İran-Suudi Arabistan Normalleşme Görüşmeleri
Son dönemde Orta Doğu’da cereyan eden normalleşme adımlarından biri de İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanıyor. Irak’ın ara buluculuğunda Mart 2021’de başlayan görüşmelerin beşinci ve son turu 23 Nisan 2022’de Bağdat’ta gerçekleşmişti. Her iki ülke yetkilileri tarafından olumlu olarak nitelendirilen son tur görüşmelerinde; bölgesel meseleler, ikili ilişkiler ve Körfez bölgesinin güvenliği ele alınan başlıklar olarak aktarıldı. Şu ana kadar iki ülkenin istihbarat ve güvenlik birimlerinden katılan heyetler arasında devam eden görüşmelerin artık iki ülke dışişleri bakanlarının katılımıyla siyasi düzeye çıkarılması hedefleniyor. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan 22 Temmuz’da İran Radyo ve Televizyon Kurumuna (Seda ve Sima) yaptığı açıklamada “İran ile Suudi Arabistan arasında yürütülen müzakerelerin güvenlik aşamasının sona erdiğini, Suudilerin görüşmeleri siyasi aşamaya taşımak istediklerini ilettiklerini” söyledi. İran ile Suudi Arabistan arasında ara buluculuk rolü üstlenmiş olan Irak Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin 23 Temmuz’da Rudaw’a yaptığı açıklamada Tahran ile Riyad’ın, dışişleri bakanları düzeyinde görüşme yapmayı kabul ettiklerini belirterek ülkesinin bu görüşmelere ev sahipliği yapacağını ifade etti.
Suudi Arabistan-İran diplomatik ilişkileri, 2016 yılında, Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr’in de aralarında bulunduğu 47 kişinin idam edilmesine tepki olarak bir grup İranlı gencin Suudi Arabistan’ın Tahran’daki diplomatik temsilciliğine saldırmasıyla kopmuştu. O zamandan beri ikili ilişkiler gergin bir çizgide seyretmekteydi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın 2018 yılında ABD merkezli The Atlantic dergisine verdiği bir röportajda İran Devrim Rehberi Ali Hamenei için “Orta Doğu’nun yeni Hitler’i” değerlendirmesinde bulunması gerilimi daha da artırdı. Karşılıklı sert açıklamalarla giderek gergin bir hâl alan ikili ilişkiler, İran destekli Husilerin 2019 yılında Suudi Arabistan’ın en büyük petrol şirketi Aramco’ya gerçekleştirdiği saldırının ardından çatışma boyutuna ulaştı. Peki birçok Arap ülkesinin İsrail ile normalleşme adımları attığı, Orta Doğu’da ABD ve İsrail liderliğinde İran’ı fiilen kuşatma altına alacak bir ittifak kurulacağı iddialarının dillendirildiği bir dönemde, Tahran ve Riyad’ı ilişkileri normalleştirmeye iten dinamikler nelerdir?
Normalleşme Çabalarının Sebepleri
Orta Doğu’da devam eden normalleşme adımları İran tarafından yakından takip edilmektedir. Bu kapsamda bazı Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme yolunda attığı adımlar ve Suudi Arabistan-Türkiye yakınlaşması, İran’ı endişelendiren gelişmelerin başında gelmektedir.
İran, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki yakınlaşmayı ABD destekli projenin bir parçası olarak görmektedir. Devrim Muhafızları Ordusuna (DMO) yakınlığıyla bilinen Tasnim’e göre İbrahim Anlaşmaları, İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki siyasi ve diplomatik ilişkiler tesis etmekle sınırlı kalmayacaktır. Mevcut ABD yönetimi İbrahim Anlaşmalarını güvenlik, askerî, ekonomik ve istihbarat paylaşımını da içerecek şekilde bir üst seviyeye çıkarmayı hedeflemektedir. Suudi Arabistan’ın da yakında katılması beklenen bu oluşum, Tahran yönetimi açısından İran ve bölge ülkeleri için bir tehdit kaynağı olarak görülmektedir. Dolayısıyla İran açısından Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarının dışında tutulması, bölgede ABD ve İsrail liderliğinde oluşturulmaya çalışılan İran karşıtı ittifakı baltalamak için hayati öneme sahiptir. Nitekim İran-Suudi görüşmelerinde Tahran’ın taleplerinden birinin Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme yolunda adım atmaması yönünde olduğu öne sürülmektedir. Tahran yönetimi, Riyad’la gerilimi azaltarak bölgede “Arap Natosu” gibi İran karşıtı tutumların azalacağını ummaktadır. Ayrıca İran, Suudi Arabistan ile ilişkilerin normalleştirilmesini, Riyad’ın müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat olarak görmektedir.
