Taliban İktidarının İkinci Yılında Afganistan Dış Politikası

Taliban İktidarının İkinci Yılında Afganistan Dış Politikası
Görsel @AA Images
Taliban’ın iktidarı devralmasından sonra birçok ülke, Afganistan’la diplomatik ve ekonomik ilişkilerini önemli ölçüde geliştirse de şu ana kadar Taliban hükûmetini resmî olarak tanıyan ülke olmadı.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Çin, Rusya, İran ve Pakistan; ABD ve NATO sonrası Afganistan’da önemli oyuncular olması beklenen ülkelerdi. Taliban’ın iktidarı devralmasından sonra birçok ülke, Afganistan’la diplomatik ve ekonomik ilişkilerini önemli ölçüde geliştirse de şu ana kadar Taliban hükûmetini resmî olarak tanıyan ülke olmadı. Fakat gelinen noktada, tanıma meselesi sembolik bir anlamdan öteye geçmiyor. Zira birçok ülke, gayriresmî yollardan Afganistan’la aktif iş birliğini sürdürüyor. Özellikle komşu ülkeler; Afganistan’daki çıkarlarını muhafaza etmek, genişletmek ve Afganistan kaynaklı çeşitli sorunlarla baş edebilmek için bu ülkeyle aktif etkileşim içerisinde olunması gerektiğine inanıyor. Aralarında İran, Rusya, Çin, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kazakistan, Özbekistan’ın olduğu çok sayıda ülke, Afganistan’ın önceki yönetiminden kalan diplomatik temsilciliklerini Taliban’a devretti. İlerleyen süreçte bu sayının artarak devam etmesi bekleniyor.

ABD

Taliban’ın 15 Ağustos 2021’de başkent Kabil’i ele geçirmesiyle Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan ABD, hâlâ Taliban’la nasıl bir angajmana girmesi gerektiğine karar vermiş değil. Washington, kadınlara yönelik kısıtlayıcı uygulamaları nedeniyle Taliban’ı kınamak ile başta el-Kaide ve DEAŞ karşıtı faaliyetler olmak üzere karşılıklı çıkar temelinde Taliban yetkilileriyle periyodik görüşmeler yapmak arasında bir çizgide gidip geliyor. Bununla birlikte Beyaz Saray’ın, Taliban’ı Afganistan’ın gerçeği olarak kabul etmekte herhangi bir tereddüt yaşamadığı ya da Taliban’a karşı muhalif grupları destekleme gibi maceralarla ilgilenmediği de açıkça görülüyor.

Beyaz Saray, bir taraftan Afganistan’daki kadın hakları ihlallerini gerekçe göstererek Taliban yönetimini tanımayı reddederken diğer taraftan ülkenin ayakta kalması için hayati öneme sahip olan finansal yardımlarına devam ediyor. ABD’nin sağladığı insani yardımların önemli bir kısmına Taliban tarafından el konulduğu yönündeki güvenilir raporlara rağmen Washington’ın, son iki yılda Taliban yönetimindeki Afganistan’a yaptığı yardımların miktarı yaklaşık 2,5 milyar doları bulmuş durumda. Kuşkusuz ABD’nin; Afganistan’a en büyük yardımı yapan ülke olması, Kabil üzerinde belli ölçüde nüfuz elde etmesini sağlıyor. Ancak Amerikalı bazı analistlere göre Washington’ın mevcut politikası, ABD’nin Afganistan ve bölge kaynaklı tehditleri yakından izlemesi için uzun vadede yeterli değil. Bu nedenle Washington’a, Afganistan ve bölgedeki gelişmeleri yakından izlemek için Taliban’la ilişkilerini resmî düzeye çıkarması tavsiye ediliyor. Açıkçası Beyaz Saray’ın, yakın zamanda Taliban yönetimini resmen tanımak gibi büyük bir politika değişikliğine gidip gitmeyeceğini de tahmin etmek zor. Ancak Amerikalıların son aylarda Katar’ın başkenti Doha’da Taliban yetkilileriyle yeni bir müzakere turuna başlaması, Washington’ın Afganistan politikası konusunda değişikliğe hazırlandığına dair spekülasyonlara neden olmuş durumda.

