İran Kamuoyundan Çin’e Tepkiler

İran Kamuoyundan Çin’e Tepkiler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Koronavirüs salgını devletler arası ilişkileri test etmenin önemli araçlarından biri hâline gelmiş durumda. Bu zor dönemde devletler arası dayanışmalar görülebildiği gibi kendi ulusunun önceliklerini dikkate alarak başka ülkelere gitmekte olan insani yardımlara kolaylıkla el koymalar da yaşanabilmektedir. Salgının ortaya çıkardığı bu durum devletler arası güven kaybına neden olabilmektedir. Krizin İran’a sıçramasından bu yana dayanışma içerisinde olan Pekin ve Tahran arasında son günlerde patlak veren bir polemik İran’da Çin’e karşı duyulan güven ve güvensizliği gözler önüne serdi.

İran Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Kiyanuş Cihanpur, 5 Nisan Pazar günü ülkedeki salgının durumunu değerlendirdiği günlük basın toplantısında salgının ciddiyeti konusunda eksik bilgilendirmede bulunduğu gerekçesiyle Çin’i suçladı. Cihanpur, Çin’in dünyaya acı bir şaka yaptığını, Pekin’in paylaştığı raporlardan koronavirüsün grip düzeyinde algılandığını ve bu yüzden Çin’in iki ay gibi kısa bir sürede sorunun kontrol altına alındığı yönündeki açıklamalarına kuşkuyla yaklaşılması gerektiğini belirterek bu ülkeden gelen bilgilerin güvenilmez olduğunu ileri sürmüştü. Cihanpur’un bu çıkışı Çin’in Tahran Büyükelçisi tarafından tepki ile karşılanmış ve Chang Hau Twitter hesabından Cihanpur’a uyarı niteliğinde cevaplar vermişti. Ancak Büyükelçi Hau’nun uyarı üslubu, Cihanpur’a hitap şeklinin diplomatik nezakete aykırı olması sebebiyle İran kamuoyunda birtakım tepkilere neden oldu.

Müesses nizam temsilcileri veya yandaşları ABD’ye karşı yürütülen mücadelede Çin’in önemini hatırlatarak Cihanpur’a karşı tavır alırken Çin’e karşı iyimser olmayan çevreler ve siyasi dinamikler Cihanpur’u destekledi. Duruma ilk müdahale aynı günün akşamında İran Dışişleri Bakanlığından geldi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi, Çin’in salgınla mücadelede sergilediği başarı ve örnek tavrı ile İran’a verdiği destekten ötürü minnetlerini dile getiren bir mesaj paylaşarak ortamı yumuşatmaya çalıştı. Ancak bu açıklama da söz konusu çevrelerden tepki gördü ve bir ülke yetkilisinin başka bir ülkenin yetkilisi karşısında savunmasız pozisyona düştüğü iddialarıyla eleştirildi.

Bu bağlamda kamuoyunda meydana gelen kamplaşmada Büyükelçi'nin açıklamaları ve iki ülkenin çıkarlarını önceleyen çevreler, Cihanpur’u hedef aldı. Devrim Rehberi Hamenei’ye yakınlığıyla bilinen Keyhan gazetesi Çin ile ilişkilerin önemini savunmak amacıyla yayımladığı bir yazıda Cihanpur’un alanı olmayan bir konuya girdiğini, Çin Büyükelçisi'nin uyarısının nezaket sınırları içerisinde olduğunu savundu. Keyhan’a göre Pekin, İran’a karşı dayatmacı ve siyasi nüfuz kurma çabası içerisinde olmadığından bu durum İran’ın “Ne Doğu Ne Batı” politikası ile çakışmamaktadır.

