2019 Ekim Hareketi ve Irak’taki Erken Seçimler

2019 Ekim Hareketi ve Irak’taki Erken Seçimler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak’ta, var olan siyasi sistemi reddeden ve 2019 Ekim Hareketi (Tishreen/Tişrin) olarak bilinen bir toplumsal hareketin sonucunda ilk “erken seçim” gerçekleştirildi. Ekim Hareketi’nde Irak halkı; yolsuzluğa son verilmesi, “muhasasa” olarak bilinen etnik-mezhepsel kotaya dayalı sistemin değiştirilmesi, ifade özgürlüğü ve köklü bir anayasa değişimi talep etmiştir. Protestocuların talebi, sistemde bir reform değil; siyasi yapının tümden değişmesidir.

Seçim sonuçları, seçmen katılımı ve olası koalisyon oluşumlarına ilişkin diğer birçok analizin aksine bu yazı, Ekim Hareketi’ndeki çeşitli grupların “boykot” unsuru aracılığıyla erken seçimlere nasıl baktığını ve seçimle nasıl ilişki kurduğunu inceleyecektir. Ekim Hareketi, geride kalmış bir an/dönem değil; 2003 sonrası Irak siyaset sahnesinin yeniden şekillenmesinde hayati rol oynayacak bir siyasi kimliktir.

Erken seçimlerin Ekim Hareketi için ne anlama geldiğini tartışmadan önce, söz konusu toplumsal hareketin bazı sonuçlarından kısaca bahsetmek gereklidir. Ekim Hareketi protestocularının değişim için hükûmete gösterdiği direncin sonucu olarak hükûmetin verdiği bazı ödünlerle başlanabilir. Bunlardan bazıları sembolik başarılar olarak kabul edilirken bazılarını stratejik başarılar olarak görmek mümkündür. İlk sembolik başarı, Ekim Hareketi’nin patlak vermesinden sadece haftalar sonra, 30 Kasım 2019’da Başbakan Adil Abdülmehdi’nin duyurulan istifası olmuştur. Mayıs 2020’de Başbakan Mustafa Kazımi liderliğinde yeni bir hükûmetin kurulmasına yol açan gelişme bu istifa olmuştur. Kazımi hükûmeti aynı siyasi sınıf ve muhasasa sistemi esasına göre oluşturulmuş olsa da Abdülmehdi’nin istifası, halkın değişim için sahip olduğu itici gücü yansıtmıştı. Esasında Kazımi hükûmeti de Ekim Hareketi’nin farklı grupları tarafından reddedilmişti ancak Kazımi, erken seçim yapılması teklifinde bulundu. Ayrıca Ekim Hareketi, hükûmetin küçük ölçekli de olsa bir seçim reformu yapmasına yol açtı. Reform sonucunda 18 seçim bölgesi 83’e yükseltildi. Böylece seçmenler, daha açık bir temsile sahip olmuş ayrıca güçlü koalisyonlar için oylarını harcamalarına gerek kalmadan bağımsız adaylara doğrudan oy verme imkânı kazanmıştır.

Peki, Ekim Hareketi’ndeki çeşitli gruplar erken seçimlerle nasıl ilişki kuruyor? Siyasal katılım konusundaki temel bölünme; ya seçimleri boykot ederek siyasal sistemin erken seçimler yoluyla kendini yeniden meşrulaştırma girişimini reddetmek ya da erken seçimlerde kendilerini seçecek ve protestocuların talepleri doğrultusunda sözde temsil ve savunuculuk yapacak siyasi partilere katılmak şeklinde ortaya çıktı.

Seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini savunan kesim (boykot kampı); hükûmeti, hatta siyasi partileri ve milisleri şiddete maruz kalmadan eleştirebilme özgürlüğünün olmadığı bir sistemde, dahası artan işsizlik ve gittikçe kötüleşen yaşam standardının içinde seçimlerin amacını sorgulamaktadır. Etkin ve yerleşik bir demokrasinin nihai noktası seçimler değildir. Aksi takdirde bu tür bir sistem sadece “seçim demokrasisi” olacaktır. Bu görüşle aynı fikirde olmayan ve Irak’ın genç bir demokrasi olduğunu iddia edecek bir kesim olabilir. Söz konusu kesime göre bugünün Irak’ı demokratik perspektiften özellikle sınırlı ifade özgürlüğü açısından 2003 öncesi Irak’ından daha iyi durumdadır. Ancak Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, bizim için bir kıstas mıdır? Neredeyse 20 yıllık bir demokrasiyi korkunç bir diktatörlükle karşılaştırmak rasyonel veya uygun bir kıyaslama mıdır?

İRAM’a konuşan Basralı aktivist ve gazeteci Azher el-Rubayi, “Boykotçular bu seçimleri bir çözüm olarak görmüyor. Onlara göre seçimler, Meclise yeni veya farklı yüzler getirmeyecek.” şeklinde değerlendirmede bulundu. El-Rubayi ayrıca boykotçuların öncelikli taleplerinin; geleneksel siyasi partilerin Irak siyaseti üzerindeki hâkimiyetinin ortadan kaldırılması, seçimlerle ilgili bazı yasaların yeniden gözden geçirilmesi ve siyasi partilerin silahlı kanatlarını, seçim sonuçlarını lehlerine olmadığı takdirde silah zoruyla değiştirmeye cesaretlendiren cezasızlığın sona ermesi olduğunun altını çizdi. El-Rubayi sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu nedenle boykottan pişman değiller. Çünkü aynı gruplar Irak’ı yönettiği sürece hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorlar.”

Gerçekten de seçimlerin Ekim Hareketi protestocularının istediği yönde neticelenmesi olasılığı oldukça düşük gözükmektedir. Gözlemciler ve aktivistler, Ekim Hareketi protestocularının Mecliste etkisiz sayıda sandalye kazanacaklarını varsaymaktadır. Bu varsayıma; çıkar grupları, finansman, medya desteği, bölgesel destek ve daha fazlasının eksikliği göz önünde bulundurularak ulaşılmıştır. Ancak Ekim Hareketi’nin bir sonucu olan İmtidad Hareketi’nin kazandığı küçük zafer, bu varsayıma karşıt argüman olarak sunulabilir.

Yukarıda da belirtildiği gibi Ekim Hareketi’nin odağında siyasi sistemin köklü bir şekilde değiştirilmesi vardı. Ancak erken seçimlere katılmak, aynı siyasi sınıfın meşrulaştırılması anlamına gelmektedir. Seçimler, geleneksel siyasi partiler ve özellikle silahlı kanatlarla hiçbir bağlantısı olmayan teknokrat adaylardan oluşan yeni bir geçici hükûmetin kurulması ve böylece siyasi sistemin yenilenmesini garanti etmemektedir. Bu, esas olarak hükûmetin, yeniden muhasasa sistemine göre oluşturulması demektir. Buna göre başbakanlık koltuğuna bir Şii, Meclis başkanlığı için bir Sünni ve cumhurbaşkanlığına ise bir Kürt atanacak ve ayrıca her yeni dönem için çeşitli bakanlıklara önceden kararlaştırılmış benzer atamalar gerçekleştirilecektir. Ekim Hareketi’nin amaç ve hedeflerinin temelinde bu sisteme son vermek vardır. Bu nedenle seçimler, sistemin meşrulaştırıcısı addedilmektedir.

Boykot kampı, erken seçimlere alternatif eylem olarak net bir yol haritası sunmadığı gerekçesiyle eleştiri ve sorulara maruz kalmıştır. Ancak bu eleştiriye, Ekim Hareketi’ne bağlı El-Beyt el-Vatani (Ulusal Ev Partisi) tarafından 10 Ağustos’ta siyasi bir muhalefetin kurulmasıyla yanıt verildi. Söz konusu siyasi muhalefet, muhasasanın ötesinde bir gelecek ve demokratik süreci yeniden inşa etmek konusunda benzer bir vizyona sahip çeşitli grupları bir araya getirmiştir.

