AB’den Nükleer Anlaşma’nın Korunmasına Dair Özel Oturum

AB’den Nükleer Anlaşma’nın Korunmasına Dair Özel Oturum
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Avrupa Birliği’ne üye 28 ülkenin dışişleri bakanları 10 Ocak Cuma günü Brüksel’de AB Dışişleri ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilcisi Josep Borrel’in çağrısıyla özel bir oturum düzenleyerek Orta Doğu ve Libya’da gelişen olayları görüşmek için toplandı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Brüksel’de düzenlenen bu özel toplantının oturumlarının bir kısmına katıldı. Yapılan görüşmede birçok dışişleri bakanının ortak kanaati Nükleer Anlaşma’ya İran ile birlikte bağlı kalmak oldu. Ayrıca anlaşmaya dair sorumluluklarını peyderpey askıya alan İran’ın da aynı kararlılıkla anlaşmada kalması gerektiği vurgulandı. Nitekim Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, İran’ın pazartesi günü açıkladığı gibi anlaşmayı ihlal etmesi durumunda, ülkenin 1-2 yıl içerisinde nükleer silaha sahip olabileceğini söyledi. Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto Nükleer Anlaşma’nın önemli bir diyalog kanalının açık kalmasını sağladığını ve en önemlisi İran ile birlikte bu anlaşmayı korumak gerektiğini belirtti. Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg İran ve ABD’nin ivedilikle müzakere masasına oturması gerektiğini ve “dişe diş kana kan” mücadele anlayışının hiçbir sonuç vermeyeceğini ifade etti.

AB dışişleri bakanlarından gelen bu benzer açıklamalar, anlaşmanın her durumda ne denli bir tehlikeyi bertaraf ettiğini ve bu anlaşmaya bağlı kalmanın elzem olduğunu göstermektedir. Zira anlaşmaya olan sadakatlerine dair sarf ettikleri söylemlerin bugüne değin Tahran nezdinde yeterince itibar görmemesi Avrupa’nın çabalarının artık yapıcı ve ciddi eylemlere dönüşmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Schallenberg de toplantıda “Eğer ABD ve İran müzakere masasına oturmak istemezse biz masayı onlara getirmeliyiz. AB söylemden daha fazlasını yapmalıdır.” dedi. Avusturya Dışişleri Bakanı’nın sözlerine, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyens de farklı bir perspektifle bakarak “jeopolitik bir komisyon” kurulması gerektiğini ve Avrupa’nın artık büyük devletlerin güç oyunlarına daha fazla müdahil olması gerektiğini savundu.

Bugüne değin Avrupa’nın diplomatik yollarla Nükleer Anlaşma’yı kurtarma çabaları pasif bir siyaset olarak görüldü. Her ne kadar Almanya, İngiltere ve Fransa dört buçuk yıl önce imzaladıkları anlaşmanın tarafları olması hasebiyle İran ile iletişimleri hâlâ iyi olsa da Tahran nezdinde anlaşmayı kurtarmak adına tatmin edici adımlar atamadılar. İran-ABD gerilimi daha da artmadan mevcut durumda, AB’nin artık İran’a yaptırımlarla beli bükülen ekonomisini rahatlatmak adına ikna edici daha ciddi öneriler sunmalıdır. Ne var ki doların uluslararası ticaretteki baskın rolü yaptırımların kusursuzca uygulanmasında kilit rol oynamaktadır. Nitekim Avrupa, enerji ihracatının yüzde 80’nini dolar üzerinden yaparken bu ihracatın sadece yüzde 2’si ABD’den gelmektedir.

AB’nin bir önceki Komisyon Başkanı Jean Claude Junker Eylül 2018’de yaptığı bir açıklamada Avrupa egemenliğinin yeni yüzünün avro olması gerektiğini savundu ve bu anlamda birtakım planlar öne sürse de bunlar hep kâğıt üzerinde kaldı. Junker’i destekler nitelikte konuşan Almanya eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ise geçtiğimiz haftalarda yazdığı bir makalede Avrupa’nın İran’a güven vermesi için politik bir riske girmeyi üstlenmesi ve artık tüm girişimlerinin daha cesaretli ve güçlü olması gerektiğini söyledi. Nitekim İran’a verilecek olası bir destek ABD’yi de karşısına alacak olan Avrupa’yı siyasi bir riske atacaktır.

Birkaç ay önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron -her ne kadar gerçekleşmese bile- Avrupalı meslektaşlarına Fransa Ulusal Bankası aracılığıyla İran’a verilmek üzere çift haneli milyar dolarlık kredi sunmayı önerdi. Anlaşmaya taraf AB ülkeleri böyle bir öneriyi kendi ulusal bankaları aracılığıyla veya Avrupa Merkez Bankası üzerinden sağlayabilir. Teorik olarak ulusal bankaların veya Avrupa Merkez Bankasının da ABD yaptırımlarına maruz kalması mümkündür. Fakat AB ülkeleri Avrupa Merkez Bankasıyla birlikte avronun da bağımsız yapısını kullanarak İran’a maddi anlamda destek verebilirse, Nükleer Anlaşma’yı kurtarmak adına gerçekten riske girdiğini söylemek mümkün olur. Zira AB bundan önceki oturumlarında da olduğu gibi bu toplantıda da anlaşmayı kurtarmak adına pratikte uygulanabilecek bir öneri sunamadı.