Kasım Süleymani’nin Öldürülmesi Ne Anlama Geliyor?
ABD ile İran arasında son günlerde Irak üzerinden yaşanan gerilimin son noktası Kasım Süleymani’nin öldürülmesi oldu. İran rejimi tarafından millî bir kahraman olarak sunulan ve Tahran’ın bölgede yürüttüğü vekalet savaşlarının en önemli aktörü olan Süleymani’nin öldürülmesi Tahran-Washington hattında devam eden gerilimi yeni bir safhaya taşıdı. Süleymani’nin Bağdat Havaalanı çıkışında ABD güçlerince ani bir saldırıyla öldürülmesi iki ülkeyi 1979’daki elçilik baskınından bu yana ilk kez doğrudan sıcak çatışmanın eşiğine getirdi. Bilindiği gibi iki ülke son günlerde Irak üzerinden giderek artan bir gerilim yaşamaktaydı. ABD, 27 Aralık’ta Irak’ın Kerkük kentinde bulunan askerî üssüne düzenlenen ve bir Amerikalı personelin ölümüne sebep olan roketli saldırıdan İran destekli Haşdi Şabi güçlerini sorumlu tutmuştu. Sonrasında da örgütün Irak ve Suriye sınırında bulunan üslerini bombalamıştı. 29 Aralık’ta düzenlenen bu hava saldırısı sonucu 25 Haşdi Şabi milisi hayatını kaybederken 55’ten fazlası da yaralanmıştı. Bunun üzerine 31 Aralık’ta aralarında Haşdi Şabi’nin üst düzey komutanlarının da bulunduğu bir grubun Bağdat’taki yüksek güvenlikli “Yeşil Bölge”ye girerek ABD Büyükelçiliğini basmasından sonra gerilim iyice tırmanmıştı. Haşdi Şabi’nin bu eylemine misilleme kapsamında 2 Ocak Perşembe gününü cumaya bağlayan gece Kasım Süleymani ve örgütün üst düzey yöneticilerini taşıyan konvoyun ABD güçlerince hedef alınması sonucu Süleymani ve el-Mühendis’in de aralarında bulunduğu sekiz kişi hayatını kaybetti.
ABD Açısından Bu Operasyonun Anlamı Nedir?
Hemen her fırsatta İran’la savaş istemediğini yineleyen Trump’ın topyekûn savaşın fitilini ateşleyebilecek düzeyde ciddi bir operasyona yeşil ışık yakması pek çok uzman açısından şaşırtıcı bir gelişme olarak yorumlandı. Fakat iki ülke arasındaki pamuk ipliğine bağlı olan “kontrollü gerginlik” stratejisi ve ABD iç siyasetindeki gelişmeler dikkate alındığında Trump yönetiminin giriştiği bu tehlikeli eylem o kadar da şaşırtıcı değildir. Öncelikle Washington yönetimi, Kasım Süleymani’yi son günlerde ABD’ye ait tesislere yapılan roketli saldırıların ve elçiliğin basılmasının perde arkasındaki isim olarak görmekteydi. Kasım Süleymani’yi taşıyan konvoyun hedef alınmasıyla ilgili Pentagon’dan yapılan yazılı açıklamada Süleymani’nin 27 Aralık saldırıları ve elçilik baskını dâhil son aylarda Irak’taki koalisyon üslerine gerçekleştirilen ve Irak ve Amerikan vatandaşlarının ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıların azmettiricisi olduğu belirtildi. Ayrıca Süleymani’nin “aktif olarak bölgedeki Amerikan diplomat ve askerlerine yönelik saldırı planı içerisinde olduğuna” dikkat çekilerek bu eylemin ABD personelini korumak ve İran’ın gelecekteki saldırılarını caydırmak amacıyla yapıldığı kaydedildi. Trump da 3 Ocak’ta Florida’da yaptığı basın açıklamasında Kasım Süleymani’nin Irak’taki ABD güçlerine yönelik saldırıların arkasındaki isim olduğunu vurguladı.
