İbrahim Yezdi: Çalkantılı bir Ömrün Ardından Gelen Sessiz bir Ölüm
Eski İran Dışişleri Bakanı İzmir’de Yaşamını Yitirdi
İranlı siyasetçi İbrahim Yezdi, 27 Ağustos Pazar günü bir süredir tedavi gördüğü İzmir’de yaşamını yitirdi. Prostat kanseri olan ve hakkında İran’dan çıkış yasağı olan Yezdi’ye hastalığının şiddetlenmesi üzerine ülkeden çıkış izni verilmiştir. İranlı siyasetçi tedavi için ABD’ye gitmek istemiş ancak bu ülkeden vize alamayınca İzmir’de bir hastanede tedavi olmaya başlamıştır.
1931 yılında İran’ın Kazvin kentinde kendi ifadesiyle “son derece dindar ve Şeriata bağlı” bir ailede dünyaya gelen İbrahim Yezdi, Tahran’daki eczacılık eğitiminin ardından ABD’de tıp alanında doktora eğitimi almış ve 1967 yılından itibaren uzun yıllar Houstan’daki Baylor College’de görev yapmıştı. Kayda değer bir süredir İran siyasetinin faal bir parçası olmaması nedeniyle Yezdi’nin İzmir’deki ölümü birkaç haber ve yazı dışında Türkiye’de pek gündem olmamıştır. 86 yaşında dünyaya gözlerini yuman İranlı siyasetçi, 1979 İran Devriminden sonra kurulan Devrim Konseyinin bir üyesi ve Geçici Hükümetin önemli bir parçasıydı. Gençliğinde bir dönem Hüdaperest Sosyalistler grubunun mensubu olan, sonra milliyetçi çizgiye kayan, daha sonra da Humeyni taraftarı olan ve muhafazakâr Keyhan Gazetesinin bir süre genel yayın yönetmenliğini de yapan Yezdi’nin sergüzeşti bir anlamda 20. yy İran’ında örneğine çokça rastlanan bir ideolojik savrulma öyküsüdür.
Yezdi ve 1979 Devrimi
Muhammed Rıza Şah karşıtı söylemlerinden dolayı 1964 yılında Bursa’ya sürgün edilen Ayetullah Humeyni burada geçirdiği birkaç aydan sonra Necef’e nakledilmiştir. Irak Hükümetinin ülkeyi terk etmesini talep etmesi üzerine 1978 yılında Paris’e giden Humeyni 1 Şubat 1979’da İran’a dönerek dizginleri ele almıştı. Yezdi, Irak’tayken de ziyaret ettiği Humeyni’ye Paris günlerinde danışmanlık yapmış ve bir anlamda onun uluslararası kamuoyundaki sesi olmuştu. Mevcut İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yezdi’nin ölümü üzerine yayımladığı mesajda Yezdi’nin Paris günlerindeki yararlılığına özellikle dikkat çekmiştir. 1979 yılında yeni anayasanın halkoyuna sunulmadığı ve Şii din adamlarının ülke siyasetinde henüz kayda değer bir yol oynamadığı bir ortamda Humeyni, Geçici Hükümeti kurma görevini 1953 yılında CIA tarafından devrilen milliyetçi Başbakan Muhammed Musaddık’ın çizgisinde siyaset yapan Mehdi Bazargan’a vermişti. Bazargan da 1961 yılında kurduğu Şah karşıtı İran Özgürlük Hareketi’nin ilk üyelerinden olan ve ABD’de öğrenci olduğu dönemde İranlı Müslüman Talebeler Cemiyetini kuran Yezdi’yi Dışişleri Bakanlığına getirmişti. Bazargan’ın Humeyni ile ihtilafa düşüp istifa etmesi üzerine Bazargan’dan “Takva ve Sadakat Örneği” diye bahseden Yezdi ve diğer kabine üyeleri de istifa etmiş ve böylece Yezdi’nin kısa süreli hükümet deneyimi son bulmuştu. Bundan sonra Yezdi yeni rejimle iniş çıkışlı ilişkiler yürütmüştür. Kasım 1979’da bir grup öğrencinin Tahran’daki ABD elçiliğini basması ve Humeyni’nin bu baskını onaylaması Bazargan ve hükümeti açısından