Kirman Saldırısı İran’ın Stratejik Sabrının Sonu mu?

Kirman Saldırısı İran’ın Stratejik Sabrının Sonu mu?
Görsel @mehrnews
Kirman saldırısı hem yol açtığı can kayıpları hem de İran içerisinde yarattığı tartışmalar nedeniyle İran’ın güvenlik anlatısında bir dönüm noktası teşkil ediyor.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Eski Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin 4. yıl dönümü anma törenleri sırasında meydana gelen bombalı saldırıların yankıları sürüyor. Araştırmalar derinleştikçe yeni detaylar gün yüzüne çıkıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin 45 yıllık tarihindeki en çok can kaybı yaşanan terör saldırısı olarak kayıtlara geçen Kirman saldırısı sonucu, hayatını kaybedenlerin sayısı 95, yaralıların sayısı da 288 olarak güncellendi. Yaralıların bazılarının durumunun ağır olması göz önüne alındığında, ilerleyen günlerde can kayıplarında artış olabilir. İlk günkü iddiaların aksine 20 dakika arayla meydana gelen her iki patlamanın da intihar saldırısı olduğu anlaşıldı. İranlı resmî makamlar, Kirman saldırısıyla ilgisi olan bütün zanlıların yakalandığını açıkladı. Saldırının uzun süre herhangi bir grup veya örgüt tarafından üstlenilmemesi çeşitli spekülasyonlara sebep olmuştu. Aralarında Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ve Kudüs Gücü komutanlarının da olduğu bazı üst düzey İranlı yetkililer, milletvekilleri ve yönetime yakın basın yayın organları; saldırının faili olarak ABD ve İsrail’i işaret etmişlerdi. Saldırıyı DEAŞ’ın üstlenmesi, İranlıların tavrında bir değişiklik yaratmışa benzemiyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere yönetime yakın çevreler, Kirman saldırısıyla ilgili ABD ve İsrail’i suçlamaya devam ediyor. Saldırıda hayatını kaybedenler için düzenlenen cenaze töreninde konuşan Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, tekrar ABD ve İsrail’i suçlayarak İran’ın misilleme yapacağını söyledi. Devrim Muhafızları Ordusuna (DMO) bağlı Tasnim Haber Ajansı; İsrail’in, saldırının sorumluluğunu alması için DEAŞ’a talimat verdiğini iddia etti. DEAŞ’ın Kirman saldırısının sorumluluğunu üstlenmesine rağmen Tahran’ın saldırıyı ABD ve İsrail’e bağlama ısrarının iki nedeni olabilir. Birincisi; ABD ve İsrail’i suçlamak, yönetimin kendi güvenlik zaafını örtmesine yarıyor. İkincisi ve daha da önemlisi, önümüzdeki mart ayında düzenlenecek seçimlerle ilgili. İran İslami Şûra Meclisi ile devrim rehberini seçecek Uzmanlar Meclisinin üyelerinin belirleneceği bu iki önemli seçimde, yönetime yakın çevrelerce yapılan anketler dahi katılımın %35 civarında kalacağını öngörüyor. Katılımı teşvik etmek için geçmişe göre daha çok muhalif ve reformcu ismin adaylığının Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından onaylanması gibi tedbirler de işe yaramış görünmüyor. İran’da müesses nizam ile bizzat Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin, İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyeti açısından seçimlere katılım oranına özel bir önem atfettiği biliniyor. Dolayısıyla İranlı yetkililer; Kirman saldırısını, halkı ortak düşmana karşı yeniden konsolide etmek için bir sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyor.

