İran’da Müçtehit Olma Zorunluluğu Olan Makamlar

İran’da Müçtehit Olma Zorunluluğu Olan Makamlar
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran Anayasası ve yasaları, yedi kurumda görev alacak toplam 99 mevki sahibinin “müçtehit” olmasını şart koşmaktadır. Bu yedi kurumdan beşindeki atamalar İran Anayasası’ndaki hükümlerle belirlenmişken biri “İstihbarat Bakanının Usul ve Esaslarının Belirlenmesine Dair Kanun”a göre bir diğeri de “Uzmanlar Meclisi Seçim Yasası”na göre belirlenmektedir. Anayasanın belirttiği beş makam; Rehberlik Makamı, Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) altı fakih üyesi, Yargı Erki başkanı, başsavcı ve Yüce Divan başkanıdır. İstihbarat Bakanının Usul ve Esaslarının Belirlenmesine Dair Kanun’un belirlediği makam ise İstihbarat bakanından, Uzmanlar Meclisi Seçim Yasası’nın belirlediği ise 88 Uzmanlar Meclisi (UM) üyesinden oluşmaktadır. Anayasanın belirttiği 10 makam sahibinin “mutlak içtihat”  sahibi olması ve İstihbarat bakanıyla UM üyelerininse “mütecezzi içtihat”  yeterliliğine sahip olması yeterlidir.

Devrim Rehberliği

Deverim rehberinin “mutlak içtihat” sahibi olması gerektiğine dair hükümler anayasada yer almaktadır. Anayasanın 5. maddesinde rehberin “adil, takva sahibi, dönemi hakkında iyi bilgi sahibi, cesur, yetkin ve tedbirli bir fakih” olması gerektiği belirtilir. 109. maddede ise rehberin, “fıkhın farklı dallarında fetva vermek için gerekli olan ilmî yetkinliğe sahip olması” istenmektedir. 107. madde rehberin, UM tarafından “fıkhi konularda, siyasi ve sosyal meselelerde en bilgili âlim olarak tespiti” ile seçileceği yazılıdır. 1979 Anayasası’nda rehber olmanın koşulu “taklit mercisi” olması idi. Anayasa değişikliği ile taklit mercisi makamına sahip olması yerine mutlak müçtehit olması yeterli görülmüştür. Humeyni’den sonra Rehberlik makamına getirilen Ali Hamenei, ne 1979 Anayasası’nın ön gördüğü taklit mercisi şartını ne de 1989’da yapılan anayasa değişikliğinden sonra getirilen mutlak müçtehit olma şartını yerine getirmiştir. Hamenei’nin taklit mercisi olmamasından kaynaklanan sıkıntıları aşabilmek için Hamenei, devlet eliyle taklit mercisi makamına yükseltilmiştir. Dönemin UM üyelerinin birçoğu, Hamenei’yi taklit mercisi olarak kabul etmiş ve böylece kendisine suni bir meşruiyet kazandırılmıştır.

Devrim rehberi, kendisi hariç dokuz mutlak müctehidin yedisini doğrudan ikisini de dolaylı olarak atamaktadır. Ayrıca AKK’nin fakih üyelerinin veto hakkı aracılığıyla ülkenin tüm yasa ve düzenlemelerini denetlemektedir. Cumhurbaşkanı, İslami Şûra Meclisi üyeleri ve UM üyelerinin uygunluk durumuna da yine AKK karar vermektedir. Başka bir ifadeyle İran’ın mutlak hâkimi olarak hareket eden tüm bu kurum ve mevkilerdeki kişiler birbirlerini seçen bir sistem inşa etmişlerdir.