bardağı taşıran son damla olmuştu. Ancak Bazargan ve Humeyni arasında 1979 Nisan’ında halkoyundan geçen yeni Anayasa ile tesis edilen İran İslam Cumhuriyetinin mahiyetine dair önemli fikir ayrılıkları bulunmaktaydı. Bazargan yeni devletin adına “demokratik” lafzının da eklenmesini istemiş ancak Humeyni “İslam’da zaten demokraside var olan bütün güzellikler mevcuttur” demekle yetinmişti. Ayrıca gerek ekonomi politikalarında gerekse de din adamlarının siyasetteki yeri konusunda ikilinin öncelikleri arasında önemli farklar bulunmaktaydı. Humeyni taraftarlarına göre Bazargan, ortaya yeterince “devrimci” bir tavır koymuyordu. Bazargan’ın istifasından kısa bir süre önce Tahran Üniversitesinde yaptığı konuşmada sarf ettiği şu cümleler ihtilafın özünü ortaya koymaktadır: “Benim yoluna çıkan kayaları, ağaçları ve taşları yıkıp geçen bir buldozer misali giden Humeyni gibi hareket etmemi beklemeyin. Ben düz, asfalt yolda giden narin bir yolcu arabasıyım.”
İran-Irak Savaşı
Bazargan gibi Yezdi de 1980 Ocak ayında yapılan ilk İslami Şura Meclisi (Parlamento) seçimlerine girmiş ve dört yıl süreyle milletvekilliği yapmıştır. Aynı yılın Mart ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Yezdi’nin de içinde olduğu Özgürlük Hareketi Merkez Konseyi son derece tartışmalı ve Yezdi’nin 2016 yılında tarikhonline.com’da yayımlanan röportajında “büyük bir tarihi hata” olarak nitelediği bir hamle yapmıştır. İran İslam Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaracak olan hareket Bazargan yerine daha düşük bir profile sahip olan Hasan Habibi’yi aday göstermiş ve %3 civarı oy alan Habibi oyların %75’inden fazlasını alan Humeyni’nin adayı Ebu'l-Hasan Benisadr karşısında ağır bir yenilgi almıştır. Yezdi’ye göre konseyin bu kararında Yadollah Sahabi’nin Bazargan karşıtı tavrı yani şahsi ihtilaflar neden olmuştur. 1980 yılında başlayıp sekiz yıl süren İran-Iran Savaşı ilk evrelerinde devrimci kadroları aynı hedef ekseninde toplasa da savaşın seyrindeki kritik kararlar konusunda önemli fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Stratejik önemdeki Hürremşehir hakkında yaşanan fikir ayrılıkları bunun önemli bir örneğidir. 1980 yılında Irak ordusu tarafından işgal edilen Hürremşehir, 1982 yılında İran ordusu tarafından geri alındığında savaşan tarafların toprak olarak başladıkları noktada savaşı bitirme olasılığı baş göstermiş ve Yezdi’nin da aralarında bulunduğu bir grup Humeyni’ye yazdıkları açık mektuplarda bu seçeneği savunmuşlardır. Ancak Humeyni’nin devam karası alması üzerine savaş büyük kayıpların yaşandığı altı yıl daha devam etmiştir. Ayrıca, savaşın hemen arifesinde gelen ve Yezdi’nin de rolü olduğu iddia edilen bir hamle takip eden yıllarda Yezdi’nin peşini bırakmamıştır. 