Yönetime Yönelik Eleştiriler

Kirman saldırısı hem yol açtığı can kayıpları hem de İran içerisinde yarattığı tartışmalar nedeniyle İran’ın güvenlik anlatısında bir dönüm noktası teşkil ediyor. İran yıllardır Irak, Suriye ile Lübnan’daki varlığına ve bölgedeki vekil güçlerine sağladığı milyarlarca dolarlık mali desteğe halk nezdinde meşruiyet kazandırmak için “terörist grupları İran toprakları dışında tutma” anlatısını kullanıyor. Diğer bir ifadeyle İranlı yetkililer, terör örgütleriyle ülke içinde savaşmak zorunda kalmamak için İran toprakları dışında vekil güçleri aracılığıyla savaştıklarını söylüyorlar. Hatta ekonomik endekslerde geride olsa da güvenlik ve asayiş konularında ülkeyi küresel güçlere eşit veya yakın bir konuma getirmekle övünüyorlar. İran’ın bu anlatısı, ilk kez Kirman’daki çifte saldırıyla ciddi bir testle karşı karşıya kalmış gibi görünüyor. Eskiden olduğu gibi sadece sistem muhalifleri değil, artık sistem yanlıları da Tahran’ın güvenlik politikalarına yönelik şüphe ve eleştirilerini yüksek sesle dile getirmekten çekinmiyor. İran’ın, İsrail’in saldırılarına verdiği çekingen tepkinin Tel Aviv veya DEAŞ gibi diğer aktörleri İran’a saldırmaya teşvik ettiği eleştirisini yöneltenlerin sayısı az değil. Artık yönetime yakın muhafazakâr çevreler dahi Tahran’ın, İsrail’e atfedilen saldırılara doğrudan yanıt vermeyi reddetme nedeni olarak gösterilen “stratejik sabır” yaklaşımına son vererek caydırıcı bir politika benimsemesi çağrısında bulunuyor. Örneğin, köklü bir değişim çağrısında bulunan Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf’ın yardımcılarından Mehdi Muhammedi’ye göre İsrail’i caydırmanın tek yolu “farklı bölgelerden İsrail’e karşı şiddetli ve çok taraflı bir askerî harekât” organize etmektir. Muhammedi, İsrail’in “suikast ve terör saldırılarını” durdurmak için Aksa Tufanı Operasyonu’nun bölgesel bir versiyonunu öneriyor. Yine bu konu bağlamında gündeme getirilen eleştirilerden biri de güvenlik güçlerinin etkinlikler ile türbeleri, nükleer ve askerî tesisleri korumadaki başarısızlığı. Askerî ve sivil etkinlikler ile türbelere düzenlenen saldırıların önlenmesi noktasında gerekli istihbarat çalışmalarının yapılmasındaki eksikliğin yanı sıra İsrail’in uzun zamandır İran içerisindeki nükleer ve askerî tesislere belirli aralıklarla düzenlediği saldırılar karşısındaki çaresizlik, İran’daki güvenlik aygıtları ve yönetimin güvenliği sağlama kapasitesiyle ilgili ciddi şüphe ve eleştirilere neden oluyor. Etkili milletvekillerinden biri olan eski Meclis Dış Politika ve Millî Güvenlik Komisyonu Başkanı Haşmetullah Felahetpişe, Kirman saldırısının ardından güvenlik açıklarını sert biçimde eleştiren bir köşe yazısı kaleme aldı. Felahetpişe’ye göre Kirman saldırısında ABD ve İsrail istihbaratlarının parmağının olması, ülkenin güvenlik ve kolluk kuvvetlerinin bu tür törenlerin güvenliğinin sağlanmasındaki eksikliğini ve ihmalini ortadan kaldırmaz. Felahetpişe; yazısında, ilgili yetkililerden hesap sorulmadığı takdirde bu tür trajik terör olaylarının bir süre sonra unutulacağı ve tekrarlanacağı uyarısında bulunuyor. Benzer eleştirileri İranlı sosyal medya kullanıcıları arasında da görmek mümkün. İran’daki çeşitli şehirlerden ve farklı siyasi görüşlerden kullanıcılar, bölgedeki gerilim göz önüne alındığında, güvenlik güçlerinin bu tür saldırı tehdidini öngörerek önlem alamamasının büyük bir eksiklik olduğunu vurguluyor. Kirman saldırısı üzerinden yönetime yöneltilen eleştiriler, eleştiri yöneltenler hakkında soruşturma açılması yönünde karar alınmasına neden oldu. Tahran Başsavcılığı, Kirman saldırısı hakkında sosyal medyadaki yorumları nedeniyle aralarında üniversite hocalarının da olduğu yedi ünlü isim hakkında soruşturma açıldığını duyurdu. Tepkilere bakıldığında ne İsrail’in sorumluluğuna ilişkin iddialar ne de intikam yeminleri İran halkını tatmin etmişe benziyor.

İran’ın Muhtemel Yanıtı

İran son yıllarda birçok terör saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Haziran 2017’de DEAŞ, İran İslami Şûra Meclisi ile İslam Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Ruhullah Humeyni’nin türbesine saldırdı. Ekim 2022’de DEAŞ’ın Şiraz’daki Şah Çerağ Türbesine düzenlediği saldırı sonucunda 13 kişi hayatını kaybetti. Ağustos 2023’te DEAŞ’ın bir kez daha aynı türbeye düzenlediği saldırı sonucunda ise 2 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda kişi de yaralandı. Geçmişte İran, DEAŞ’ın üstlendiği saldırılara, Suriye’nin Deyrizor ilindeki DEAŞ hedeflerine balistik füze ve uzun menzilli insansız hava araçlarıyla misilleme yaptı. Bu husustan yola çıkarak İran’ın tekrar DEAŞ’ın Suriye ve Irak’taki hücrelerine benzer misilleme saldırıları düzenlemesi akla gelebilir. Hatta saldırıyı, merkezi Afganistan’da olan DEAŞ’ın Horasan Kolu’nun üstlenmiş olması nedeniyle İran’ın, DEAŞ’ın Afganistan’daki hedeflerine yönelik Taliban’la ortak operasyon düzenlediğini görebiliriz. Ancak gerek yol açtığı can kayıplarının büyüklüğü gerekse İran kamuoyunda yarattığı infial dikkate alındığında, bu ölçekte misilleme saldırıları intikam bekleyenleri tatmin etmeyeceği gibi İran’ın zedelenen imajını da onarmaya yetmez. Ayrıca saldırının İsrail’in Suriye, Lübnan ve Irak’ta; Kudüs Gücü, Hizbullah ve diğer direniş gruplarının üst düzey üyelerine art arda suikast düzenlediği bir dönemde ve Kasım Süleymani’nin anıldığı önemli bir günde meydana gelmesi gibi faktörler; Kirman saldırısının, DEAŞ’ın hedeflerinin ötesinde ABD ve İsrail’in stratejik amaçları doğrultusunda yapıldığı algısını yaratmaktadır. Bütün bu faktörler, İran’ın sembolik eylemlerin ötesine geçerek kararlı bir yanıt vermesi yönündeki baskıyı artırıyor. Öte yandan son bir haftadır İsrail’in Suriye, Lübnan ve Irak’ta; Kudüs Gücü ve İran’a bağlı vekil güçlerinin üst düzey komutanlarına yönelik ardı arkası kesilmeyen suikastlar düzenlemesi, Tel Aviv’in Tahran’ı da çatışmalara çekmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla İranlı karar alıcılar, ülkeyi doğrudan bir savaşa çekebilecek stratejik bir hatadan kaçınmak için intikam yeminlerini çoğu zaman yaptıkları gibi belirsiz bir tarihe erteleyebilir.