İran’dan Rusya’ya Adalar Tepkisi

İran’dan Rusya’ya Adalar Tepkisi
Geniş bir yelpazeye yayılan tepkiler, ülkenin dış politika yönelimi konusunda İranlı siyasi elitler arasındaki görüş ayrılığının yanı sıra Moskova’ya yönelik memnuniyetsizliğin dışa vurumu olarak da okunabilir.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Tahran-Moskova ilişkilerinin mahiyeti, İran’da üzerinde en çok tartışma ve spekülasyon yapılan konulardan biridir. Rusya ile ilişkilerin derinleştirilmesini savunanlar kadar mevcut koşullarda Moskova’yla gereğinden fazla yakınlaşmanın İran açısından tehlikeli olabileceğini öne sürenler de vardır. İran’da mevcut iktidarı destekleyen muhafazakâr kesimin büyük çoğunluğu, Rusya ile ilişkileri stratejik düzeye çıkarmaktan yanayken reformcuların başını çektiği bazı gruplar; iktidarı, dış politikada ülkeyi Rusya’ya bağımlı hâle getirmekle eleştiriyor. Bu tartışmalar 10 Temmuz 2023’te gerçekleşen Körfez İşbirliği Konseyinin (KİK) sonuç bildirgesinde geçen bir ifadeyle yeniden alevlendi. Moskova’nın ev sahipliğinde düzenlenen Rusya-Körfez İşbirliği Konseyi 6. Stratejik Diyalog Toplantısı’nın ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde “Toplantıya katılan bakanlar Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE); Büyük Tunb, Küçük Tunb ve Ebu Musa adalarıyla ilgili İran ile yaşadığı anlaşmazlığa ikili müzakere veya Uluslararası Adalet Divanı yoluyla uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde barışçıl bir çözüme ulaşma girişimi dâhil olmak üzere tüm barışçıl çabaları destekliyor.” ifadelerine yer verilmişti. İran, bahsi geçen adaları kendi toprağının bir parçası olarak görmekte ve bu adaların egemenliği üzerinde yapılan herhangi bir tartışmayı, ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik bir saldırı olarak telakki etmektedir. Bu nedenle bahsi geçen bildirgede üç adanın statüsünü tartışmaya açan ifadelere yer verilmesi, İran tarafının tepkisini çekmiştir.

Rusya, İran’da devlet görevlisinden köşe yazarına, reformcusundan muhafazakârına kadar geniş bir yelpazeden gelen eleştirilerin hedefi oldu. Konuyla ilgili ilk tepki, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’den geldi. Kenani, 11 Temmuz Salı günü düzenlediği basın toplantısında “Bu adalar sonsuza dek İran’ındır ve bu tür açıklamalar yapmak İran ile komşuları arasındaki dostane ilişkilere aykırıdır.” ifadelerini kullandı. Ertesi gün Rusya’nın Tahran Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına çağrılarak İran’ın itirazı iletildi ve Rusya’dan bu konudaki yaklaşımını düzeltmesi istendi. Ardından İran Hükûmet Sözcüsü Ali Bahadır Cehromi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarda “İran'ın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü konusunda hiçbir tarafa hoşgörü gösterilmeyeceğini” vurguladılar. Konuyla ilgili uzun bir makale kaleme alan Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ise “İran'ın Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adaları meselesi, uluslararası kurallara göre apaçık ortadadır. Rus dostlarımız kısa süre önce Çin’in düştüğü çukura düştüler. Rus dostlarımıza saf olmamaları gerektiğini söylüyoruz.” ifadelerine yer verdi. İran, 10 Aralık 2022’de Çin ile Körfez ülkeleri liderleri arasındaki toplantının sonuç bildirgesinde benzer ifadelere yer verilmesi üzerine Pekin’e de tepki göstermişti. Ancak Rusya daha da ileri giderek anlaşmazlığı Uluslararası Adalet Divanına taşımayı öneren bir belgeye imza attı.

Adaların İran Açısından Stratejik Önemi

Basra Körfezi’nde yaklaşık 95 ada bulunuyor. Ancak bu adalardan sadece birkaçı askerî, ekonomik ve stratejik değere sahiptir. Büyük Tunb, Küçük Tunb ve Ebu Musa adalarını İran açısından değerli kılan, söz konusu adaların coğrafi konumlarıdır. Bu üç ada, Basra Körfezi’nde İran ve BAE ana karası arasında, Hürmüz Boğazı'nın batı girişinde yer almaktadır. Diğer bir deyişle bu adalar, dünyadaki bilinen toplam petrol rezervlerinin yaklaşık %65’ini ve toplam doğal gaz rezervlerinin %30’unu elinde tutan Basra Körfezi'nde yer almaktadır. İşin daha da ilginç noktası, Basra Körfezi’nden uluslararası sulara girip çıkmanın tek yolu, bu üç adanın yakınından geçmektir. Çünkü bu üç adanın bulunduğu bölgede Hürmüz Boğazı’nın derinliği Basra Körfezi’nin genelinin derinliğinden daha fazla olup bazı yerlerde 100 metreyi bulmaktadır. Basra Körfezi'nin derinliği, diğer bölgelerde ortalama 25 ila 35 metreyi geçmemektedir. Dolayısıyla bu üç adaya sahip herhangi bir ülkenin, bölge sularının tartışmasız hâkimi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca bu adalar, askerî bakımdan İran’da ülkeyi yabancı işgaline karşı savunmanın ön cephesi olarak kabul edilmektedir. Büyük Tunb ve Ebu Musa, birbirlerine nispeten kısa mesafelerde bulunan diğer dört adayla (Hürmüz, Lark, Keşm, Hengame) birlikte bir yay zinciri oluşturarak İran’a denizden gelecek saldırıyı savunmak için bir savunma kalkanı oluşturmaktadır. Bu nedenle İran tarafından, bu adaların sivil yerleşime açılması yönünde çok fazla yatırım yapılmamıştır. Son olarak bu üç adanın da dâhil olduğu bölgedeki irili ufaklı adalar, İran halkının ortak hafızasında “sömürgecilerce işgal edildikten sonra geri alınan ve sömürge politikalarına karşı hak edilmiş bir zaferi” temsil etmektedir. Her ne kadar İranlılar bu adaların yüzyıllardır tarihsel olarak İran’ın bir parçası olduğunu ve bunu kanıtlayan sayısız tarihî ve coğrafi belge olduğunu iddia etseler de bu konu tartışmalıdır.