Çin

ABD ve NATO’nun bölgeden çekilmesiyle Çin, Afganistan’da önemli bir oyuncu olması beklenen ülkeler arasında başı çekiyordu. Pekin, Afganistan’da öngörüldüğü kadar kapsamlı ve derin bir angajmana girmese de son iki yılda diplomatik ve ekonomik ilişkilerini önemli ölçüde geliştirdi. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Mart 2022’de “siyasi ve ekonomik ilişkilerin genişletilmesi” hedefiyle Kabil’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Çin’in Kabil Büyükelçisi Vang Yu ise Taliban liderleriyle sürekli temas hâlinde bulunuyor. Ocak 2023’te imzalanan anlaşmayla Çinli CPEIC şirketine Amu Derya havzasında petrol çıkarma izni verilirken Mayıs 2023’te Çin, Pakistan ve Afganistan arasında Kuşak ve Yol girişimini Afganistan’a kadar uzatan bir anlaşma yapıldı. Afganistan’ın, Çin’in Kuşak ve Yol girişimi güzergâhı üzerinde olmasının yanı sıra bu ülkenin sahip olduğu altın ve lityum madenlerinin Pekin’in iştahını kabarttığı açık. Ancak Pekin açısından temel mesele, bölge kaynaklı güvenlik sorunlarının nasıl bertaraf edileceği konusunda düğümleniyor. DEAŞ’ın Aralık 2022’de ağırlıklı olarak Çinli iş insanlarının ikamet ettiği otele saldırı düzenlemesi sonrasında, Pekin Afganistan’da bulunan vatandaşlarından derhâl ülkeyi terk etmelerini istemek zorunda kalmıştı. Diğer taraftan Pekin’in Afganistan kaynaklı güvenlik kaygılarının temelini oluşturan Doğu Türkistan İslami Hareketi dâhil çok sayıda radikal grubun, Afganistan’da DEAŞ ile iş birliği yaparak operasyon kapasitelerini artırdığı yönünde raporlar yayımlanmaya devam ediyor. Bütün bu potansiyel güvenlik tehditleri, Afganistan’da yapılacak yatırımlar konusunda Pekin’i temkinli olmaya zorluyor.

İran

Afganistan’ın son 20 yıldır içinde bulunduğu sefalet ve istikrarsızlıktan ABD’yi sorumlu tutan İran, Taliban’ın Afganistan’da hâkimiyeti devralmasını memnuniyetle karşılayan ülkelerden biriydi. Tahran’ın stratejisi, Afganistan’da ortaya çıkan yeni realiteye hızlıca uyum sağlayıp ülkenin yeni yöneticileriyle iş birliği yaparak çıkarlarını korumak ve genişletmekti. Bu strateji doğrultusunda Kabil ile diplomatik temaslarını yoğunlaştıran Tahran, Şubat 2023’te iyi niyet göstergesi olarak Afganistan’ın İran’daki diplomatik temsilciliklerini Taliban’a devretti. Ancak gelinen noktada İran, Taliban yönetimindeki Afganistan’dan kaynaklı bir dizi zorlukla mücadele ediyor. Bunların başında, zaman zaman sınır çatışmalarına da sebebiyet veren sınır ötesi su kaynakları konusundaki anlaşmazlıklar geliyor. Üstelik Tahran, ABD’nin Afganistan’da olduğu döneme göre Kabil üzerinde çok daha sınırlı bir nüfuza sahipken bu zorluklarla yüzleşmek zorunda. Aslında iki ülkenin sınıraşan su kaynakları konusundaki anlaşmazlıklarının geçmişi uzun yıllara dayanıyor. Ancak Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden sonra, bu konu ikili ilişkilere yön veren önemli bir etken oldu. Bunda bölgede yaşanan kuraklık kadar Taliban yönetiminin Tahran’ın baskılarına boyun eğmemesi, hatta suyu Tahran’a karşı önemli bir siyasi baskı aracı olarak kullanabileceğinin farkına varmasının payı büyüktür.

İranlı yetkililer, Taliban yönetimini iki ülke arasındaki sınıraşan su kaynaklarının paylaşımını karara bağlayan tek anlaşma olan 1973 Hirmend [Nehri] Anlaşması’nı ihlal etmekle suçluyor. Taliban ise bölgedeki şiddetli kuraklıkları gerekçe göstererek İran’a verilen su miktarını azaltma hakkı olduğunu ileri sürüyor. Son iki yılda, iki ülke uzmanları arasında yürütülen görüşmelerden şu ana kadar sonuç alınmazken su anlaşmazlığı Kabil ile Tahran arasında tırmanma riski yüksek bir çatışma alanı olmaya devam ediyor. Taliban’ın hâkimiyeti ele geçirmesinden bu yana meydana gelen 10’dan fazla sınır çatışmasının sonuncusu Mayıs 2023’te yaşandı. Her iki taraftan en az üç sınır muhafızının öldüğü ve çok sayıda askerin yaralandığı çatışma sonrası, tarafların sınır bölgesine ağır silahlarla donatılan askerî birlikler sevk ettikleri görüldü.

