İran Suriye’de Türkiye’nin Yeni Bir Operasyonunu Destekliyor mu?

İran Suriye’de Türkiye’nin Yeni Bir Operasyonunu Destekliyor mu?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı D. Trump, 19 Aralık’ta ülkesinin askerlerini Suriye’den çekeceği yönündeki sürpriz açıklamasını yapmadan uzun süre önce Türkiye, Beyaz Saray’ın Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda faal olan Kürt grupları desteklemeye son vermesi gerektiğini vurgulayarak ABD’nin Suriye’deki askerî planlarına dair konumunu netleştirmişti. ABD açısından, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denen oluşumun temel parçasını oluşturan Kürt grupları desteklemek uzun süredir Suriye sahasındaki gelişmeleri doğrudan etkilemek için en etkili ve elle tutulur yol olarak görülmüştür.

Ancak bu milisleri, terörist PKK örgütünün uzantılarından ibaret gören Ankara, söz konusu milislerin Suriye toprakları içerisinde Türk sınırlarına yakın bölgelere yerleşmesinin Türkiye açısından hayati bir tehdit arz edeceğinden endişelenmekteydi. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dâhil üst düzey Türk yetkililer, sürekli Türkiye’nin bu tehdidi bertaraf etmek için askerî seçeneğe başvurmaya hazır olduğu uyarısında bulunmuştur.

Trump’ın ülkesinin Suriye’den çekileceğine ilişkin açıklaması, Türkiye’nin Kürt milislere karşı Suriye’de yeni bir operasyon başlatma olasılığının tartışıldığı bir dönemde geldi. Belki de bu nedenle birçok ülkedeki uzman, Amerikan askerlerinin Suriye’den çıkmasını Ankara’ya verilen bir “hediye” olarak gördü. Zira bu hamle, ABD’nin Suriye’deki Kürt güçlere verdiği desteği sonlandırarak onları eli kulağında bir Türk operasyonuna maruz bıraktığı anlamına gelmektedir. Gerçekten de her ne kadar Erdoğan, 21 Aralık’ta ABD’nin çekilmesine ilişkin durum netleşene kadar operasyonun ertelendiğini açıklasa da operasyonun bütünüyle gündemden çıkarıldığını söylememiştir.

Diğer yandan Suriye krizi, geçen yedi yıl boyunca birçok bölgesel ve bölge dışı aktörün müdahil olduğu girift ve çok boyutlu bir buhrana dönüştüğü için sahada meydana gelecek herhangi bir gelişmenin diğer aktörleri etkilemeyeceği söylenemez. Ayrıca Ankara, Astana Barış Süreci’nin sacayaklarından birisi olduğundan onun atacağı adımlar, yalnızca Astana üçlüsü arasındaki etkileşimin doğasında değil bir bütün olarak Suriye’deki askerî ve siyasi denklemlerde de kapsamlı etkiler meydana getirebilir.

İran’da gelince, her ne kadar Tahran ve Ankara’nın Suriye’deki uzun vadeli çıkarları -özellikle de Suriye Başkanı Beşşar Esed’in kaderi ve muhalif grupların ülkenin siyasi geleceğindeki rolü gibi konulara bakışları- çelişik olmamasına karşın farklı olmaya devam etse de İranlı yetkililer, şimdiye dek olası bir Türk askerî operasyonu aleyhinde tavır takınmayı reddetmiştir. Esasen konuya ilişkin yegâne doğrudan tavrı, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif 24 Aralık’ta verdiği bir röportajda ortaya koymuştur. İran’ın Türkiye’nin terör eylemleri konusundaki kaygılarını anladığını söyleyen Zarif, “Ancak Şam’ın muvafakati alınmaksızın yapılacak bir askerî operasyon krizin çözümüne katkı sağlamayacaktır” diye eklemiştir. İran Dışişleri Bakanı ayrıca İran’ın Türkiye’nin kaygılarını Suriye hükûmetiyle iş birliği içerisinde ele almasına yardım etmeye hazır olduğunu da açıklamıştır.

İran’ın Ankara’nın Kürt milislere karşı operasyon düzenleyeceğine ilişkin uyarıları konusunda sergilediği mutedil yaklaşımın temel nedeni, başka alanlarda aralarında önemli farklar olsa da hem İran hem de Türkiye’nin Suriye’nin doğusunda yaşanan gelişmelerden tehdit algılamasıdır. Ankara için temel tehdit, Suriye’deki milislerle on yıllardır Türkiye sınırları içinde faal olarak terör eylemi düzenleyen terörist PKK arasındaki bağlardan kaynaklanmaktadır.

