İran’da Meclis Seçimleri
İran İslami Şûra Meclisi Seçimlerine çok az bir süre kaldı. Reformcuların önde gelen aday adaylarının yanı sıra yine birçoğu reformculardan oluşan 90 milletvekilinin aday adaylığı başvurusu reddedildi. Reformcuların adayları birçok bölgede reddedilerek aday gösterilecek kimse kalmazken sağ (usulgeralar) kanatta aday sayısı fazla olduğundan ortak seçim listesinde yer alacak isimler üzerinde henüz bir anlaşma sağlanamadı.
Kasım 2019’daki akaryakıt zammına yönelik ortaya çıkan tepkilerin ayaklanmaya dönüşmesi, 3 Ocak 2020’de Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi ve Ukrayna Hava Yolları’na ait yolcu uçağının İran tarafından yanlışlıkla düşürülmesi gibi olayların sonuçları İran’da son aylarda yaşanan gelişmelerin ne kadar hassas ve kritik olduğunu ve ülkenin nasıl bir atmosferde genel seçimlere girmekte olduğunu göstermektedir. Buna rağmen Anayasayı Koruyucular Konseyinin (AKK) meclis seçimlerine yaklaşımı önceki seçimlerden pek farklı olmadı. Önceki seçimlerde olduğu gibi müesses nizamın onaylamayacağı görüşlere sahip olanların ve reformcuların aday adaylıkları yüksek oranda reddedildi. Bu seçimleri ve muhtemelen sonuçlarını anlayabilmek için birkaç hususu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Birincisi 1997’de reformcu Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi iktidarın dönüşeceğine ve yönetimin daha demokratik bir yapıya kavuşacağına dair toplumda bir umut ve hareketlilik yaratmıştı. Zira Hatemi Dönemi’nde müesses nizam ile reformcuların kontrolündeki hükûmet arasında ülke yönetimine dair derin görüş ayrılıkları olduğu düşünülüyordu. Ancak aradan geçen zamanda müesses nizamın halka uyguladığı siyasi ve kültürel baskı karşısında hükûmetin yeterince tepki göstermediği ve sadece iktidarını korumaya çalıştığı anlaşıldı. Reformcu iktidarın müesses nizam ve toplum arasında yaşanan krizlerde sürekli müesses nizamdan yana tavır alması giderek sahip olduğu toplumsal sermayenin erimesine neden oldu. Bu sürecin sonunda İran’ın orta sınıfı, seçim gibi barışçıl yollarla yönetimde değişim ve dönüşümün olabileceğine dair umutlarını yitirmeye başladı. Bu yüzden 11. Dönem Meclis Seçimlerinde orta sınıfın seçimlere katılım oranının oldukça düşük olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
İslam Devrimi’yle alt gelir grubu ve yoksul kesimlerin devlet propagandasının hedefi olduğu gerçeği ikinci önemli husustur. Ancak bu kesimlerin ön planda yer aldığı 2017 ve 2019 protestolarının devlet tarafından şiddetli bir şekilde bastırılması bu kesimleri giderek devlet karşıtı bir pozisyona itti. Bu yüzden alt gelir sınıfının da seçimlere katılımının düşük seviyelerde olması bekleniyor.
Üçüncü husus ise yukarıda da söz edildiği gibi bir taraftan ülkede hâkim olan umutsuzluk ve diğer taraftan reformculara karşı giderek artan güvensizlik devletin siyasal, toplumsal ve ekonomik bakımdan derin bir krizle iç içe olduğunu göstermektedir. Halk 1997’den beri birçok seçimde radikallerin güçlenme endişesiyle reformcuları desteklemiş ve bu sayede reformcular demokrasinin zoraki koruyucuları olarak kabul edilmiştir. Bugün gelinen nokta itibariyle halkın reformculara azalan güveninin seçime katılım oranını olumsuz yönde etkileyeceği ön görülürken bu durum, muhafazakârların oylarının artacağı anlamına da gelmemektedir. Doğrusu bu durum, rejimin yıkılmasından yana olan muhaliflerin tam da arzuladığı bir gelişmedir. Özellikle son yıllarda yurt dışında Farsça yayın yapan güçlü kanalların ortaya çıkması muhaliflerin halkla bağlantı kurmasını kolaylaştırmıştır. Bu üç husus dikkate alındığında İran’da siyasal ve toplumsal birtakım olayların patlak vermesi kaçınılmaz görülmektedir.
Yukarıda belirtilen noktalar üzerinden bu seçimlerden ne bekleniyor sorusuna şu yanıt verilebilir: İran’daki seçimlerde yaklaşık %20-30 katılım oranı sabittir. Ancak 2019 Kasım protestolarından sonra halkın çoğu seçimlere katılmayı pek düşünmemektedir. Eğer devlet tarafından oy oranını yükseltme planlarını yok sayarsak (İran’da seçimlerde yapılan yolsuzluklardan biri katılım oranının yüksek gösterilmesidir.) bu oranla seçilen milletvekillerinin oy oranının düşük olacağı öngörülmektedir. Bu durum en başta müesses nizamın yanı sıra meclis seçimleri için halkı sandığa götürebilecek güçlü bir siyasi grubun olmadığının da göstergesidir. Bu bağlamda 11. Meclisin güçlü bir meclis olmayacağı öngörülebilir. ABD tarafından uygulanan ambargolar nedeniyle İran ekonomisi çok zor durumdadır. Ambargoların kalkması yakın zamanda mümkün gözükmemektedir. Diğer taraftan yolsuzluğun sistematik hâle dönüştüğü bilinen ülkede, zayıf bir meclisin olması ülkeyi ciddi sorunlarla karşı karşıya getirecektir. Bu durumda meclis dışındaki güçlerin yasa ve denetleme süreçlerindeki rolleri artacaktır. Örneğin hâlihazırdaki milletvekillerinden Süheyla Cılodarzade ve aynı zamanda 11. Dönem Meclis Seçimleri adayları, meclisin askerlerin denetimine geçmemesi için halka seçimlere katılma çağrısı yapmaktadır. Cılodarzade, meclis dışı güçlerin (Devrim Muhafızları) meclis içinde ve dışında etkisini arttırmasını ülkenin geleceği açısından endişe verici olarak nitelendirmektedir.