Bölgede meydana gelen şiddetli kuraklıklar nedeniyle su sorunu, İran açısından acil olarak çözülmesi gereken bir soruna dönüşmüş durumda. Hatta ikili ilişkilerin geleceğinin, tarafların su konusunda uzlaşı sağlayıp sağlayamamalarına bağlı olduğu kolaylıkla iddia edilebilir. Fakat su konusundaki anlaşmazlığın, siyasi bir tutum olmaktan ziyade daha çok yapısal nedenlerden kaynaklandığı göz önüne alındığında her iki tarafı da tatmin edecek köklü ve uzun vadeli bir çözüm pek mümkün görünmüyor.

Su konusu, iki ülke arasındaki tek anlaşmazlık noktası değil. Son aylarda Taliban yetkililerinin Amerikalılarla sıklaşan görüşmeleri de Tahran tarafından şüpheyle izleniyor. Taliban yetkilileriyle Amerikalılar arasında Doha’da gerçekleşen görüşmelerde, Washington’ın Kabil’den İran’ı sıkıştırması karşılığında, bloke hâlinde olan paraların serbest bırakılması dâhil, belirli konularda tavizler vermeyi önerdiği iddia ediliyor. Doğru olup olmaması bir kenara, bu türden iddialar taraflar arasındaki güven sorununun aşılamadığını gösteriyor.

Rusya

Rusya, her ne kadar ABD ve NATO’nun çekilmesiyle bölgesel hegemonik hedefleri doğrultusunda Afganistan’daki stratejik varlığını artıracağı öngörülen ülkelerden biri olsa da son iki senede Moskova-Kabil ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izledi. Rusya, Taliban iktidara gelmeden yıllar önce “Moskova Formatı” inisiyatifiyle bu grupla tesis ettiği diplomatik ilişkilerini, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden sonra da artırarak sürdürdü. Yönetimi ele geçirmesinden sonra Taliban yetkililerini Moskova’da ağırlayan ilk ülkelerden biri olan Rusya, aynı zamanda Afganistan’ın diplomatik temsilciliklerini bu gruba devreden ülkelerin de başında geliyor. Ancak ikili ilişkilerdeki bu olumlu seyir Rus yetkililerin Taliban’ın oluşturduğu hükümete yönelik kapsayıcı olmadığı yönündeki eleştirileri nedeniyle zaman zaman kesintiye uğradı.

Son gelişmeler, Kremlin’in görece bir sessizlik döneminin ardından Taliban’la ilişkilere yeniden ivme kazandırmak istediğini gösteriyor. Kapsayıcı hükûmet oluşturma taahhüdünü yerine getirmediği gerekçesiyle Taliban’ı bir önceki (Kasım 2022) Moskova Formatı’na davet etmeyen Kremlin, Eylül 2023’te düzenlenecek zirve için çoktan davetiye yolladı.

Rusya’nın Taliban yönetimindeki Afganistan’a yönelik yaklaşımını şekillendiren faktörler arasında, Kremlin’in güvenlik endişeleri başı çekiyor. Moskova; DEAŞ, el-Kaide ve benzeri terör örgütlerinin, Rusya’nın nüfuz alanı olarak gördüğü Orta Asya ülkeleri ile Rusya’ya yönelik güvenlik riski oluşturmasından endişe ediyor. Dahası Ruslar, ABD’nin Afganistan’da kümelenmiş olan radikal unsurlar aracılığıyla Orta Asya ve dolayısıyla da Rusya’yı istikrarsızlaştırmak istediğine dair bir şüphe taşıyor. Sputnik’in gündeme getirdiği bir iddiaya göre 17 ve 19 Temmuz’da Kabil’de Taliban yetkilileriyle görüşen ABD, Birleşik Krallık ve Pakistan istihbaratı “Rusya’yı daha fazla sıkıştırmak için Orta Asya sınırlarında yabancı savaşçılardan oluşan bir ‘güney cephesi’ oluşturulması konusunu” görüştü. Ruslar, bu iddiaların gündeme geldiği sıralarda, Kremlin tarafından terör örgütü olarak görülen binlerce TTP (Tahrik-i Taliban-ı Pakistan) savaşçısının, Taliban’ın onayıyla Afganistan’ın kuzey bölgelerine yerleştirilmesini bu planın bir parçası olarak görüyor.

Son iki yıldır Taliban’la yakın iş birliği yapılmasına rağmen Moskova’nın Afganistan kaynaklı güvenlik endişeleri azalmış değil. Kremlin, Afganistan’ı Rusya’nın güvenlik çemberindeki ülkelere yönelik potansiyel bir istikrarsızlık kaynağı olarak görüyor ve bu doğrultuda pragmatik ve ölçülü bir yaklaşım benimsiyor. Öyle görünüyor ki Rus yetkililerin Afganistan’la iş birliğini her alanda derinleştirme yönündeki beyanatlarına rağmen güvenlik meselesi, yakın gelecekte Moskova’nın Taliban’a yönelik yaklaşımının sınırlarını çizmeye devam edecek.