İran-Suudi Arabistan Geriliminde Pakistan’ın Arabulucu Rolü

İran-Suudi Arabistan Geriliminde Pakistan’ın Arabulucu Rolü
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Orta Doğu özelinde 2019 yılı tüm uluslararası ilişkiler için sıkıntılı bir yıl oldu.  Dünyanın insanî meseleler konusundaki umursamaz sessizliği, çatışmaların artarak devam edeceğinin habercisi olarak görüldü. Bu bakımdan Basra Körfezi’ndeki geriliminin sonucu olarak yaşanan gelişmelerin ve gemi saldırılarının sadece bölge için değil küresel barış için de tehlike sinyalleri verdiğini vurgulamak önem arz etmektedir.

14 Eylül 2019 günü Suudi Arabistan’ın petrol tesislerinin İHA saldırısına uğraması İran-Suudi Arabistan ilişkilerinde bardağı taşıran son damla oldu. Herhangi bir somut kanıt olmaksızın ABD ve Suudi Arabistan, sözkonusu olaydan İran’ı sorumlu tuttu ve gerginlik zirveye çıktı. Akabinde Yemen’deki Husi isyancılar sorumluluğu üstlendi ve kapıya dayanmış olan tehdit bir süreliğine daha ertelenmiş oldu. Fakat neticede uluslararası petrol fiyatlarında ciddi bir artış gözlemlendi. Ayrıca bu olay dikkatlerin ABD’den silah ve mühimmat alan ülkelerin başında gelen Suudilerin savunma kapasitesine çevrilmesine yol açtı.

Hem Tahran hem de Riyad’la yakın ilişkilere sahip Pakistan, bu olay sonrasında arabulucu vazifesini üstlendi ve barış sürecini başlatmak için atılacak adımlara dair bir yol haritasi çıkarttı. Keşmir meselesinde Hindistan’dan gelebilecek âni bir tehdit ihtimaliyle karşı karşıya olmasına rağmen Pakistan, eylemleriyle uluslararası arenada sorumluluk sahibi barışçıl bir devlet olduğunu gösterdi. ABD Başkanı Trump da Pakistan Başbakanı İmran Khan’dan Orta Doğu’daki gerginliğin çözülmesi için kendi payına düşeni yapması ricasında bulundu. Fakat Trump’ın bu ricası Suudi tesislerinin korunmasında görünen başarısızlıktan sonra dile getirildi. Bu gelişme Trump’ın bir üçüncü ülke üzerinden bölgedeki barışı sağlayarak başarısızlığını telafi etme teşebbüsü şeklinde de yorumlanabilir.

Pakistan’ın diplomatik çabaları, Başbakan İmran Khan’ın, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı’na yolculuğu esnasında Suudi Arabistan’a yaptığı kısa ziyaretiyle başladı. Görüşmeler için başlangıç noktası bu buluşma oldu. Bu ilk adımı Pakistan’ın isthibarat şefinin Tahran’a ve Riyad’a yaptığı gizli ziyaretler takip etti. Bu gizli ziyaretler Pakistan Başbakanı’nın müteakip ziyaretlerine zemin hazırladı.

Bu yıl içinde Tahran’a yaptığı ikinci ziyaretinde Başbakan İmran Khan 13 Ekim’de İran Başbakanı Hasan Ruhani ile birtakım görüşmelerde bulundu. Tahran Pakistan’ın arabuluculuk teşebbüslerini memnuniyetle karşıladı ve bölgede barışın sağlanmasına dair arzusunu dile getirdi. Attığı bir Tweette İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de Pakistan’ın ve Başbakanı’nın arabuluculuğuna karşı duyduğu minneti ifade etti. Ancak belirtmek gerekir ki Pakistan ve İran terörizm ve mezhepçi gruplar konusunda geçmişte ciddi ihtilaflar yaşamıştı. Pek çok kez iki ülke de karşılıklı olarak birbirlerini içişlerine karışmakla suçlamıştı. Çok değil bu yılın başında İran, Sistan-Belucistan’da 27 Devrim Muhafızı’nın ölümüyle sonuçlanan intihar saldırısıyla ilgili Pakistan’ı suçlamıştı. Fakat kendi aralarında bazı problemler olmasına rağmen Pakistan, bunları bir kenara bırakarak bölgenin selameti için bir adım attı.

Tahran ziyaretinin başarısına binaen İmran Khan, Suudi Kralı Salman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile Riyad’da ayrıca buluşmak üzere yola çıktı. Bu ziyarette Suudiler de barış yönünde olumlu sinyaller verip İranlı muhataplarıyla görüşmeye dair isteklerini ifade etti. Bu ziyaretle birlikte İmran Khan, Suudilerle de başarılı bir diyalog kurarak iyi niyeti ve etkili girişimleri sayesinde bölgede dikkat çeken bir lider olmayı başardı. Ziyareti takiben Pakistan Dışişleri Bakanı “Pakistan’ın temel amacı söz konusu iki ülke arasında herhangi bir çatışmanın çıkmasına mâni olmaktı, Suudi Arabistan ve İran arasındaki ani bir çatışma ihtimali yavaş yavaş ortadan kalkmıştır” açıklamasında bulundu.

Elbette Suudi Arabistan ve İran arasında gerçekleşebilecek bir silahlı çatışma sadece bölge için değil dünya ticaret ve ekonomisi için de bir felaket olacaktır. İran’ın komşusu ve Suudi Arabistan’ın yakın dostu olarak Pakistan, her iki ülkeyle de yıllar boyunca iyi ilişkiler kurmuş olması hasebiyle barış sürecini başlatmak bakımından en uygun ülke konumundadır.  Bu adımıyla İslamabad, hem Tahran’a hem de Riyad’a bir zeytin dalı uzatmış oldu. Açıkçası İran ve Suudi Arabistan’ın önümüzdeki günlerde ikili ilişkilerde kalıcı bir çözüme varması zor görünmektedir. Ancak herhangi bir yumuşama bölgede politik bir gerilimi azaltacağı gibi Yemen’deki gibi Orta Doğu için huzursuzluk kaynağı olan bir savaşın gidişatını da temelden değiştirebilir. Bu açıdan Pakistan’ın diplomatik çabaları daha kapsamlı ve uzun vadeli bir barışçıl çözüm için başlangıç noktası olarak da kabul edilebilir.


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.