Görsel 1: Basra Körfezi ve Adaların Konumu

Kaynak: Afkar News, 2022.

 

İran’ın Tepkisinin Altında Yatan Nedenler

Kuşkusuz İran da her ülke gibi toprak bütünlüğünün tartışmaya açıldığını düşündüğü herhangi bir girişime tepki gösterebilir. Ancak özellikle olayın zamanlaması, İran’ın tepkisinin şiddet ve kapsamını anlamak için önemli ipuçları verebilir. Rusya, daha önce birden fazla defa İran ile Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi konusunda ara buluculuk yapabileceğini açıklamıştı. Ancak Moskova bahse konu olan bildirgeye imza atarak ilk kez İran ile bir Körfez ülkesi (BAE) arasındaki anlaşmazlığa konu olan adaların statüsü gibi spesifik bir anlaşmazlık konusunda açıktan bir tavır almış oldu. Rusya’nın, Tahran-Moskova ilişkilerinin yakınlaştığı, hatta Ukrayna savaşının ardından stratejik bir düzeye doğru evrildiğinin iddia edildiği bir dönemde böyle bir tutum sergilemesi, kuşkusuz İranlıların yaşadıkları hayal kırıklığını katladı.

İran, Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Batı tarafından sert yaptırım ve izolasyona maruz kalan Rusya’yı destekleme riskini göze alan az sayıdaki ülkeden biri. İranlı yetkililerin zaman zaman sözlü olarak tarafsızlık ve savaşın sona erdirilmesi yönündeki açıklamalarına rağmen İran, savaşın başından beri Rusya’yı aktif olarak destekledi. Ocak 2022’de Ukrayna krizinin tırmandığı dönemde Moskova’yı ziyaret eden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi “ABD’nin tek taraflılığına karşı dayanışma” mesajı verirken İran Devrim Rehberi Ali Hamenei Temmuz 2022’de Tahran’a giden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e “Rusya, Ukrayna’ya saldırmasaydı NATO, Rusya’ya saldıracaktı.” diyerek Kremlin’in Ukrayna'yı işgaliyle ilgili söylemini tekrarladı. İlerleyen süreçte siyasi desteğini askerî alana da taşıyan Tahran, Batılı ülkelerden gelen sert uyarılara rağmen Rusya’ya yoğun biçimde kamikaze drone’ları sağlamaya devam etti. Dolayısıyla özellikle Ukrayna savaşının ardından Tahran ile Moskova arasında artan yakınlık dikkate alındığında Rusya’nın, İran’ın hassas olduğu konularda daha dikkatli davranması, hatta Moskova’dan İran ile diğer bölge ülkelerini ilgilendiren meselelerde Tahran’dan yana tavır alması bekleniyordu.

Değerlendirme

İran’da hâlihazırda iktidarı elinde bulunduran muhafazakârlar, Rusya’yla ilişkileri “stratejik” olarak tanımlamakta ve Moskova’yı “stratejik müttefik” olarak görmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde İranlı siyasi elitler; Rusya’dan, “müttefiki” İran’ın bölgesel ve uluslararası alanda çıkar ve menfaatlerini savunmasını beklemektedir. Özellikle Ukrayna savaşının getirdiği şartlar; İran’da mevcut iktidar ve çevresi tarafından Moskova ile ilişkileri daha da derinleştirmek, Rusya’dan İran’ın uzun yıllardır istediği Su-35 savaş uçakları dâhil olmak üzere bazı stratejik silah sistemlerini temin etmek ve İran’ın taraf olduğu Zengezur Koridoru gibi bölgesel meselelerde Moskova’nın desteğini almak için önemli bir fırsat olarak görülmüştü. Ancak İran, Ukrayna savaşındaki siyasi ve askerî desteğine rağmen şu ana kadar bu konularda istediğini alabilmiş değil. Bu bağlamda geniş bir yelpazeye yayılan bu tepkiler, ülkenin dış politika yönelimi konusunda İranlı siyasi elitler arasındaki görüş ayrılığının yanı sıra Moskova’ya yönelik memnuniyetsizliğin dışa vurumu olarak da okunabilir.

Daha önce genellikle reformcu kesim tarafından dillendirilen Tahran’ın Moskova politikasına yönelik eleştirilerin artık muhafazakâr çevrelerce de yüksek sesle dile getirilmeye başlanması, Rusya ile ilişkilerin daha da geliştirilmesini savunan Reisi hükûmetinin dış politikası açısından önemli bir meydan okuma olabilir. Bununla birlikte bu olayın, Tahran’ın Moskova’ya yönelik tutumunda şimdilik kapsamlı bir değişiklik yaratması olası değil. Ancak İran’ın Rusya’ya yönelik resmî duruşunda şimdilik bir değişiklik olmasa da bu olayla birlikte gün yüzüne çıkan görüş ayrılıkları, İranlı siyasi elitler arasında Moskova’ya yönelik giderek daha görünür hâle gelen bir huzursuzluğa işaret etmektedir.