1953 yılında Muhammed Musaddık’ın devrilmesinin ardından Sovyetlerin bölgedeki nüfuzunu kırmak için Şah’a neredeyse kayıtsız destek vermeye başlayan ABD ile İran arasında 1955-1978 yılları arasında 20,7 milyar dolarlık silah anlaşması yapılmıştı. Bu rakamın 19 milyar dolarlık kısmı 1972 yılında ABD Başkanı Richard Nixon’ın İran’ı ziyaret etmesinin ardından yapılan silah anlaşmalarını kapsamıştır. Geçici Hükümet 1979 yılında F-14 alımını da kapsayan 12 milyar dolarlık silah anlaşmasını tek taraflı feshetmiştir. Bu fesih, İran’ın söz konusu meblağı geri alma talebi nedeniyle iki ülke arasında uzun süre ihtilaf konusu olmayı sürdürmüştür. Dahası, Bazargan ve Yezdi bu fesih kararının mimarları olarak görülmüşlerdir. Önce bu anlaşmanın kendileri tarafından değil Şah’ın son başbakanı Şahpur Bahtiyar tarafından feshedildiğini savunan Yezdi, 2016 yılında verdiği yukarıda bahsi geçen röportajda ise fesih kararındaki rolünü kabul etmiş ancak farklı bir savunma geliştirmiştir. Şah’ın İran’dan bu muazzam meblağlarda silah almasının ABD’nin silah üretim masrafını düşürmeye yönelik emperyalist bir proje olduğunu savunan eski Dışişleri Bakanı, o dönem İran’ın komşularıyla savaşma riskinin olmadığını dolayısıyla da F-14’lerin kullanım alanının bulunmadığını iddia etmiştir.
Muhalefet
Takip eden yıllarda yeni rejime karşı daha eleştirel bir pozisyona kayan Yezdi, Bazargan’ın 1995 yılında İsviçre’de ölmesinin ardından İran Özgürlük Hareketi’nin genel sekreterliğine seçilmiştir. Mahmud Ahmedinejad’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 2005 seçimlerine adaylığını koyan Yezdi’nin adaylığı reddedilmiştir. Ahmedinejad’ın 2009 yılında ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından patlak veren ve rejimin “fitne” olarak nitelediği olaylardaki rolünden ötürü çeşitli defalar yargılanan Yezdi bir süre hapiste yatmıştır. Velayet-i Fakih kurumunun ve rejimin takip ettiği seyirle ilgili gittikçe sertleşen bir muhalif çizgiye kayan Yezdi ömrü boyunca “Amerikancı” yaftasıyla yaşamıştır. Yezdi’nin süreç içerisinde yaşadığı fikri evrimi 2010 yılında yayımlanan Şest Sâl-i Sabûrî ve Şekûrî (Sabır ve Şükürle Geçen Altmış Yıl) başlıklı hatıralarında takip etmek mümkündür. Cunbeş-i Dânişcûî (Öğrenci Hareketi) başlıklı önemli kitabında Şah döneminin öğrenci hareketlerine şahsi şahitliklerini de katarak temas eden Yezdi’nin Bazargan hakkında yaptığı konuşmalardan derlenen ve Bazargan: Usveh-i Takva ve Sadakat (Bazargan: Takva ve Sadakat Örneği) başlığı ile 2011 yılında yayımlanan kitabında yeni rejim hakkındaki eleştirileri görülebilir. Yezdi bu kitapta bir anlamda Bazargan üzerinden rejime olan eleştirilerini dile getirmektedir. Örneğin kitabın “İslamiyet ve Cumhuriyet” konusunu ele aldığı bölümde mevcut rejimde bu ikisinin nasıl birbirini nakzettiğini açıklamaya girişen Yezdi kitabın 186. sayfasında şu değerlendirmelerde bulunur:
“Bugün Velayet-i Vakih dedikleri teori esasen bütünüyle Cumhuriyeti yok sayan bir şeydir. “Nasb” teorisine [meşruiyetin seçime değil Allah’ın tayinine bağlı olduğu fikri] Velayet-i Fakih’in “nasb” ile gerçekleştiğine inanırlar. Yani bu Veliyy-i Fakih [Velayet-i Fakih makamındaki kişi] geneli bağlar şekilde “nasb” edilmektedir. Bu da demek olur ki bu kişinin itibar ve meşruiyeti Allah’tan gelmekte ve şartları haiz bu fakih, Müslümanların canlarında ve mallarında tasarruf imkanını ele geçirmektedir.”