Görünen o ki bu seçimler halkın hem sağ hem sol kanattan uzaklaştığının kanıtı niteliğinde olacak. 2019 Kasım protestolarının şiddetli bir şekilde bastırılması Ruhani’nin son cumhurbaşkanlık seçimlerinde kazandığı 24 milyonluk oy tabanını da erozyona uğrattı. Buna ilave olarak Muhammed Hatemi gibi diğer reformcu öncülerin de protestolara karşı makul bir tutum sergilememesi reformcuların meşruluğunu büyük oranda ortadan kaldırdı. Protestocular hem sağ hem sol kanadın aleyhine slogan atarak onlarla yollarını ayırdı. Ancak sağ ve sol kanatta yaşanan kopmalar üçüncü bir kanadın teşkili anlamına da gelmemektedir. Bu kopmalar devlet karşıtlarının elini güçlendirmektedir. Bu gerçeklikler göz önünde olmasına rağmen müesses nizamın reformcuların aday adaylarının başvurularını önceki dönemlere oranla daha geniş bir veto ile saf dışı bırakarak rekabete neden izin vermediği konusuna da kısaca değinmek gerekir.
Öncelikli olarak son yıllarda Ayetullah Hamenei’nin ölümü sonrası İslam Devrimi’nin geleceği üzerine duyulan kaygılar arttı. Hamenei sonrası geçiş döneminin gerektireceği değişiklikler konusunda müesses nizam ile uyumlu bir meclisin işbaşında olması ve ortaya çıkabilecek muhtemel muhalefetin de kolayca bastırılarak yapılan yeniliklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. İran iç politika uzmanlarına göre Hamenei’den sonraki geçiş döneminde Devrim Muhafızlarının rolü oldukça önemlidir. Bu yüzden de yeni döneme geçişte meclis gibi halkı (demokrasiyi) temsil eden kurumlardan farklı görüşlerin ortaya çıkmaması gerekmektedir. Yaklaşmakta olan seçim, Hamenei’den sonraki dönemde düşünülen süreç için hazırlık anlamı taşımaktadır. Bununla birlikte Hamenei, 2011 yılında öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşmada İran’ın mevcut başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçebileceğini dile getirmişti. Hamenei’ye göre yönetim sisteminde değişiklikler yapılması devrimi amaçlarından ve politikalarından uzaklaştırmayacaktır. Bu yüzden sistemin işleyişini artırmak amacıyla söz konusu değişiklik düşünülebilir. Devrim Muhafızlarının kontrolündeki Tasnim Haber Ajansı 2016 yılında “Başkanlıktan Parlamenter Sisteme Geçişin İmkânları” başlıklı yazıda Hamenei’nin önerisini tekrar gündeme getirmişti. Tasnim’deki yazıda cumhurbaşkanlarının devrim rehberinden sonra ülkenin en yüksek ikinci siyasi temsilcisi olmaları, kendilerini yasama ve yargı organlarına karşı daha güçlü pozisyonda hissetmelerine neden olduğunun altı çizilmiştir. Tasnim, yayımladığı yazıda cumhurbaşkanlarının kendilerini bu pozisyonda görmelerinden dolayı onlara muhalefet etmenin güçlüğüne işaret etmiştir. Tasnim’in amacı devletin tüm organlarının devrim rehberi ile tam bir uyum içerisinde çalışmasıdır. Zira muhafazakârlar; cumhurbaşkanı veya hükûmet üyelerinden herhangi birinin devrim rehberinin görüş ve düşüncelerinden farklı bir görüş ortaya atmasını hoş karşılamamaktadır. Onlara göre devrim rehberine itaat dinî bir gerekliliktir. Bu yüzden müesses nizam, bütün seçimleri en başından sonuna kadar denetleme yetkisine sahip AKK’nin eliyle uyumlu bir meclisin ortaya çıkarılması ve bu meclis aracılığıyla da cumhurbaşkanın yerine uyumlu bir başbakanın seçilmesinin mümkün olacağını düşünmektedir. Dolayısıyla bu seçimler, Devrim Muhafızları gibi güçlerin de etkisiyle sistem değişikliğinin önünü açabilir. Son olarak bu seçimler ülke içerisinde devlet millet arasındaki ilişki ve güvenin düzeyini yansıtacağı kadar dış politika ile de bağlantılıdır. İran’ın değişmeyen Batı karşıtı politikaları nedeniyle gelecekte ülke üzerindeki baskının daha da artacağı ve çıkmaza giren kronik sorunların daha da girift bir hâle geleceği öngörülmektedir. Tüm bu gelişmeler göz önüne alındığında sistemin cumhuriyet boyutu yok sayılarak tamamen despot bir yönetime dönüşmesi de ihtimal dâhilindedir. Son olarak her ne kadar seçimlere katılım düşük olacaksa da 11. Dönem Meclisi, İran’ın siyasal yaşamında oldukça önemli bir rol ifa edeceğe benziyor.
Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.