İran’da Basın ve Siyaset

İran’da Basın ve Siyaset
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

2013 yılında İran Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Hasan Ruhani’nin göreve başlamasının üzerinden üç buçuk yıla yakın bir süre geçmiş bulunmaktadır. Görev süresi zarfında Ruhani; çeşitli politik, ekonomik ve kültürel konularda Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamenei’nin etrafında temerküz eden muhafazakâr cenahla karşı karşıya gelmiştir. Ruhani’nin içeride ve dışarıda gerginlikleri gidermek ve bireysel özgürlüklerin alanını genişletmek gerektiğine vurgu yapması muhaliflerince kuşkuyla karşılanmıştır. Bu bağlamda, İran Cumhurbaşkanının 2009 yılındaki olaylardan ötürü ev hapsine mahkum edilmiş olan dönemin iki cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin durumunun gözden geçirilmesi ve 2015 yılında imzalanan Nükleer Anlaşmanın İran’ın dış siyasetinde diyaloğu önceleyen etraflı bir paradigma değişimi getirmesi gerektiği yönündeki görüşleri sert eleştirilere neden olmuştur. Ruhani ve muhafazakâr cenah arasındaki anlaşmazlıklar bu maddelerle sınırlı kalmamış ve birçok farklı konuda gün yüzüne çıkmıştır. Tartışmalar bağlamında çeşitli vesilelerle medyanın tavrını eleştiren İran Cumhurbaşkanı, 2016 Martında gerçekleştirilen 3. Ulusal Şehitler Günü Kongresinde yaptığı konuşmada bazı gazetelerin (ruznameh) sövme aracı (fohş-nameh) olduğundan yakınmıştır.

Ruhani’nin yakın bir zaman önce, 5 Kasımda 22. Basın ve Haber Ajansları Fuarının açılışı vesilesiyle Tahran'da yaptığı konuşmayı ve konuşmasındaki özenle seçilmiş mesajları bu arka planla değerlendirmek gerekmektedir. ‘Kırılmış kalemlerden ve susturulmuş seslerden elimize bir şey geçmiş midir?’ diye soran Cumhurbaşkanı ‘bırakalım bu toplumda özgürlük olsun, sorumlu bir özgürlük olsun’ önerisinde bulunmuştur. Sözlerinin devamında Matbuat Kanunu’nun elden geçirilmesi gerektiğini ve hükümetin konu üzerinde çalıştığını ifade eden Ruhani, rejimin güvenliği için özgürlüğün önemli olduğuna dikkat çekmiş ve İran’ın güvenliğinin yalnızca füze, tank ve uçaklarla sağlanamayacağını ifade etmiştir. Mayıs 2017’de gerçekleştirilecek olan İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmakta olduğu bir dönemde Ruhani’nin basın özgürlüğü temalı değerlendirmeleri kritik öneme sahiptir. Zira, ABD’de 8 Kasım günü yapılan ve D. Trump’ın zaferiyle sonuçlanan başkanlık seçimleri, basının siyasi süreçlerdeki tartışmalı rolünü tekrar gözler önüne sermiştir. Her ne kadar ABD bağlamında ana akım medyanın önemli bir kısmında Trump aleyhine yapılan yayınlar geri tepmiş gibi görünse de, Trump’ın başarısında ülkede çok sayıda yazılı ve görsel alternatif medya mecrasının bulunması önemli bir rol oynamıştır. İran’da ise bu derece özgür ve çeşitli bir yazılı medyadan söz etmek imkânsızdır. Bu nedenle, İran’da basının siyasi süreçlerdeki rolünü analiz etmek, ülkeye özgü bazı koşulları dikkate almayı gerektirmektedir.

İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının girişinde basına ideolojik bir yükümlülük atfedilmektedir. Anayasaya göre basın: “[…] İslam devriminin gelişmesine ve yayılmasına hizmet etmeli […] ve İslam karşıtı ve yıkıcı özellikleri teşvik etmekten ve yaymaktan dikkatle kaçınmalıdır”. Matbuat Kanunun ikinci maddesinde de basının görevleri ayrıntılı olarak serdedilmiştir. Buna göre basın:

  • Sosyal, siyasi, ekonomik, askeri, dini, kültürel vb. konularda halkı aydınlatmalıdır.
  • Anayasada belirtilen hedeflere katkıda bulunmalıdır.
  • Irk, dil, örf gibi unsurlar üzerinden toplum içindeki farklı grupları birbirini aleyhine kışkırtmamalıdır.