Öte yandan bugünlerde azil süreci nedeniyle baskı altında olan Trump, İran politikası dolayısıyla da ABD iç kamuoyunda çokça eleştiriye maruz kalmaktadır. Aramco ve Hürmüz Boğazı tanker saldırısı ve ABD’ye ait insansız hava aracının İran tarafından düşürülmesi sonrası Trump’ın İran’a yönelik tavrı yoğun eleştiri toplamıştı. Bu nedenle ABD iç kamuoyunda Bağdat elçilik baskını ile dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın ikinci kez seçilmesine mâni olan 1979 Tahran elçilik baskını ve Hillary Clinton’un Trump’a karşı kazanamamasındaki en önemli faktörlerden biri olarak gösterilen 2012 Bingazi konsolosluk baskını arasında kurulan benzerlik Trump’ı tedirgin etti. Dolayısıyla Trump bu saldırıyla bir taraftan İran’a önemli bir gözdağı verirken diğer taraftan da İran siyasetinin bir iç politik zafiyete dönüşmemesi için güçlü bir mesaj vermeyi hedeflemiştir. Trump, Süleymani suikastıyla hem İran’a Bağdat elçilik baskını gibi olaylara kalkışmaması için net bir mesaj vermeyi amaçlamış hem de bu konunun iç politikada 1979 Tahran elçilik baskını benzeri bir etki yaratmasının önüne geçmek istemiştir. Öte yandan Trump tıpkı Bağdadi’nin öldürülmesinde olduğu gibi Süleymani’nin öldürülmesini de bir iç politika malzemesi olarak kullanmayı ihmal etmeyecektir. Trump bu adımıyla iç politikada muhafazakâr kesim ve İsrail’e yakın çevrelerin desteğini alacağını düşünmektedir.
İran’ın Tepkisi Ne Olur?
Başta Devrim Rehberi Hamenei olmak üzere İranlı yetkililerden gelen intikam açıklamaları İran’ın Süleymani suikastını karşılıksız bırakmayacağına işaret etmektedir. Süleymani’nin öldürülmesi sonrası acil koduyla toplanan İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyinden çıkan karar, İran’ın misilleme için aceleci davranmayacağını göstermektedir. Ayrıca misillemenin kapsamı ve şiddeti konusunda net bir tahminde bulunmak da güç. İran’ın muhtemel tepkisinin kapsam ve mahiyeti gerek Devrim Rehberi gerekse rejim açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Zira rejimin “ulusal kahramanı” konumunda bulunan Süleymani’nin hem de Devrim Rehberi’nin Trump’a yönelik “Sen hiçbir şey yapamazsın!” açıklamasından sadece birkaç gün sonra katledilmesi Hamenei ve rejimin ideolojik kimliğini zaafa uğratabilir. Bu yüzden Hamenei, intikam sözünde durarak ABD ile gerilimin yükselmesine sebep olacak güçlü bir tepki vermek ile büyük bir geri adım anlamına gelen sembolik bir misilleme eyleminde bulunmak arasında seçim yapmanın gerilimini yaşayacaktır. Hâlihazırda yeterince güçlü olmayan bir tepki rejimin caydırıcılığına indirilmiş büyük bir darbe anlamına gelirken güçlü bir misilleme rejimin varlığını tehlikeye atacak bir süreci başlatabilir.
Tahran yönetimi gelinen noktada Pompeo’nun deyimiyle “Amerikan vatandaşlarına yönelik saldırının Washington’un kırmızı çizgisi” olduğunu ve her türlü hesapsız eylemin ABD’nin sert misillemesiyle karşılık bulacağını deneyimlemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla 40 yıldır devam eden sert ABD ve İsrail karşıtı retoriğe rağmen bu ülkelerle doğrudan karşı karşıya gelmemeye özen gösteren İran’ın bu aşamada da iki ülkeyi doğrudan sıcak çatışmaya sürükleyecek bir tepki vermesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Dolayısıyla Tahran yönetiminden Irak ve Suriye başta olmak üzere ABD’nin Orta Doğu’daki askerî varlığına yönelik sınırlı bir karşılık beklenebilir. Bu bağlamda Irak üzerinden sürdürülen gerilimin artarak devam etmesi ve Tahran’ın Bağdat üzerindeki siyasi nüfuzunu kullanarak ABD’nin bu ülkeden çıkarmaya zorlaması veya organize ettiği gösterilerle ABD’nin Irak’taki varlığını zora sokmaya çalışması ihtimaller arasındadır. Nitekim 5 Ocak’ta gerçekleştirilen olağanüstü oturumda Irak Parlamentosu İran destekli grupların etkisiyle ABD güçlerinin ülkeden çıkarılmasını öngören yasa tasarısını onaylamıştır.
Sonuç olarak Süleymani suikastı ABD’nin Irak’taki askerî, diplomatik ve ticari varlığını her türlü misillemenin hedefi hâline getirmiş ve bu ülkeyi Amerikalılar için güvenli olmaktan çıkarmıştır. Buna mukabil ABD Kasım Süleymani’yi ortadan kaldırarak İran’ın Orta Doğu’daki etkinliğine önemli bir darbe vurmuştur. İran’ın bölgedeki vekalet savaşını yürüten en önemli aktörü kaybetmesi Tahran’ın sahadaki gücünü olumsuz etkileyecektir.
- Etiketler:
- ABD
- İran
- Irak
- Kasım Süleymani