İran’ın Irak Kürt Bölgesine Yönelik Saldırıları

İran’ın Irak Kürt Bölgesine Yönelik Saldırıları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Hurşit Dingil

23 Eylül 2022 tarihinde İran, ülkede kaos çıkarmak amacıyla sınır bölgelerine silahlı gruplar ve silahlar göndermekle suçladığı ayrılıkçı İran Kürdistan Devrimci Emekçiler Örgütü (KOMELA) ile İran Kürdistan Demokrat Partisinin (İKDP) Irak'ın kuzeyindeki merkezlerini topçu atışlarıyla vurmaya başlamıştır. İran medyası; saldırıyı, KOMELA ve İKDP örgütleri tarafından ülkede kaos çıkarmak amacıyla sınır bölgelerine silahlı gruplar ve çok miktarda silah gönderildiğini belirterek buna karşılık Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) bu örgütlerin mevzilerini topçu atışlarıyla vurması şeklinde ele almıştır. 

İran, 26-28 Eylül 2022’de Irak’ın Kürt bölgesine yönelik hava saldırıları düzenlemiştir. Bu saldırılarda, topçu atışlarının yanı sıra S/İHA’lar (kamikaze drone’lar) ve hassas balistik füzeler kullanılmıştır. Hedeflerin Irak Kürt bölgesinde yer alan ayrılıkçı Kürt muhalif gruplar olduğu belirtilmiştir. Saldırılarda vurulan hedeflerin; İKDP, Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve KOMELA’nın karargâhları olduğu ileri sürülmektedir. Saldırı sonrası DMO tarafından yapılan açıklamalarda, bölgedeki tehdit ortadan kaldırılıncaya kadar saldırıların devam edeceği belirtilmiştir. Bu saldırıların öncesinde -25 Eylül 2022 tarihinde- İran İstihbarat Bakanlığı “İKDP üyesi teröristler”in Mehsa Emini protestolarında yer alan kitleleri silahlandırmak üzere sızmaya çalışırken yakalandığını duyurmuştur. Öte yandan ekim ayının ilk haftalarında; İran’ın, Irak Kürt bölgesine kara harekâtı düzenlemek üzere sınır bölgelerine askerî sevkiyatlar yaptığı konusunda gelişmeler ortaya çıkmıştır. Ancak bu gelişme; ilk aşamada, söz konusu olay dâhilinde başvurulan psikolojik savaş taktiği olarak değerlendirilmiştir. İran’ın kara harekâtı yapıp yapmayacağı konusunda henüz belirsizlik devam ederken diğer taraftan Irak Kürt bölgesinde bulunan İran kökenli muhalif Kürt örgütlerin karargâhlarının tahliye edileceğine dair iddialar da ortaya çıkmaktadır. Bu durumda tahliye edilen karargâhların nereye taşınacağı sorusu oldukça önemlidir. Zira söz konusu İran kökenli muhalif Kürt gruplar karargâhlarını yeni bir bölgeye taşırlarsa bu durum, seçilen bölgedeki taraflar ve İran arasında, yeni krizlere müsait bir ortam sunabilecektir. 

İran’ın Irak Kürt bölgesine yönelik saldırıları her ne kadar Emini protestoları ve bu protestolara desteği kesme gayreti olarak açıklansa da aslında Kürt bölgesine yönelik saldırıların uzun bir süredir devam ettiği bilinmektedir. Bu noktada özellikle 13 Mart 2022 tarihinde DMO tarafından Erbil’e düzenlenen balistik füze saldırısı, gerilimin tırmanmaya başladığı bir dönüm noktası olarak ele alınabilir. 

Nitekim Erbil balistik füze saldırısı sonrası Irak Kürt bölgesini hedef alan saldırılar artarak devam etmiş; saldırıların şiddet seviyesi ve yoğunluğunda da artış görülmüştür. Bununla birlikte Kürt kökenli Emini’nin ölmesi üzerine başlayan protestolar da İran’ın Irak Kürt bölgesine yönelik saldırılarının kapsamının genişletilebilmesine uygun bir zemin sunmuştur. Öyle ki 23 Eylül’den itibaren İran’ın bu bölgeye yönelik saldırılarının şiddeti ve kapsamı artmıştır. Bir başka ifadeyle İran, Emini protestoları ile muhalif Kürt gruplarını ilişkilendirerek tehdit algısını şekillendirmiştir. Irak Kürt bölgesine yönelik saldırılarını da bu gerekçeyle meşrulaştırmaya çalışmaktadır. 