AKK’nin Fakih Üyeleri

Anayasanın 91. maddesine göre AKK’nin fakih üyeleri “zamanın gereklerini ve meselelerini bilen adil fakihlerden” oluşmalıdır. Yine bu maddeye göre konseyin fakih üyelerini devrim rehberi doğrudan atar. 91. maddeye göre AKK, İslami Şûra Meclisinin çıkaracağı yasaların İslami ilkelerle hükümlere ve anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Anayasanın 96. maddesine göre Meclis tarafından kabul edilen kararların İslami ilke ve hükümlere uygunluğunu tespit etme görevi fakih üyelerin çoğunluğuna, anayasaya uygunluğunu tespit etme görevi de tüm üyelerin çoğunluğuna aittir. Diğer taraftan 4. maddede “bütün medeni, cezai, ekonomik, idari, kültürel, askerî, siyasi ve diğer bütün kanunlar ve yasal düzenlemelerin İslami ilke ve hükümlere uygunluğunun tespiti” AKK’nin fakih üyelerinin yetkisindedir. AKK’nın fakih üyeleri, 91. maddede belirtildiği gibi sadece Meclisin değil yürütme, yargı ve devletin diğer organlarının tüm düzenleme ve kararlarının İslami ilke ve hükümlere uygunluğunun tespit yetkisine sahiptir. Tüm bu yetkiler de AKK’nin fakih üyelerinin mutlak içtihat sahibi olmasını zorunlu kılmaktadır.

Üç Yargı Makamı: Yargı Erki Başkanı, Yüksek Divan Başkanı, Başsavcı

Anayasanın 163. maddesine göre “Hâkimde aranacak nitelik ve şartlar, fıkhi kriterlere uygun olarak kanunla belirlenir.” Bu maddeye göre yargı makamları da fakih olmak zorundadır. 157. maddeye göre “bütün yargı, idari ve icrai konularda, Yargı Erkinin sorumluluklarını yerine getirebilmesi için Rehberlik Makamı, yargı işlerini iyi bilen ve yetkin bir idareci sıfatına sahip adil bir fakihi, beş yıllık bir süre için Yargı Erkinin başkanı olarak atar...” bu makam yargı organının en yüksek makamıdır. 162. maddeye göre ise “Yüce Divan başkanı ve başsavcı, adil birer fakih ve yargı işlerinde bilgi sahibi olmalıdır. Yargı Erkinin başkanı, Yüksek Divan hakimlerine danışarak onları beş yıllığına bu göreve atar”. Dolayısıyla İran yargısının en tepesindeki insanlar müctehitlerden oluşmaktadır. Bu makama gelen kişilerin, mutlak içtihat sahibi olması gerekmektedir.

 

Şekil 1: Mutlak Müctehit Olma Zorunluluğu Olan Makamlar

Kaynak: İRAM uzmanlarınca hazırlanmıştır.

 

UM Üyeleri

UM üyeleri mütecezzi içtihat düzeyinde “dinî ilimlere vâkıf, siyasi ve toplumsal meseleleri bilen fakihler” arasından aday gösterilmekte ve halk tarafından seçilmektedir. UM üyelerinin içtihat sahibi olmasıyla ilgili anayasal bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak UM Seçim Yasası’nın 3. maddesinde üyelerin içtihat sahibi olma zorunluluğu getirilmiştir. 3. maddede UM adaylarında aranan şartlar şunlardır:

  • Dindarlıklarıyla tanınan, güvenilir ve ahlaklı kişiler olmaları,
  • Bazı fıkhi meselelerde içtihat edecek yetkinliğe ve Rehberlik makamına seçilecek veli-yi fakihi tespit edecek bilgiye sahip olmaları,
  • Siyasi ve toplumsal öngörüye sahip ve günün meselelerine vâkıf olmaları,
  • İran İslam Cumhuriyeti nizamına bağlı olmaları,
  • Kötü bir siyasi ve toplumsal geçmişe sahip olmamaları.

88 üyeden oluşan UM’ye Sünnilerin veya kadınların aday olmasına mâni herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. İslam Cumhuriyeti’ne karşı olmayan Sünni fakih üyelerin adaylığı AKK tarafından onaylanırken “içtihat düzeyinde olan” kadın adayların adaylıkları AKK tarafından sürekli reddedilmektedir. Mevcut üyeler arasında herhangi bir kadın bulunmazken Sünnileri iki üye (Ali Ahmed Selami ve Faik Rüstemi) temsil etmektedir. Rehberi seçme ve azletme yetkisine sahip UM, AKK aracılığıyla tamamen devrim rehberinin kontrolünde ve göstermelik bir meclise dönüştürülmüş durumdadır.

