İsrail’in Şam konsolosluk saldırısı, İran-İsrail geriliminde Levant bölgesi özelinde etkileri belirecek yeni bir kırılmaya işaret etmektedir.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
İran-İsrail Gerilimi ve Şam Konsolosluk Saldırısı
8 Nisan 2024
Durum Özeti
1 Nisan 2024 Pazartesi günü İsrail, İran’ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasına hedefli hava saldırısı düzenlemiştir. Saldırıda Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ve Muhammed Hadi Hac Rahimi’nin aralarında bulunduğu 7 İranlı askerî yetkilinin hayatını kaybettiği belirtilmiştir. İran'ın Şam Büyükelçisi Hüseyin Ekberi; İsrail'in, İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasını F-35 savaş uçaklarından fırlatılan 6 füzeyle hedef aldığını belirtmiştir.
Saldırının Belirleyici Motivasyonları
- Şam konsolosluk binasına düzenlenen hava saldırısı, söz konusu saldırının hedefleri ve sonuçları itibarıyla İsrail’in 2011’den bu yana Suriye’de gerçekleştirdiği rutine dönüşen hedefli hava saldırılarından ayrışmaktadır. Bu doğrultuda diplomatik bir temsiliyetin hedef alındığı bu saldırıyı, rutin dışı olarak nitelemek mümkündür.
- Saldırıda hedef alınan Tuğgeneral Zahidi, İran’ın Levant bölgesindeki (Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün) dış operasyonlarından sorumlu Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü üst düzey askerî yetkilisidir. DMO’nun üst düzey çekirdek kadrosunda yer alan Zahidi, öncesinde DMO Kara ve Hava kuvvetleri kuvvet komutanlığı görevlerinde bulunmuş önemli isimlerden birisidir. Bu çerçevede Zahidi suikastı, Kasım Süleymani suikastı sonrası gerçekleştirilen en üst düzeyli suikast olarak değerlendirilmektedir. Buna ek olarak saldırı sonucu öldürülen askerî yetkililer de Levant bölgesiyle ilgili İran dış operasyonlarından sorumludur. Bu durum; saldırının, hedefleri ve sonuçları itibarıyla Levant odaklı bir mesaj taşıdığına işaret etmektedir.
- Bununla birlikte İsrail’in bu suikastının arkasında saldırı öncesi bağlam oldukça belirleyici bir yerde durmaktadır. Bu kapsamda saldırıdan 1 gün önce 31 Mart 2024 tarihinde Irak’taki Haşdi Velayeti gruplar (Irak İslam Direnişi), İran yapımı Şahit-101 isimli kamikaze İHA ile İsrail’in Eylat Donanma Üssüne yönelik kamikaze İHA saldırısı düzenlemiştir. Bu saldırıda kamikaze İHA, İsrail’in Sa’ar-6 sınıfı donanma korvetine oldukça yakın bir yerde tahribat oluşturmuştur. Bu durum, İsrail hava savunma sistemlerinin saldırı sürecinde etkisiz kalmasından ötürü ciddi bir zafiyet ortaya çıkarmış ve tartışmalara neden olmuştur.
- Söz konusu bu asimetrik saldırı, İsrail ordusu tarafından teyit edilmiş ve İsrail askerî yetkilileri bu saldırıya karşı Şam Konsolosluğunun hedef alındığını belirtmiştir. İsrail, yapılan bu saldırıyla İran DMO karar alıcılarına oldukça rutin dışı ve caydırıcılıktan öte zorlayıcı bir mesaj vermeye çalışmıştır. Zira 7 Ekim sonrası süreçte İran ve vekil güçlerinin, ABD ve İsrail’i hedef alan eylemlerinde kademeli olarak caydırıcılık seviyesini artırdığı görülmüştür.
Saldırı Öncesi Bağlam
- Saldırı öncesi bağlam, saldırının gerçekleştirilmesi noktasında belirleyici olmuştur. Bu kapsamda dört önemli olaydan bahsetmek mümkündür:
- 25-26 Mart 2024: Ürdün’de Filistin/Gazze motivasyonlu protestolarda İsrail Büyükelçiliğinin yakılması girişimi.
- 28-29 Mart 2024: Halep ve çevresine yönelik düzenlenen kapsamlı ve hedefli İsrail hava saldırıları (Bu saldırı 7 Ekim sonrası süreçte Suriye’ye düzenlenen en ağır hava saldırılarından biri olmuştur. En az 8 askerî yerleşke olmak üzere katı yakıtlı balistik füze üretim tesisleri vurulmuş; söz konusu hedeflerdeki tesislerde, İran’ın hassas vuruş kabiliyetli Fatih-110/Zilzal balistik füzesinin türevlerinin bulunduğu ileri sürülmüştür.).
- 30 Mart 2024: Filistin İslami Cihat Örgütü Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale'nin Tahran’a gerçekleştirdiği ziyaret.
- 31 Mart 2024: İsrail’in Eylat Donanma Üssünü hedef alan kamikaze İHA saldırısı (Şahit-101).
Analiz ve Değerlendirme
- Yukarıda sıralanan dört gelişmenin, İsrail’in tehdit değerlendirmelerinde belirleyici olduğu düşünülmektedir. Bu dört önemli gelişme, İran’ın 7 Ekim sonrası kademeli olarak direniş ekseni etkinliğini genişletme ve güçlendirme stratejileri izlediğine işaret etmektedir. Bununla beraber 7 Ekim sonrasında İran’ın, oluşan fırsatlar dâhilinde caydırıcılık seviyesini kademeli olarak artırdığı da anlaşılmaktadır. Nitekim bu durum; Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah ve Irak’ta Haşdi Velayeti grupların 7 Ekim sonrası asimetrik saldırılarında görülmektedir.