Bu saldırılarda görülen bir diğer önemli motivasyon da yeni silahların test edilmesi ve savunma sanayisi ürünlerinin uluslararası ve bölgesel kamuoyuna pazarlanması üzerinden şekillenmektedir. Zira geçtiğimiz günlerde İran’ın yeni tanıttığı Fatih-360 hassas balistik füzesinin bu saldırılarda kullanıldığı belirtilmiştir. Fatih-360 hassas balistik füzesi, kısa menzilli bir sınıfta yer almakta olup 4 Mach hızına ulaşabildiği ileri sürülmektedir. Bu özelliğiyle süpersonik balistik füze sınıfında yer alan Fatih-360 hem Irak’ın Kürt bölgesinde bulunan gerçek bir hedef ile test edilmiş hem de uluslararası kamuoyuna pazarlanmak üzere sergilenmiştir. Buna ek olarak saldırılar sonrası yapılan açıklamalarda kullanılan füzelerin ve kamikaze drone’larının nicelik ve niteliğine değinilmesi de caydırıcı olma çabalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 

Öte yandan saldırılarda Şahit-136 kamikaze drone’ların kullanıldığının söylenmesi, yine benzer şekilde İran savunma sanayisi ürünlerinden bir “marka” oluşturma girişimi olarak okunmaktadır. Zira Şahit-136 kamikaze drone’ları, Rusya tarafından Ukrayna Savaşı’nda da kullanılmaktadır. Şahit-136 kamikaze drone’u üzerinden özellikle Ukrayna Savaşı dâhilinde bir marka oluşturma çabası sürdürülmektedir. Söz konusu bu çaba dâhilinde; özelde Türkiye’nin Bayraktar S/İHA’larına, genelde Türk S/İHA’larına karşı “daha ucuz ve etkili rakip” olarak Şahit-136’nın sunulması motivasyonları da görülmektedir. Buna ek olarak son agresif saldırılar, İran’ın güvenlik doktrinine dair bazı göstergeleri ortaya çıkarmaktadır. Özellikle İran’ın kuşatılmışlık konusundaki tehdit değerlendirmelerinin ne derece arttığına işaret etmektedir. Önceden milis/vekil güçler yoluyla düzenlenen bu tür saldırılar, kuşatılmışlık konusunda pekişen tehdit algılamalarıyla birlikte İran’ı, balistik füze ve kamikaze drone saldırılarını doğrudan üstlendiği şiddet seviyesi yüksek reaksiyonlara yöneltmektedir. Kuşatılmışlık noktasında pekişen tehdit algılamaları özellikle İsrail’in bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi ve bu yolla İran’a coğrafi anlamda yakın olabilme avantajını yakalaması üzerinden şekillenmektedir. Nitekim son zamanlarda sınır komşularından Türkiye ve Azerbaycan’ın da İsrail ile ilişkilerini geliştirmesi, İran’ın güvenlik doktrini hedeflerinden biri olan İsrail’i yakın çevresinde kuşatmayı boşa çıkarmıştır. İran, İsrail’i kuşatmayı hedeflerken süreç diliminde kendisinin kuşatıldığının farkına varmıştır.  Bir diğer ifadeyle İran’ın yakın çevresinde ve içinde meydana gelen gelişmeler, İran’ı güvenlik doktrinini değiştirmeye mecbur bırakan reaksiyonlara neden olmaktadır. Irak’ın Kürt bölgesine yönelik düzenlenen saldırılar da bu reaksiyonlara somut bir örnek sunmaktadır.

Bu açıdan söz konusu yönelim, İran’ın güvenlik doktrininde meydana gelen mecburi değişimlere işaret etmektedir. Özellikle saldırılarda hem asimetrik yöntemlerin hem de konvansiyonel yöntemlerin bir arada kullanılması, bu değişime açık bir örnek olarak gösterilebilir. Zira İran, İran-Irak Savaşı’ndan bu yana güvenlik stratejilerini büyük ölçüde asimetrik savaş, yetenek ve kabiliyetleri üzerine geliştirmiştir. Irak Kürt bölgesine yönelik reaksiyonları hem asimetrik hem de konvansiyonel yöntemlerin hibrit bir şekilde kullanıldığı önemli bir değişime işaret etmektedir. İran’ın son zamanlarda Irak Kürt bölgesine yönelik kara harekâtı yapabileceği yönündeki argümanları da bu açıdan oldukça önemlidir. Olası bir kara harekâtı, İran’ın konvansiyonel bir mücadeledeki performansı için yeni bir sınama alanı olarak belirebilecektir. Bir başka deyişle eğer İran, konvansiyonel ordularının yer aldığı bir kara harekâtı düzenlerse Devrim sonrası izlediği güvenlik stratejilerine aykırı bir tutum gelişebilecektir.