İstihbarat Bakanı

Anayasanın 133. maddesine göre bakanlar, cumhurbaşkanı tarafından atanmakta ve güvenoyu alması için Meclise sunulmaktadır. İstihbarat bakanının atanması diğer bakanlardan farklı olarak kendine has bir yasal şarta tabi tutulmaktadır. İstihbarat Bakanının Usul ve Esaslarının Belirlenmesine Dair Kanun’a göre İstihbarat bakanı, müçtehit olma koşulunu yerine getirmelidir. Söz konusu kanunda İstihbarat bakanı olacak kişinin; “eğitim açısında içtihat düzeyinde olması; adalete ve takvaya haiz olması; siyaset ve yönetim açısından aydın bir geçmişe sahip olması; siyasi partilere, örgütlere ve gruplara üye olmaması” gerekmektedir. Söz konusu kanunda belirtilen şartlara bakılırsa İstihbarat bakanının mütecezzi içtihat düzeyinde bir eğitime sahip olması gerekmektedir.

 

Şekil 2: Mütecezzi Müctehid Olma Zorunluluğu Olan Makamlar

Kaynak: İRAM uzmanlarınca hazırlanmıştır.

 

Değerlendirme

Günümüzde, söz konusu makamlara gelenlerin çoğunluğunun yasal olarak müçtehit olma şartını yerine getirmeden görevlere geldikleri ileri sürülmektedir. Birçok din adamına göre içtihat tektir ve İran’daki mutlak-müteccezi içtihat meselesi kaht-ı ricalin önüne geçmek için uydurulmuş bir adlandırmadır. İran’da mutlak içtihat sahibi olma şartı getirilen makamlarda görev alacak kişiler öncelikle Şii olmalı, erkek olmalı, ilim havzasında eğitim almış din adamı olmalı, dindarlıklarıyla tanınan “güvenilir ve ahlaklı kişiler” olmalı, İran İslam Cumhuriyeti nizamına bağlı olmalıdır. Müteccezi içtihat sahibi olma şartı getirilen makamlarda Sünnilerin ve kadınların aday olmasına mâni herhangi bir yasal düzenleme bulunmamasına karşın UM’de Sünnilerin temsiliyetlerinin pratikte sınırlı olduğu, kadınların ise hiç temsil edilmediği görülmektedir.

Kendine özgü bir siyasi-idari sistem inşa etmiş olan İran İslam Cumhuriyeti, bugün siyasal alandaki konumlara yükselmede evrensel hukuk, nizam ve anlayışlardan oldukça farklı bir yol izlemektedir. İran’da bir kişinin idari pozisyonlarda yükselebilmesi için objektif değil subjektif birtakım kriterlere sahip olması gerekmektedir. Yukarıda şartlar arasında belirtilen, “dindar olma, kötü bir siyasal ve özel hayata sahip olmama” gibi kıstaslarla ne kastedildiği belirgin değildir ve bu tür kıstaslar, sonuçsuz tartışmaların kaynağıdır. Her seçim döneminde çok sayıda aday, bu türden subjektif şartları sağlayamadığı iddiasıyla seçimlere katılma hakkından mahrum edilmektedir. Bu durum da seçimlere katılım oranlarının düzenli biçimde düşmesine neden olmaktadır.

Ülke nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan Sünnilerin mezkûr makamlardaki temsiliyet oranı %2’dir. Bir ülkede yönetim pozisyonuna gelebilmek için herkesçe farklı yorumlanan subjektif kriterlerin dayatılması, o ülkenin yaşamını bu kriterler üzerine inşa etmeyi tercih etmeyen vatandaşlarının sistemli biçimde ayrımcılığa uğramasına da sebep olmaktadır. Bu durum özellikle UM seçimlerine katılımın çok düşük seviyelerde gerçekleşmesine neden olurken cumhurbaşkanlığı ve İslami Şûra Meclisi seçimlerinde aday adaylarının geniş vetoya maruz kalmaları durumunda düşük katılımı kaçınılmaz kılmakta ve giderek daha fazla insanın sisteme olan güveninin kırılmasına yol açmaktadır.