Devrim Muhafızlarının haftalık yayın organlarından Subh-i Sadık, Cihanpur’un ifadelerini yersiz bularak bunları sonuçları düşünülmeden dile getirilen açıklamalar olarak değerlendirdi. Subh-i Sadık’ta yer alan yazıya göre İran’ın koronavirüs ile mücadelesinde ABD yaptırımlarının engellediği uluslararası yardımların ancak Çin ve Rusya tarafından İran'a ulaşabildiği ve Çin ile İranlı bilim insanlarının iş birliği sayesinde salgının ülkede giderek kontrol altına alınmaya başlandığı savunuldu. Ayrıca aynı yazıda ABD ve Batılı ülkelerin son günlerde Çin karşıtı geliştirdikleri söylemin İranlı bir yetkili tarafından ulusal çıkarlar göz ardı edilerek sorumsuz bir şekilde dillendirilmiş olması talihsizlik olarak değerlendirildi. Cihanpur’un açıklamalarının iki ülke ilişkilerinin baltalanmasına yönelik önceden tasarlanmış bir proje olduğunu ima eden yazıda, bunun arkasındaki muhtemel aktörlerin tespiti için Sağlık Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından konunun ciddiyetle araştırılması istendi.

Hau’ya tepki gösterenler ise İran’ın ABD karşıtlığının antitezi olarak gelişen Çin’e bağımlılığın ve bu ülkeye tanınan ayrıcalıkların İran modern tarihinde ve hafızasında bir hayli olumsuz izler bırakmış olan kapitülasyonlara benzetti. İran Devrimi’nin kapitülasyonlar, bağımlılık ve dayatmalara karşı ortaya çıktığını savunan tepki cephesi Hau’nun üslubunu dayatmacı ve tepeden bakan bir yaklaşım olarak değerlendirdi. Tahran Milletvekili Mahmud Sadıki, Hau’nun tavrının İran’ın Devrim sonrası belirlemiş olduğu “Ne Doğu Ne Batı” şeklindeki dış politikasına aykırı olduğunu ve ayrıca ülkenin onurunu zedeleyici bir üslup kullanıldığını ileri sürdü. Sadıki İran'ın Çin'le kurduğu ilişkilerin, Tahran’ın Pekin’in ideolojik yaklaşımlarını sahiplenme ve onları savunmaya sevk etmemesi gerektiğini savundu. Ayrıca Cihanpur’un açıklamalarının bilimsel ve teknik bir konu içermesine rağmen ülkenin güvenlik elitlerinin Cihanpur’a karşı tavır almasının kabul edilebilir bir tutum olmadığını belirtti. Sadıki’nin öncülüğünde 17 milletvekilinin imzasıyla parlamentonun da konun takipçisi olması istendi.

Büyükelçi'ye tepki gösteren politikacılardan biri de Tahran Milletvekili Ali Mutahhari’dir. Şahsına münhasır görüş ve düşünceleri ile hem muhafazakâr hem de reformcu çevrelerin yer yer saygısını kazanan ya da tepkisini çeken ve bağımsız bir duruş sergileyerek sıkça ülke gündeminde kalmayı başaran Mutahhari, Büyükelçi'nin üslubunu küstahça bularak Dışişleri Bakanlığının Hau’nun bu tavrını karşılıksız bırakmamasını istedi. Mutahhari’ye göre İran’ın ABD karşıtı dış politikası Tahran’ı ekonomik konularda Pekin’e bağımlı hâle getirmiş ve bunun sonucunda Çin’in Müslümanlara yaptığı acımasız zulümlere karşı sessiz kalınmıştır.

Devrim sonrası İran ve Çin arasındaki ilişkilerin seyrini değerlendiren uzmanlardan Hüseyin Bastani ise Çin’in, İran’ı çıkarları doğrultusunda her zaman yalnızlığa mahkûm ettiğinin, İran-Irak Savaşı'nda İran’a satılan silahların üç katını Irak’a sattığının, nükleer dosya konusunda BM Güvenlik Konseyi'nde İran aleyhine çıkan kararların hepsini onayladığının altını çizdi.

Konuyu değerlendiren eski diplomatlardan Feridun Meclisi, Büyükelçi'nin tavrından herkesin rahatsız olduğunu ancak iki ülke arasındaki ilişkilere bakıldığında İran’ın Çin için vazgeçilebilir bir ülke pozisyonda olduğunu fakat Çin’in İran için vazgeçilebilir bir pozisyonda olmadığını hatırlattı. Çin’in ABD ve AB ile rekabet içerisinde olduğunu, bu iki tarafın dışında kalan ülkelerin Pekin için birer tüketici pazar niteliğinde olduğunu belirtti. İran’ın ABD başta olmak üzere AB ülkeleri ile sağlıklı ticari ilişkiler geliştiremediği gerçeği ortada dururken Çin’in bu ülkelerle yüzlerce milyar dolarlık ticaret hacmine sahip olduğunun altını çizen Meclisi, bunun doğal sonucu olarak İran ve Çin arasında eşit ilişki seviyesinden söz edilemeyeceğini vurguladı.