Emperyalist kültür aleyhine çalışmalı ve safi İslami kültürü ve sahih ahlaki ilkeleri teşvik etmelidir. Bu prensiplerin çok çeşitli yorumlara açık olması İran’da basın özgürlüğüne dair temel sorunlardan bir tanesidir. İran’da medya sorunu Ruhani’den önce reformist cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin 1997-2005 yılları arasındaki cumhurbaşkanlığı döneminde de önemli bir tartışma konusu olmuştu. Seçim kampanyalarında basın özgürlüğünü önemli bir vaat olarak vurgulayan Hatemi, seçilmesinin ardından yerleşik muhafazakar medya karşısında alternatif mecralar oluşturmaya çalışmıştı. Bu amaçla, birçok reformist gazeteye lisans verilmiş ve sembolik isme sahip birçok gazete yayıma başlamıştı. Bunlardan bazıları şunlardır: Neşat (Neşe), Millet, Azad (Özgür), Müşareket (Katılım), Rah-e Now (Yeni Yol), Bahar. Devrim Rehberi Ali Hamenei ise ‘gençlerde ümit ruhunu’ öldürmekle itham ettiği bu gazetelerin hem isimleri hem de amaçlarını sert şekilde eleştirmiş ve bu tarz yayınların düşmanların işine yaradığını iddia etmişti. Takip eden süreçte birçok reformist gazete yayından kaldırılmıştı. Burada dikkat çekici nokta, söz konusu gazetelerin devrime ve hatta dine karşı yayınlar yaptığının iddia edilmesiydi. Hâlihazırda, İran basınında Hatemi’nin fotoğrafını yayımlamanın dahi yasak olduğu hatırlanırsa ülkede medyaya uygulanan sıkı kontrolün derecesi anlaşılacaktır.

Cumhurbaşkanlığının dördüncü yılını tamamlamak üzere olan Ruhani hükümetinin gündemini şimdiye kadar çoğunlukla dış politika ve ekonomi konuları meşgul etmiştir. Ne var ki, yazının başında da belirtildiği üzere, İran Cumhurbaşkanı medya konusunu ve bu konuda düzenleme yapmak gerektiğini sürekli gündemde tutmaktadır. Kültür ve İrşat Bakanı Ali Cenneti 18 Ekim 2016 tarihindeki istifasından bir süre önce habercilik fakültesinin 6 Ağustos 2016 tarihindeki mezuniyet töreninde bu konuya dair önemli açıklamalar yapmıştı. Cenneti, mevcut Matbuat Kanununa bir revizyon anlamına geldiğini belirttiği ‘Kapsamlı Medya Düzenlemesi’ başlıklı etraflı bir taslağın yakın zamanda Parlamentoya intikal edeceğini belirtmişti. Taslak şimdiden tartışma konusu olmuştur. Taslakta en fazla dikkat çeken konu, denetime tabi medya mecralarına dair yapılan kapsamlı tanımdır. Bu tanıma göre medya, ‘yazılı, işitsel, görsel, sanal toplu iletişim araçlarını ve buna benzer ileride icat edilip yürürlüğe girmesi mümkün olan her türlü toplu mecrayı’ kapsamaktadır. Söz konusu taslağın kabul edilmesi halinde medyada önemli değişiklikleri beraberinde getireceği açıktır. Şu an için açık olmayan nokta, bireysel özgürlükleri genişletme konusundaki vaatlerinde kayda değer bir mesafe kat edememiş olan Ruhani’nin, seçimlere nispeten kısa süre kala bu taslak ve diğer vaatleri konusunda kamuoyunu ikna edip edemeyeceğidir. Bu konuda da medyanın tavrı Ruhani’yi bekleyen önemli bir sınav olacak gibi durmaktadır.