- Bu bağlamda Husilerin Babülmendep Boğazı ve çevresindeki asimetrik saldırılarında, ilk aşamada uluslararası ticaret gemilerine küçük ölçekli tahribatlara neden olan eylemler gerçekleştirilirken ikinci aşamada, hedeflenen gemilerin batmasına neden olan ölçekte saldırılar görülmüştür. Bu süreç nihayetinde gemi mürettebatının da ölümüne neden olan şiddet caydırıcılığı yüksek asimetrik saldırılara evrilmiştir. Bu durum, saldırıların nicelik olarak arttığı gibi şiddet ve maliyet ölçeğinin de kademeli olarak değişimine işaret etmektedir.
- Öte yandan Irak ve Suriye dâhilinde İran destekli vekil gruplarca gerçekleştirilen saldırıların niteliğinin hedefler ve sonuçlar itibarıyla değiştiği gözlemlenmiştir. Bu bağlamda Ürdün sınırında yer alan Kule-22 saldırısı sonucunda, 7 Ekim öncesi süreçten görece farklı olarak 3 ABD askeri öldürülmüştür. Bununla birlikte Irak ve Suriye’deki İran destekli vekil gruplarca gerçekleştirilen özellikle Eylat ve Hayfa şehirleri başta olmak üzere İsrail içini hedef alan kamikaze İHA saldırıları da görülmeye başlanmıştır. Bu saldırılarda, 7 Ekim öncesi süreçten farklı olarak İsrail içindeki askerî tesisleri ve enerji tesislerini hedef alan saldırılar gündeme gelmiştir.
- Benzer değişimler Hizbullah’ın İsrail’e yönelik saldırılarında da görülmüştür. Hizbullah’ın 7 Ekim sonrası süreçte İsrail sınırlarına 1.000’den fazla güdümlü tanksavar füze saldırısı düzenlediği rapor edilmiştir. Tüm bunlar; Irak, Suriye ve Yemen dâhilindeki İran destekli vekil güçler tarafından gerçekleştirilen asimetrik saldırıların aşamalı olarak değişimini göstermekte; İran’ın fırsatlar dâhilinde caydırıcılığını daha üst bir seviyeye çıkarma girişimlerine örnekler sunmaktadır.
- İran destekli vekil güçlerin eylemleri ve yukarıda saldırı öncesi bağlam başlığı altında sıralanan dört önemli gelişme analiz edildiğinde, İran’ın İsrail’i Levant bölgesi öncelikli asimetrik saldırılarla yıpratma hazırlığı içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Bununla beraber İsrail’in, Lübnan’da Hizbullah’la olası sınırlı ve hedefli bir askerî operasyona hazırlık kapsamında İran’ın Levant bölgesindeki asimetrik kapasite lojistik ve tahkimat hattını kırmayı amaçladığı değerlendirilmektedir.
- Levant bölgesinde direniş ekseninin askerî anlamda tahkim edilmesi ve idare edilmesinden sorumlu üst düzey askerî yetkililerin suikasta uğraması, bu sürece hâkim yedek bir yönetici takım tayin edilmediyse kuvvetle muhtemel İran’ın Levant bölgesindeki planlanan askerî lojistik ve tedarik hatlarının yapılanmasını ve vekil güçlerin sevk-idaresini olumsuz yönde etkileyebilecektir. Nitekim konsolosluk saldırısıyla Lübnan, Suriye, Filistin, Ürdün arasında oluşacak askerî bağlantı ve tedarik hattının kesilmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır.
- Bu bağlamda İsrail, konsolosluk saldırısıyla İran’ın 7 Ekim sonrası fırsatları değerlendirerek İsrail’in “kırmızı çizgileri”ni geçmesini önlemeyi amaçlamıştır. Zira hassas vuruş kabiliyetli asimetrik kapasiteler ve İran destekli vekil güçlerin Levant bölgesindeki etkinliği, İsrail’e coğrafi yakınlıktan ötürü İsrail güvenlik stratejilerinde öncelikli tehditler olarak ele alınmaktadır. Bu noktada İran-İsrail mücadelesinde süregelen caydırıcılık adımları, Şam Konsolosluğu saldırısıyla birlikte zorlayıcı/ön alıcı bir aşamaya geçmiştir. İsrail, gerilimi bu aşamaya taşıyarak İran’ın fırsatlar dâhilinde caydırıcılık seviyesini kademeli olarak artırmasını zorlayıcı şekilde engellemeyi amaçlamıştır.
- Bu doğrultuda İran’ın Şam Konsolosluğuna yönelik düzenlenen İsrail hava saldırısı, İran-İsrail geriliminin yeni kırılma noktalarından biridir. Bu saldırı sonrasında İran-İsrail gerilimi açısından Levant bölgesindeki gelişmelerin daha da önem kazanacağını söylemek mümkündür. Nitekim saldırının hemen ardından Ürdün sınırında bulunan ABD’nin Tenef Askerî Üssüne kamikaze İHA saldırısı düzenlenmiştir. Yine Ketaib Hizbullah’ın liderlerinden Ebu Ali el-Askeri'nin, Ürdün’deki 12 bin milisin hafif silahlarla teçhiz edildiğini ve Gazze’de Hamas’a yardım edeceklerini duyurması da bu bağlamda önemli görülmektedir.