta olan tropikal ürünlerin ithali engellenebilecektir. Tarım için elverişli toprakları vardır. Bölgenin turizm ve ticareti potansiyelini de göz önünde bulundurmalıyız. Pakistan sınırı boyunca Çabahar sahilleri eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Ama Maalesef emniyetsizlikten değil, belki emniyetsizlik hissinden dolayı yatırımcılar ve yatırımlar bu bölgeye uğramıyor. Kuşkusuz yatırımcılar için bir gün bu güvensizlik hissi ortadan kaldırılmalı ve halk Nevruz tatilini orada geçirmelidir. Neden 50-60 milyon nevruz turistinin1-2 milyonu bu bölgeye gitmesin? Bu olay işsizlik ve mahrumiyeti ortadan kaldırabilir ve aynı zamanda kültürel bir hareket olmakla birlikte İranlılar arasında kaynaşmaya da sebep olabilir. Bunlar gerçekleştirilmesi gereken hedeflerdir ve devlet bunları yerine getirmek için harekete geçmiştir. Orada çok büyük sanayi kuruluşları tesis etmiş ve tarımın geliştirilmesini amaçlamıştır. Enerji Bakanı, Sistan ve Beluçistan’ın güneydoğusundaki sel ve mevsim sularının denize aktığını ve bunların kontrol altına alınması gerektiğini belirtiyordu. Boşa giden su miktarının yaklaşık 7-8 milyar metreküp olduğu tahmin edilmektedir. Bu su kontrol altına alınabilirse bölgenin hem tarım sulama hem içme suyu ihtiyacı temin edilmiş olacaktır.

Hükümetin mahrumiyetleri giderme konusundaki 3 yıllık karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devlet haftasında bakanlar detaylı açıklamalarda bulundular. Açıklanan istatistik ve veriler önemsenmelidir. Cumhurbaşkanı buğday temininde kendi kendimize yeter düzeye ulaştığımızı belirtiyorsa bu başarı bu bölgelerle elde edilmiştir. Eğer enflasyon kontrol altına alınabilmişse, bu bölgelerde de meydana gelmiştir. Bölgede meydana gelmiş büyük dönüşümlerin etkisi hükümetin açıkladığı genel istatistikler ve verilere de yansımıştır. Bütün eyaletlere uğramalı ve yaşanmakta olan değişimi bizzat görmelisiniz. Hükümet sadece temel atma törenlerine katılıp projeleri kendi haline bırakmak niyetinde değildir. Cumhurbaşkanı temel atma programlarına katılmayacağını belirtmiştir. Hükümetin önceliği projeleri tamamlamak ve açılışlarını yapmaktır.


[1] Hatemi Hükümeti kastediliyor.

[2] Ruhani Hükümeti kastediliyor.

Röportajın orjinal metnine ulaşmak için 03.09.2016 tarihli Şark Gazetesi دستیار ویژه رئیس‌جمهوری: مطالبه اصلی اقوام ایرانی تکریم و محرومیت‌زدایی است adlı başlıktan ulaşabilirsiniz.