Her ne kadar İran, PKK’nın PJAK olarak bilinen İran koluyla baş etmekte sorunlar yaşasa ve bu bağlamda Türkiye’nin kaygılarını paylaşsa da İran ile Suriye sınırdaş olmadığı için Suriye’deki Kürt gruplar bu anlamda İran İslam Cumhuriyeti için ikincil bir sorun olmuştur. Daha ziyade İran’ın Suriyeli Kürt gruplara ilişkin kaygısı, bu grupların Suriye Krizi boyunca Washington’un Suriye içine etki ederken kullandığı başat araca dönüşmüş olmasıdır.

Yani İran, Kürt yönetiminin Suriye’nin doğusunda güçlenmesinin ABD’ye İran’ı ve İran yanlısı grupları Suriye’nin dışına itmek için daha fazla güç sağlayacağından endişelenmiştir. Nitekim Beyaz Saray, ABD’nin Suriye’deki başat hedeflerinden birinin de bu olduğunu açıklamıştır. Suriye’deki bazı Kürt gruplar içinde ayrılıkçı ve merkezkaç eğilimler olduğundan İran’ın diğer bir büyük kaygısı da Suriye’nin parçalanma olasılığıdır.

Bu konuda hassas olan İran, uzun süre Kürtlerle Esed arasında bir taviz zemini oluşturmak için gayret etmişti ki buna göre Suriye hükûmeti Fırat’ın doğusundaki bütün toprakların kontrolü yeniden ele geçirecekti. Astana formatı kapsamında, 7 Eylül’de Tahran’da düzenlenen İran-Rusya-Türkiye üçlü zirvesinde İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Doğu Fırat’taki durumun üç ortak tarafından kısa sürede ele alınması gerektiğini söyleyerek konuya değinmiştir.

Duruma bu perspektiften bakarak denebilir ki İran’ın Türkiye’nin askerî operasyon uyarıları konusundaki sessizliğinin temel nedeni, bu uyarıların Kürtleri Şam’la bir anlaşmaya zorlamak için hızlandırıcı bir etkide bulunma olasılığıydı. ABD’nin Suriye’den çekilme kararı almasının ardından YPG’nin 28 Aralık’ta Suriye hükûmetinden Münbiç’in kontrolünü ele almasını istediği hesaba katılırsa şu an için bu yaklaşım meyve vermiş görünmektedir. Hâlihazırda Kürt kontrolünde olan kent ve kasabalara ilişkin de iki taraf arasında benzer pazarlıklar yürütülmektedir.

Özetle, Ankara’nın Suriye’nin doğusuna ilişkin askerî planları konusunda Tahran’ın takındığı sessiz tutum, İran İslam Cumhuriyeti’nin bir askerî operasyonu desteklediği anlamına gelmemekte, Tahran Türkiye’nin sağladığı bu fırsatı kullanarak Kürtleri baskılayıp Suriye hükûmetini tahkim etmeye çabalamaktadır.

Aynı zamanda, görüldüğü kadarıyla Suriye hükûmeti ve müttefikleri, yani Rusya ve İran, Şam’ın Fırat’ın doğusundaki topraklarda kontrolü ele geçirmesinin Türkiye’ye yönelik terör tehdidini ortadan kaldıracağını temin edebilirlerse şayet Ankara askerî planlarını gözden geçirmeye razı olacaktır. Suriye ordusunun Münbiç’i ele geçirdiği yönündeki haberler konusunda Erdoğan, “Hedefimiz oradaki terör örgütlerinin çıkmasıdır. Örgütlerin [Fırat’ın doğusundan] çıkması hâlinde bize de yapacak iş kalmaz” değerlendirmesinde bulunmuştur. Aynı şekilde Rus mevkidaşı Sergei Lavrov’la, 29 Aralık’ta yaptığı toplantının ardından Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Türkiye’nin Suriye konusuna ilişkin Rusya ve İran’la yakın iş birliğini sürdüreceğini söylemiştir. Bu açıklamalar ve üç Astana ortağının ilişkilerinde yaşanan gelişmeler, tarafların Suriye’deki çıkarları, hedefleri ve kırmızı çizgileri konusunda gerçekçi bir anlayışa ulaştığını ve bu ülkede sahada harekete geçmeyi planlarken birbirlerinin mülahazalarını dikkate almaya çalıştığını göstermektedir.

Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.