İran’ı endişelendiren diğer bir gelişme de Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmadır. İran’da müesses nizama yakın basın kuruluşları dâhil birçok önemli köşe yazarı, resmî veya yarı resmî basın kuruluşları Ankara-Riyad yakınlaşmasının Tahran’ın bölgesel etkisini ve çıkarlarını olumsuz etkileyeceği görüşünde. Tahran açısından bakıldığında, bu iki bölgesel güç arasındaki yakınlaşma, İran’ın özellikle Suriye, Irak ve Yemen’deki nüfuzunu olumsuz etkileyecektir. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ikili ilişkilerin özellikle savunma sanayisi alanında iş birliğini kapsayacak stratejik bir düzeye yükseltilmesi, İran’ın elini ciddi şekilde sınırlandıracaktır. Ankara-Riyad yakınlaşması Suudi Arabistan’ın İran’la devam eden müzakerelerde elini güçlendirerek Tahran’ın Riyad’ı taviz vermeye zorlamasını engelleyebilir. Ayrıca İranlılar açısından Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesi, bölgede yeni bir ittifakın temel direğini oluşturma potansiyeline sahiptir. Tahran için özellikle endişe verici bir olasılık da İsrail’in bu cepheye katılmasıdır. Diğer taraftan Suudi Arabistan açısından İran ile yakınlaşmanın altında yatan temel sebep Yemen’deki savaşı sona erdirme ihtiyacıdır. Suudi Arabistan’ın 2015 yılında meşru hükûmeti desteklemek için girdiği Yemen Savaşı, zamanla Suudilerin yumuşak karnı hâline geldi. Bu tarihten beri Suudi kentleri İran destekli Husiler tarafından atılan füzelerin hedefi oldu. Özellikle Suudi Arabistan açısından ciddi bir mali ve prestij kaybına neden olan Aramco saldırısının ardından Suudilerin ABD tarafından yalnız bırakılması İran ile diyalog kurma ihtiyacını doğurdu. Gelinen noktada Riyad yönetimi İran ile masaya oturarak Yemen’deki savaşı sona erdirmeyi hedeflemektedir. Suudi Arabistan ayrıca bu savaşı bitirerek 2030 vizyonuna odaklanmak istemektedir. Bin Selman’a göre 2030 vizyonunu hayata geçirmek ve petrole bağımlı ekonomiden kurtulmak için komşularla iyi ilişkiler tesis etmek gerekmektedir. Riyad yönetimini Tahran ile görüşmeye iten bir diğer neden de Suudilerin artık ABD’ye olan güveninin azalmış olmasıdır. ABD’nin Afganistan’dan çekilme tarzı Washington’ın müttefikleri arasında Amerikan taahhütlerine yönelik kuşkuları artırdı. Biden’ın Orta Doğu yerine Asya’ya ağırlık verme stratejisi, Körfez ülkelerini yeni arayışlara itti. Suudiler ABD’nin İran’ı tecrit etme politikalarına güvenemeyeceklerini anladılar. Böylesi bir konjonktürde ABD’nin Orta Doğu’daki önemli müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan açısından İran başta olmak üzere bölgesel güçlerle gerilimi düşürmek öncelik hâline geldi. Bu çerçevede Riyad yönetimi, Katar’a 2017 yılından beri uyguladığı ambargodan vazgeçerek uzlaşma yolunda adımlar attı. Ayrıca Türkiye ile ilişkilerde belirgin bir iyileşme yaşandı.
Görüşmelerden Sonuç Alınır mı?
Müzakere sürecine ilişkin iki taraftan da şu ana kadar gelen açıklamalar olumlu yönde. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan 16 Temmuz’da gerçekleşen Cidde Zirvesi’nde İran ile yürütülen müzakere sürecine ilişkin yaptığı açıklamada “Riyad’ın İran’a dostluk eli uzattığını” belirtti. Bin Ferhan’ın bu açıklaması, Tahran tarafından memnuniyetle karşılandı. Ayrıca son haftalarda, her iki ülke basınında görüşmelere ilişkin iyimser haberler yayımlandı. Bu hususlardan yola çıkarak müzakerelerin olumlu yönde ilerlediği sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte görüşmelerde tartışılan meselelerin henüz diplomatik düzeyde gündeme gelmediğini belirtmek gerekir. Ayrıca tüm iyimser açıklamalara rağmen iki ülke arasındaki güven sorunu hâlâ aşılabilmiş değil. Riyad’ın en çok şikâyet ettiği İran’ın Orta Doğu’daki faaliyetleri, vekil güçleri ve füze programı; Suudi Arabistan açısından büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Ayrıca Suudi Arabistan’ın İsrail ile olası yakınlaşması bu görüşmeleri akamete uğratabilir. Dolayısıyla henüz söylem düzeyinde olan iyimser açıklamaların eyleme geçmesinin önünde büyük engeller var.
İki ülke ilişkilerinde belirgin bir iyileşme yaşanması için birçok temel farklılıkların aşılması gerekmektedir. İran ve Suudi Arabistan arasındaki köklü anlaşmazlıklar dikkate alındığında henüz olgunlaşmamış bu görüşmelerin büyük bir uzlaşıyla sonuçlanma ihtimali düşüktür. Ancak bu görüşmeler neticesinde iki ülke arasındaki gerilimin düşmesi ve Yemen ile Suriye meselelerinde karşılıklı tavizler verilerek kısmî bir uzlaşıya varılması beklenebilir.