İran’ın Ademimerkeziyetçi Yapılanması ve İsrail’in Önündeki Zorluklar

İran’ın Ademimerkeziyetçi Yapılanması ve İsrail’in Önündeki Zorluklar
Aksa Tufanı Operasyonu, İran’ın nükleer eşiği aştığı bir dönemde gerçekleşmiş ve Kasım Süleymani suikastında İran’ın sınanmasına benzer şekilde bu kez de İsrail ve kabiliyetleri sınanmıştır.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Bölgede büyük çapta bir savaşın çıkıp çıkmayacağının tartışıldığı bu günlerde, İran Savunma ve Silahlı Kuvvetlere Destek Bakanı Muhammed Rıza Aştiyani, 28 Ekim 2023 tarihinde bir köşe yazısı yazarak “İran’ın füze kabiliyetlerini güçlendirmesi, meşru savunma ihtiyaçlarını karşılamak ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca ‘kendi kendini savunma’yı uygulamak amacıyla yapılmaktadır.” demiştir. Aştiyani, “İran’ın çabaları yalnızca kendini savunmak içindir ve caydırıcılık politikası çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.” diyerek caydırıcılık stratejisine özel olarak vurguda bulunmuştur. Aştiyani’nin caydırıcılık üzerine yaptığı bu vurgu yeni değilse de zamanlama açısından oldukça önemlidir.

İran’ın savunma stratejisi, İran-Irak Savaşı’ndan bu yana şu temeller üzerinde yükselmektedir: caydırıcılık, pasif savunma, asimetrik savaş ve ileri savunma. Bunların dışında İran, askerî ve vekil güç yapılanmasında ademimerkeziyetçi bir yaklaşım benimsemiştir. Kimsenin öngöremediği Aksa Tufanı Operasyonu’yla birlikte ademimerkeziyetçi yapının sağladığı “kestirilemezlik” ve “sorumluluktan kaçma” faktörleriyle birlikte bu yapı, caydırma stratejisinin önemli bir parçası olarak kabul edilebilir. Keza Aksa Tufanı Operasyonu’nun gerçekleşmesine giden ve İsrail’in zaaflarını açığa vuran yolun taşlarını bu yapı döşemiştir.

Ahtapotun Başını Ezmek

İsrail, İran’ın ademimerkeziyetçi yaklaşımını "Ahtapot Doktrini" adıyla kavramsallaştırmıştır. Bu doktrin, eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett tarafından 2018 yılında savunma bakanı olduğu dönemde ortaya atılmış bir güvenlik stratejisidir. Bennett, İsrail'in proaktif bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini savunmuştur. Ahtapot Doktrini, İran'ın bölgesel vekil ağlarını doğrudan İran'ın bir uzantısı olarak görmeyi ve “ahtapotun kollarına değil doğrudan başı olan” İran’a zarar verme stratejisini içermektedir. Bennett’in bu yaklaşımı, İsrail'in güvenlik politikalarında önemli bir değişikliğe işaret ederken İsrail'in İran'a karşı daha agresif bir tutum almasına yol açmıştır. Nitekim bu yeni stratejinin benimsenmesinden bugüne İran içinde onlarca suikast, sabotaj ve toplumsal olay meydana gelmiştir. Ne var ki ne Kasım Süleymani suikastı Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) saha faaliyetlerini durdurabilmiş ne de Muhsin Fahrizade suikastı gibi olaylar ile İran’ın nükleer kapasiteye ulaşması engellenebilmiştir. İran artık nükleer bir güç sayılabilecek noktadadır ve vekil güçleri, DMO tarafından organize şekilde varlıklarını sürdürmektedir. İsrail’in bu faaliyetleri, İran’daki şahin kanadın daha etkili olmasına ve iç politikada türlü seçim mühendislikleriyle DMO’nun bütün erklerde ve hatta bütün üst bürokraside kontrolü ele almasına sebep olmuştur. Bugün ılımlıların ve reformcuların siyasette neredeyse hiç söz hakkı kalmamış durumdadır ve bunda, İran’ın iç dinamikleri kadar İsrail ve müttefiklerinin izledikleri stratejiler de büyük etki sahibidir.

