Bir Dış Mihrak Olarak Türkiye

Bir Dış Mihrak Olarak Türkiye
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Azerbaycan’ın ikinci Karabağ zaferi sonrası Güney Kafkasya’da önceki statükonun bozularak oluşturduğu yeni dengeler, Zengezur Koridoru’nun açılmasına yönelik atılan adımlar ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği başarılı operasyonlar gibi konular; İran’ı oldukça rahatsız etmekte ve söz konusu rahatsızlık İranlı yazarlar, akademisyenler ve analistler tarafından çeşitli seviyelerde bir süredir açıkça dile getirilmektedir. Özellikle basın yayın organları ve nispeten daha düşük kademeli bürokratlar tarafından daha sert biçimde dile getirilen bu rahatsızlıklar, Mehsa Emini’nin ahlak polisi olarak da bilinen İrşat Devriyeleri tarafından darp edilmesi ve sonrasında fenalaşarak ölmesiyle patlak veren olaylarla tekrar yükselmeye başlamıştır. Öyle ki bu iddialar, toplumsal olayları Zengezur Koridoru’nun açılması için Türkiye’nin tertip ettiğine kadar ileri gitmiştir. 

Azerbaycan ile Türkiye’nin ittifak ilişkileri ve Azerbaycan’ın, işgal edilmiş topraklarını bir buçuk aylık bir zaman diliminde kurtarması, İran için sürpriz olmuştur. Sürecin başından beri karışık mesajlar veren İranlı yetkililer özellikle son aylarda Ermenistan’dan yana ağırlık vermeye başlamış ve açıkça desteklerini ilan etmiştir. Türkiye’nin Azerbaycan politikalarını Güney Kafkasya’da elini güçlendirmek için “sinsice” yürüttüğü bir siyaset olarak yorumlamaya başlayan analizler çıkmaya başlamıştır. Öyle ki geçmişte İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi basın sözcülüğü, Afganistan ve İtalya’da büyükelçilik gibi görevlerde bulunan ve nükleer müzakereleri yürüten heyet içerisinde de görev almış Ebu’l-Fazl Zührevend’in ortaya çıkan ses kaydı oldukça ilginçtir. İlgili kayıtta Zührevend; İran’ın Karabağ Savaşı’nda hatalı davrandığını, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının İran’ın aleyhine olduğunu belirtmektedir. Ayrıca açıkça Nahçıvan ile Türkiye arasında olabilecek bir kara yolu tesisinin İran’ın zararına olacağını ve Türkiye’ye yönelik baskı araçlarını yitirmeleri anlamına geldiğini söylemiştir. Ek olarak kayıt boyunca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Türkiye’ye ve Azerbaycan’a yönelik hakaretamiz sözler bulunmaktadır. Ses kaydının yayılmasının ardından Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev’in yan yana yürüdüğü bir fotoğrafı arka fon yaparak verdiği başka bir röportajda Zührevend; sözlerini yalanlamamış, sadece farklı bir ortamda söylenmiş sözler olduğunu belirterek konuyu geçiştirmiştir.

Türkiye’nin İsrail’le yakınlaşma sürecine girmiş olması, Azerbaycan-İsrail arasındaki müttefiklik ilişkisi, Türkiye’nin gerek Suriye’de gerek Güney Kafkasya’da elini günden güne güçlendiriyor oluşu; İran’daki rahatsızlığın temel sebeplerindendir. Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile ilintili sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlar, diplomatik dilden oldukça uzak ve sert bir tonda ilerlemektedir. Ermenistan-İran sınırı “kırmızı çizgi” olarak nitelendirilmiş ve bu çizginin geçilmemesi konusunda çeşitli paylaşımlar yapılmıştır. Öyle ki bazı analizlerde “Bakü’nün İran’ın Kırmızı Çizgisiyle Tehlikeli Oyunu” başlıkları atılmış ve açıkça “Türkiye ile siyonist rejimin, Türkiye’den Çin’e kadar Türk dünyasıyla bağ kurması için Ermenistan-İran arasındaki sınırı yıkması gerekir.” yorumu yapılmıştır. Siyonistlerin Pantürkizm’i desteklediği vurgusu ve Türkiye’nin bununla ilişkilendirilmesi, bu noktada önemlidir. Keza Zührevend sızan ses kaydında da “Türkler siyonist düşünceye sahiptir.” yorumunu yapmıştır. Ek olarak Zengezur Koridoru, İran’da çeşitli çevreler tarafından “Turan Koridoru”, “NATO Koridoru” gibi tanımlanmasının yanında “Siyonist Koridor” olarak da adlandırılmaktadır.