Ülkedeki karar alma mekanizmalarında halk iradesinin zayıflatılmasının kötü sonuçları olacağını savunan Yezdi kitabın sonuç bölümünde şu değerlendirmelerde bulunur:
“Ben herkesi ihtar ve ikaz ediyorum. Sorumlu makama müşfik bir uyarım vardır: halkın seçimlere katılma şansını ortadan kaldırmak suretiyle gerek resmi gerekse de gayri resmi yollarla cumhuriyet esasını ortadan kaldırmaya matuf yapılacak her hareket, özellikle de din adına yapılırsa, ülkeyi kaderini etkileyecek buhranlarla karşı karşıya bırakacaktır.”
Son olarak Yezdi’nin İran’ın Suriye politikasını eleştiren ender isimlerden birisi olduğunu hatırlatmak gerekir. Yezdi, Bahar Gazetesine Ekim 2013’te verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye bu konuda bir mektup yazdığını belirtmiştir. Ülkesinin Suriye’deki muazzam yatırımlarını hatırlatan Yezdi, İran’ın Beşşar Esed’i devlet koltuğundan ayrılmaya ikna etmesinin en uygun yol olduğunu savunmuştur. Yezdi’ye göre hiçbir ülkenin lehine olmayan kriz bu şekilde çözülebileceği gibi bu sayede yalnızca bölge rahatlamakla kalmayacak, İran Suriye’nin kaderinde daha fazla söz hakkına sahip olacaktır.
Sonuç
İbrahim Yezdi her yönüyle 1979 Devriminin önemli temsilcilerinden birisiydi. Humeyni’nin muhafazakâr takipçileri kadar sol ve sağ cenahtan da destek alan devrim hareketi ortak düşman olarak görülen Şah’ın denklem dışı kalmasıyla farklı bir evreye geçmişti. Takip eden yıllarda devrimciler arasında sert çatışmalar çıkmış ve İran önemli simaların suikasta kurban gittiği bir terör sarmalına girmişti. Humeyni taraftarlarının iktidarı ele geçirmesiyle beraber bazı muhalif kesimler ılımlı bir yol takip etme yoluna girmişti. Kuşkusuz Bazargan ve Yezdi bunun önemli örneklerindendir. Bir yandan Humeyni’nin varlığını Şah ve destekçilerinin bir daha ülkede söz sahibi olmaması için kaçınılmaz bulan bu kesimler diğer yandan yeni rejimin seyri konusunda söz sahibi olmak istiyorlardı. Ancak bu isteğin gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması uzun sürmedi. Buna rağmen rahatsızlıklar İran-Irak Savaşı boyunca çok yüksek sesle dillendirilememişti. 1989 yılında Humeyni ölüp yerine Ali Hamenei seçilince şartlar biraz daha değişmişse de Hamenei ile savaş boyunca muazzam bir prestij ve güç kazanmış olan Devrim Muhafızları arasındaki ittifak ülkede muhalif seslere pek az müsamaha göstermiştir. Takip eden süreçlerde gerek Yezdi gerekse de birçok başkaları daha muhalif bir çizgiye kaymışlardır. 2017 yılının ilk günlerinde yaşamını yitiren Haşimi Rafsancani’nin ardından aynı jenerasyondan olan Yezdi de yaşamını yitirmiştir. Devrimin ilk evrelerinden itibaren tartışma konusu olan birçok husus ise İran’da tazeliğini korumaktadır.