İran’ın savunma stratejisine ve geliştirdiği konseptlere yakından bakıldığında, İsrail’in askerî refleksleri konusunda ciddi analizler yaptığı ve dersler çıkardığı görülmektedir. Bunun sonucunda Aksa Tufanı Operasyonu’yla Bennett’in ortaya attığı doktrin iflas etmiştir. Zira “ahtapot” darbeler alsa da sınır ötesinde faaliyetler gerçekleştirerek, balistik füzeler üreterek ve nükleer teknolojiyi elde ederek kendisini korumakta ve kendisine yönelik doğrudan bir saldırının önüne geçmektedir. Sert güç unsurlarının yanı sıra Çin ve Rusya’yla geliştirdiği ilişkiler sayesinde siyasal izolasyonu bir nebze olsun hafifletmiştir. BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü gibi örgütlere üyelik sağlayarak uluslararası alanda kendini daha görünür kılmıştır.

Bennett esasında kâğıt üzerinde çok yanlış bir şey söylememişse de hesaplama hatası yapmış ve dünyadaki diğer aktörlerin, İran’ın jeopolitik konumundan ve sahada sahip olduğu kabiliyetlerden faydalanmak isteyebileceklerini hesap edememiştir. Zira bu doktrinin başarıya ulaşmasının birinci şartı izolasyondur. Ancak Ukrayna savaşının İran’a açtığı alan, Çin’in bölge üzerindeki hırsları, koronavirüs dönemi, Hindistan-Çin rekabeti gibi birçok konu İran’da sistemin çökmesini engellemiş ve İran’ın siyaseten izolasyonuna engel olarak ona alan yaratmıştır. Gerçekleşen yaptırımlar, suikastlar ve sabotajlar İran’ı hırpalamışsa da projelerinden alıkoymamış; bilakis daha çok kamçılanmasına, iç siyasette farklılıkların dışlanmasına ve Süleymani ile Fahrizade gibi isimlerin bölgedeki vekiller nazarında bayraklaşmasına sebep olmuştur.

Küçük Parçalarla Büyük Resmi Oluşturmak: Mozaik Doktrini

Bennett’in ahtapot dediği yapı esasında İran’ın perspektifinden “mozaik”tir ve her küçük parça büyük bir resmin köşesidir. Zira İran, topraklarına yapılacak müdahale niyetlerine karşı olası tehditleri iyi analiz etmiş ve iç yapılanmada da ademimerkeziyete başvurmuştur. Sadece direniş ekseni gruplarını değil, DMO kendi yapılanmasını da bu strateji ile yeniden dizayn etmiştir. Başka bir deyişle İran, olası işgale karşı hazırlığını çok önceden yapmıştır. 2000’li yılların hemen başında DMO, "mozaik savunma" adını verdiği esnek ve çok katmanlı bir savunma stratejisini doktrinlerine eklediklerini açıklamıştır. Bu doktrin, eski DMO Komutanı Muhammed Caferi tarafından geliştirilmiş olup DMO’nun, Tahran ve diğer 30 il merkezini kapsayacak şekilde toplam 31 farklı komutanlık birimine ayrılmasını öngörmektedir. Mozaik savunma doktrini, adından da anlaşılabileceği üzere parçalı ve bütüncül bir savunma yapısını hedeflemektedir. Bu yeniden yapılandırmanın temel amacı, yerel seviyede askerî birimler arasındaki koordinasyonu güçlendirmek ve komutanlara hem iç hem de dış tehditlere karşı hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verebilmeleri için gerekli esnekliği sağlamaktır. Bu doktrin, ABD'nin Irak, Afganistan ve Balkanlar'daki askerî operasyonlarını analiz ederek geliştirilmiş olup olası bir işgal durumunda İran'ın direncini artırmayı ve düşmanın kontrolünü zorlaştırmayı amaçlamaktadır. Zaten doğal olarak dağlar, çöller ve denizler gibi doğal savunma engelleri barındıran İran, bu doktrinle birlikte düşmana karşı gerilla taktikleri ile arkadan yapılan saldırılarla direncini artırmayı ve düşmanın lojistik hatlarını sabote etmeyi planlamaktadır. Görüldüğü üzere İran, (ahtapotun kafası olarak nitelenen) kendi topraklarında dahi asimetrik ve ademimerkeziyetçi bir yapı benimsemiş durumdadır. Ademimerkeziyet, İran için âdeta bir esastır.