Emini Protestoları ve Türkiye’nin Konuyla İlişkilendirilmesi

Emini’nin ölümü sonrası patlak veren gösteriler süreç içerisinde İran’ın algısında “bölücü” bir nitelik kazanmış ve İran kamuoyu içinde Türkiye’ye yönelik tehdit algıları da yükselmeye başlamıştır. Her ne kadar KOMELA, PJAK gibi bölücü Kürt örgütler bizzat İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi tarafından hedef gösterilmiş olsa da “Pantürkizm” meselesi de İran tarafından göz ardı edilmemektedir. Tahran Üniversitesinden siyaset bilimci Hamid Ahmedi yaptığı bir analizde; Azerbaycan’ı, Osmanlı elitleriyle Kafkas elitlerinin bir projesi olarak tanımlamaktadır ve süreci Türk Devletleri Teşkilatının kuruluşuna kadar getirmektedir. Dolayısıyla burada gelişecek her türlü “Pantürkist” hareket, Türkiye’yle ilişkilendirmeye açık durumdadır. Güney Kafkasya’daki gelişmelerle beraber yükselen tehdit algısı da bu perspektife eklendiğinde söz konusu mesele hiç olmadığı kadar istismara açık bir hâle gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde bir grup İran Türkü tarafından kurulduğu deklare edilen Güney Azerbaycan Millî Meclisi ve bunun Ankara’da teşkil edilmiş olması, İran’da özellikle muhafazakâr çevrelerin tepkisine sebep olmuştur. Örneğin muhafazakâr cenaha yakınlığıyla bilinen MASAF Enstitüsü Başkanı Ali Ekber Raifipur, geçtiğimiz günlerde İran devlet televizyonunda yaptığı yorumlarda Güney Azerbaycan Millî Meclisi meselesine değinmiş, İran’da gerçekleşen toplumsal olaylarda açıkça Türkiye’yi hedef göstermiş ve gerçekleşen birçok olayı Türkiye ile ilişkilendirerek bunların arkasında Batılı ülkeler kadar Türkiye’nin de olduğunu söylemiştir. Türkiye’deki sanatçıların ve bazı STK’lerin olaylara destek vermesi de yine İran’da gündem olmuş ve Türkiye’nin hedef tahtasına konmasının sebeplerinden biri olmuştur. Bu konu söylemsel meselelerden öte sahada da çeşitli iddiaların gündeme gelmesiyle başka bir boyuta ulaşmıştır. Şöyle ki IRIB’ın yayımladığı ve Tebriz’de çekildiği anlaşılan bir görüntüde, Türk bayrağının bir suç aleti gibi yere serildiği ve sergilendiği görülmüştür. Keza çıkan haberlere göre ordu içerisinden bir grup subay, Türkçülük yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınmıştır. 2. Karabağ Savaşı’nın gerçekleştiği esnada ordu içerisinden bazı askerlerin bozkurt işaretiyle “tarafımız belli” mesajıyla Azerbaycan’a destek verdiği fotoğraflar da bu noktada anımsanmalıdır. Son olarak 16 yaşındaki Atilla Arfai’nin 21 Eylül’de gözaltına alındığı ve telefonunda Türkçe yazılar ile Atatürk fotoğrafı bulundurduğu için ağır işkenceler gördüğü iddiası gündeme gelmiştir.

DMO’ya yakın bir Telegram kanalından ise Türkiye; İran’ın kuzeybatı illerindeki gençleri küstahça kışkırtmakla, İranlı teröristleri ülkesinde barındırarak destek vermekle suçlanmış ve İranlıların Türkiye’ye gitmeyerek bir çeşit ambargo koyması gerektiği, Türkiye’nin İran’a yönelik terörü İranlılardan elde ettiği parayla finanse ettiğine yönelik ithamlarda bulunulmuştur. Gönderinin sonunda ise “İran halkı, Türkiye'ye her yolculuğundan önce burada yaptığı her bir liralık alışverişinin, her gece İran'ın yok oluşunu arzulayarak yastığa başını koyan teröristlerin bütçesine katkı sağlamak anlamına geldiğini düşünürse iyi olur.” denmektedir.

Sonuç

İran, Devrim’den bu yana kimlik açısından Türkiye’yi “öteki” olarak konumlandırmakta ve yıllardır Türkiye’nin, Batı ülkeleri ve İsrail’le olan ilişkileri üzerinden inişli çıkışlı olsa da rahatsızlığını dile getirmektedir. Dolayısıyla Türkiye karşıtı söylemler, İran kamuoyu için yeni bir durum değildir. 2. Karabağ Savaşı sonrası değişen dengelerle birlikte bu rahatsızlığın kademeli olarak yükselmeye başladığı ve boyut değiştirdiği görülmektedir. Ancak yine de İran tarafında Türkiye’ye karşı açıkça bir cephe alma söz konusu değildir. Türkiye aleyhine çıkan yorumlar ve analizler doğrudan devletin zirvesinden değil; daha düşük kademelerden gelmektedir. Bu söylemsel düzeyde ilerleyen tavrın, gelecekte değişme ihtimali olmasa da İranlı analistlerin yazılarında ve söylemlerinde Türkiye’yi; NATO, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın yanında İran’ı bölmek isteyen bir “dış mihrak” olarak konumlandırmaları dikkate alınması gereken bir husustur.