Çin ve İran arasındaki ilişkilerin İran’ın ABD politikası göz ardı edilerek anlaşılması mümkün değildir. Devrim sonrasında ABD karşıtlığı ve antiemperyalist yaklaşımları dış politika ilkeleri hâline getiren Tahran, Washington’a karşı tek başına mücadelede yetersiz kaldığı durumlarda Pekin ve Moskova’nın desteğine sığınmıştır. İran’ın kalıcı hâle gelen bu durumunu fırsata dönüştüren Rusya ve Çin zamanla İran’dan hem jeopolitik hem jeoekonomik anlamda yararlanmaya çalışmıştır. Gücün doğası gereği büyük devletler her zaman kendisinden daha küçük devletlerle olan ilişkilerinden daha fazla yarar sağlamaktadır. Bugün İran ve Çin arasında yaşanan gelişmeler de bundan müstesna değildir.

ABD’nin İran üzerindeki baskıları arttıkça İran’ın Çin ve Rusya’ya olan bağımlılığı daha da artmaktadır. Özellikle son dönemi dikkate alacak olursak ABD’nin İran ve P5+1 arasında Temmuz 2015’te imzalanan ve Ocak 2016 itibariyle yürürlüğe giren Nükleer Anlaşma’dan Mayıs 2018’de çekilmesi ve akabinde çok ağır yaptırımları devreye sokmasıyla İran ekonomik olarak ciddi anlamda darboğaza düşmüştür. ABD’nin maksimum baskı politikası çerçevesinde İran’ı küresel finans sisteminden dışlaması ve petrol satışını yasaklaması, Tahran’ı geçmişe oranla Pekin’e daha çok bağımlı hâle getirmiştir. İran’ın kaçak yollarla sattığı cüzi petrolün alıcılarından biri de Çin'dir. Ayrıca Çin, İran’ın ayakta kalması ve ABD’ye karşı direnişini sürdürebilmesi için de çetrefilli yollardan da olsa ticaretini sürdürmesini sağlamaktadır. Çin bu desteğin karşılığında İran pazarını da önemli oranda ele geçirmiş durumdadır. İran pazarı; sanayi, maden, petrokimya gibi ana kulvarlarda büyük oranda Çin’in kontrolüne girmiştir. Büyükelçi'nin tavrına verilen tepkilerin arkasında yatan nedenlerden biri de budur.

Öte yandan İran, Çin’in önemli petrol tedarikçilerinden biri olduğu kadar Bir Kuşak Bir Yol Projesi'nin önemli karasal ayaklarından da biridir. Öte yandan iki ülkenin Orta Doğu politikaları da büyük oranda örtüşmekte ve bölgesel düzeyde iş birlikleri geliştirilmektedir. Çin, Suriye konusunda Rusya gibi herhangi bir askerî destek sunmamış olsa da ekonomik olarak bu ülkenin inşasında etkili olabilecek ülkelerin başında gelmektedir. Bu bağlamda da Tahran ve Pekin arasında iş birliklerin önü açıktır. İki ülke arasındaki kısa ve orta vadedeki çıkarların uyuştuğu ortadayken Çin’i ABD başta olmak üzere Batı dünyasının söylemlerine benzer söylemler üzerinden eleştirmenin Pekin’in hoş göreceği bir tutum olmadığını Büyükelçi Hau’nun tepkisinden anlamak mümkündür.

Sonuç olarak Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Cihanpur ile Büyükelçi Hau arasında yaşanan polemiğe birtakım çevreler tepki göstermiş olsa da resmî açıklamalar ve müesses nizamın yaklaşımı iki ülke ilişkilerinin bundan zarar görmeyeceğini göstermektedir. Ancak tepki gösteren çevrelerin aynı zamanda ülke içerisindeki yönetime de tepkili olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Pekin’i bilgileri dünya kamuoyundan sakladığı ve şeffaf olmadığı için eleştirenler müesses nizamı da benzer şekilde suçlamaktadır. Bu durum artık İran’da bir tarz-ı siyaset olmuş durumdadır.