Öte yandan son yaşananlar; İsrail’in, “ahtapotun kafasını ezmeye çalışırken” kolları tarafından sarıldığını göstermektedir. Yaşanan istihbarat zafiyetleri de yine bu ademimerkeziyetçi ve özerk sistemin doğasından ileri gelmektedir. Çünkü bu kez İsrail’in karşısında 1960’lardaki gibi tek bir merkezden yönetilen ordular değil; birbirinden haberi dahi olmayan hücre evleri, birbirini tanımayan gruplar ve askerî kanadın aldığı kararlardan haberdar olmayan siyasiler (Bu noktada, Cevad Zarif’in sızan ses kaydı anımsanmalıdır.) yer almaktadır. Hamas içinde dahi Aksa Tufanı Operasyonu’ndan kaç kişinin haberdar olduğu şüphelidir.

İsrail’in İmtihanı

Aksa Tufanı Operasyonu, İran’ın nükleer eşiği aştığı bir dönemde gerçekleşmiş ve Süleymani suikastında İran’ın sınanmasına benzer şekilde bu kez de İsrail ve kabiliyetleri sınanmıştır. Süleymani suikastı, İran’ın karizmasına ciddi anlamda zarar vermiş ve sonrasında Ukrayna uçağının düşürülmesiyle durum daha da vahim bir hâl almıştır. Ancak İran için “karizma”, İsrail için olduğu kadar hayati bir konu değildir. İran’ın, on yıllardır süregelen kara propagandalar ve uluslararası toplum nazarındaki imajı düşünüldüğünde yaşadığı istihbarat zaafları, generallerinin kendi ülkesinde kaçırılıp sorguya çekilmesi veya üst düzey rütbeli isimlerin öldürülmesi; itibar açısından yıkıcı bir etkiye sebep olmamaktadır.

Oysa İsrail için durum böyle değildir. Kuruluşundan beri dünyanın her yerinden insanı ülkeye çekmeye çalışmaktadır. Ülkenin “sanatta, bilimde ve demokraside ilerlemiş güvenli bir cennet olduğu” iddiasını kaybetmesi ve cazibe merkezi olmaktan çıkması İsrail için ağır sonuçlar doğuracaktır. Zira İsrail’de propaganda hep bu yönde olagelmiştir. Bugün bile kaynaklarda, İsrail’de özellikle Binyamin Netanyahu hükûmetinin uygulamalarıyla birlikte artan bir tersine göçten bahsedilmektedir. Bu sebepledir ki İsrail’de, Aksa Tufanı Operasyonu için ilk refleks, “dünyanın her yerinden ülkesini savunmaya gelen insanlar” propagandası olmuştur. Hâlihazırda birçoğunun çifte vatandaşlık taşıdığı nüfusun, güvenlik kaygılarıyla ülkeyi terk etmeye başlaması İsrail’in en son isteyeceği şeydir. Bu yüzden “karizma” İran’ın aksine, İsrail için stratejik bir konudur. İşte Aksa Tufanı Operasyonu tam da bu noktaya darbe vurmuştur. Üstelik İsrail’in çizilen bu karizmasını kurtarmak için gerçekleştirdiği operasyonlar, bölge ülkeleriyle düzelmekte olan ilişkileri yeniden koparmıştır. Bu da Aksa Tufanı Operasyonu’nun İsrail açısından bir başka vahim sonucudur.

Özetle Aksa Tufanı Operasyonu ile birlikte İsrail’in en çok kıymet verdiği ve uğruna Entebbe’de dahi sınır ötesi operasyon yaptığı vatandaşlarının kaybına ve esaretine vereceği cevap tartışmaya açılmıştır. Ne var ki Gazze’de yapılan bombardıman dışında henüz ciddi bir cevap verilebilmiş değildir. Zira İran’ın yukarıda bahsedilen caydırıcı unsurları ile beraber ademimerkeziyetçi bir güvenlik yaklaşımı benimsemiş olması, İsrail’in hızlı ve etkili bir cevap vermesinin önüne geçmektedir. İsrail’in “kimi suçlayacağı”, “ne kadar suçlayacağı”, “ne tür bir karşılık vereceği” ve “bu karşılığı kime vereceği” tam bir muamma durumundadır. İran’ın inşa ettiği ademimerkeziyetçi yapısının sağladığı “kestirilemezlik” ise diğer yeni bir caydırıcı faktör olarak yer bulmuştur ve Aksa Tufanı Operasyonu ile “ahtapotun kolları” bundan faydalanarak İsrail’in prestijine ağır bir darbe indirmiştir. Son olarak söz konusu “ahtapotun kolları”, bugün Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin açık desteğini almış durumdadır. Küresel aktörlerin desteğini almış bu kollarla başa çıkmak, İsrail’in önündeki başka bir imtihandır.