El-Beyt el-Vatani’nin hareketi, Irak siyasi sistemine karşı yeni bir meydan okuma olarak görülebilir. Irak’ta siyasi muhalefet daha çok sahada protesto ve sosyal aktivizm anlamına gelirken genelde siyasi temsiliyet olanaklarından yoksundur. Bu yeni kurulan siyasi muhalefet; hükûmeti, aktif bir sivil toplum olarak sorumlu tutmayı amaçlayan daha yerleşik ve siyasallaşmış bir toplumsal varlık olarak sunuyor.

İRAM’a açıklamalarda bulunan Iraklı aktivist Ahmed el-Naseri, el-Beyt el-Vatani’den İmtidad Hareketi’ne büyük destek beklediğini bildirdi. El-Naseri, geleceğin Meclisinde, muhalefetin sesinin daha yüksek çıkması ve geleneksel siyasi bloklar üzerinde etkili bir baskı sağlaması için muhalefetin sokaklarda nasıl harekete geçirileceğine odaklanılması gerektiğini düşünüyor.

Öte yandan ağırlıklı olarak İmtidad Hareketi ve Nazil Ahir Hakki Demokrasi Hareketi liderliğindeki “katılım kampı”, ilk aşamada seçimlere katılmanın önemli olduğunu savunmaktadır. Zira ancak seçimlere katılma yoluyla halkın ve Ekim Hareketi protestocularının Mecliste temsil edilmesi sağlanabilir. Söz konusu kampa göre değişim; sabır ve zaman gerektirir ve ancak sistem içinden gerçekleştirilebilir.

İRAM’a verdiği demeçte el-Rubayi, boykot kampının erken seçimlere katılan kişilere karşı duyduğu tereddüt ve güvensizlikleri nedeniyle İmtidad Hareketi’nin seçim başarısının ardındaki iyimserliğin yetersiz olduğunu söyledi. Ancak el-Rubayi, Meclisteki varlıkları diğer bağımsız adaylarla birlikte muhalefetin sesi olmaya devam ederse boykot kampının tutumlarının değişebileceğini de sözlerine ekledi.

El-Naseri ise “Birçok kaynağa göre Sadr yanlıları 1 milyondan az oy alırsa İmtidad, el-Beyt el-Vatani ve diğer Ekim Hareketi grupları, toplamda kesinlikle daha yüksek bir sayı elde etmeyi başaracak.” açıklamasını yaptı.

Yaklaşan il konseyleri seçimlerinde İmtidad ve el-Beyt el-Vatani arasındaki kolektif gücün büyük potansiyelini vurgulayan Basralı siyasi aktivist Ali Hüseyin, “El-Beyt el-Vatani de dâhil olmak üzere çoğu boykotçu, İmtidad’ın küçük zaferini kutladı ve tebrik etti.” açıklamasında bulundu.

Pek çok kişi, Ekim Hareketi’nin erken seçime yönelik farklı yaklaşımını, parçalanmanın endişe verici bir göstergesi olarak algılamaktadır. Fakat bu, olayları çok basite indirgeyen bir yorumdur. Zira ülke çapında gerçekleşmiş bir ayaklanmanın, temel talep konusunda ortak paydada buluşulduğu sürece, bünyesinde çatışan ideolojileri barındırması çok doğaldır. Ekim Hareketi’nin temel talepleriyse muhasasa sistemi ile milis şiddetinin sona erdirilmesi ile ülkenin elektrik, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerine yansıyacak belirgin bir siyasi ve ekonomik reformun yapılmasıdır. Ekim Hareketi, tek yönde merkezîleşen bir mahiyete sahip değildir. Gençliğin geleceğini belirlemek için gençlerin öncülük ettiği yeni bir siyasi ve sosyal dalgadır. İyimser bir bakış açısıyla bu, zayıf bir parçalanmadan ziyade her yöne olumlu bir genişleme olarak değerlendirilebilir.