İran’daki Düşünce Kuruluşlarının Karabağ Çatışmalarına Bakışı

İran’daki Düşünce Kuruluşlarının Karabağ Çatışmalarına Bakışı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Karabağ çatışmaları İran’da siyaset, medya ve toplumun belli bir kısmında olduğu kadar düşünce kuruluşlarında da büyük yankı buldu. Çatışmaların başladığı ilk günlerde İran’ın resmî makamlarından taraflara acilen ateşkes ve sorunu müzakere yoluyla çözme çağrısı gelmişti. İran düşünce ve araştırma kuruluşlarında çıkan yazılar hükûmetin resmî açıklamalarını destekler mahiyette olmasının yanı sıra hükûmete bazı öneriler ve uyarılar da içermektedir. Bu kapsamda İran’ın önde gelen düşünce ve araştırma kuruluşlarında Karabağ çatışmalarına ilişkin çıkan yazı ve analizler genel olarak üç başlık altında toplanabilir: Bölgeye İran’ın ulusal güvenliğini tehdit eden “radikal grupların” taşındığı iddiası, İran’ın çıkarları göz önüne alınarak ülkenin kuzeybatı sınırında bir “tampon bölge” oluşturulması ve askerî varlığın güçlendirilmesi önerisi ile İran, Türkiye ve Rusya arasında Astana Süreci’ne benzer bir sürecin başlatılması önerisi.

Türkiye’nin “Radikal Grupları” Bölgeye Taşıdığı İddiası

Türkiye’nin, Ermenistan’ın Karabağ işgalini sona erdirmesi için Azerbaycan’a verdiği destek, İran düşünce ve araştırma kuruluşlarında çok farklı söylemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Muhsin Mustefevi, Orta Doğu Bilimsel Araştırma ve Stratejik İncelemeler Merkezi sitesinde yayımlanan “Karabağ ve Kafkasya’nın Suriye Olma Olasılığı” başlıklı yazısında, daha önceki çatışmalardan farklı olarak Türkiye’nin, Azerbaycan’a verdiği diplomatik desteğin yanı sıra lojistik ve askerî destek sağlamış olmasının bölgedeki güç dengesini Azerbaycan lehine değiştirdiğini belirtmiştir. Ancak bölge için daha büyük tehlikenin, sayıları tahminen 500 ila 4.000 arasında olan “Suriyeli milislerin”, Azerbaycan safında savaşa girmesi olduğunu iddia etmiştir. Diğer taraftan Fars Körfezi Araştırma Merkezinin “Karabağ Krizi” başlığıyla yayımladığı yazıda “Uluslararası güvenilir raporlara göre Suriye’den önemli sayıda terörist grup üyesi Türkiye tarafından Bakü hükûmeti lehine savaşması için Karabağ cephesine gönderildi.” ifadeleri kullanılmış ancak “uluslararası güvenilir” raporların hangi kurum ve kuruluşa ait olduğu belirtilmemiştir. Yazıda, bu krizi Türk hükûmetinin körüklediği belirtilerek Türkiye’nin kendisine yeni çıkar alanları yaratmak için Kafkasya’daki etki alanını genişletmeye çalıştığı ve ana hedefinin İran sınırları boyunca Hazar Denizi’ne ulaşmak için bir kara yolu oluşturmak olduğu iddia edilmiştir.

Mecid Kerimi’nin Kafkasya Araştırma Merkezinde yayımladığı “Karabağ: Yıpratma Savaşına Döner mi?” başlıklı yazısında “Ankara-Bakü hava trafiği ile askerî ve tekfirci milis güç transferleri, çatışmaların sonlandırılma niyetinin olmadığını göstermektedir.” ve “Türkiye, elinden gelirse bu savaşı yıpratma savaşına dönüştürerek Bakü’yü kendi politikasına daha bağımlı hâle getirmeye çalışacaktır. Savaşın yıpratma savaşına dönmesi, Aliyev’in elini Türkiye’ye ve İsrail’e her zamankinden daha fazla uzatmasına neden olacaktır.” ifadeleri yer almaktadır. Yazıda genel anlamda Türkiye’nin, Doğu Akdeniz eksenindeki baskıyı azaltmak için sorunlarını bu eksenden Güney Kafkasya’ya taşıdığı iddia edilmektedir. Bu olayın arkasındaki gücün ABD ile İsrail olduğu ancak Türkiye’nin “Neo-Osmanlı” politikasını araç olarak kullandığı ifade edilmektedir.

Uluslararası Barış Çalışmaları Merkezinin Aziz Ariyenfar ile yaptığı söyleşide Türkiye’ye karşı ciddi suçlamalar yer almaktadır. Ariyenfar, Türklerin Ermenileri tarih boyunca öldürdüğünü ve hatta Osmanlı Dönemi’nde soykırım yaptığını iddia etmektedir. Ariyenfar söyleşisinde, Türkiye’nin revizyonist politikasında “Pantürkist” bir amaç güdülmekte olup Türk dilli ülkelerin Türk bayrağı altında birleşmesinin amaçlandığını ve bu hareketin “20 milyon” Türk kökenli vatandaşı olan İran için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtmiştir.

Veli Kozeger Kaliji’nin İran ve Avrasya Araştırmalar Enstitüsünde yayımlanan “Azerbaycan Cumhuriyeti’ne Eşi Görülmemiş Siyasi ve Askerî Destekte Türkiye’nin Yeni Sebepleri ve Motivasyonları” başlıklı yazısına göre Türkiye’nin iç politikasındaki gelişmelerle Orta Doğu, Kafkasya ve Akdeniz bölgesindeki durumlar dikkate alındığında Ankara’nın Azerbaycan’a verdiği bu kapsamlı destek birkaç gerekçeyle ifade edilebilir: 1) Türkiye’deki milliyetçi duyguların güçlenmesi, 2) Suriye ve Libya’dan sonra Rusya’ya karşı Kafkasya’da üçüncü bir cephe açılması, 3) Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen petrol ve doğal gaz boru hatları ve demir yollarının geçiş güvenliğinin sağlanması, 4) Savaşın Türkiye sınırında olan Nahçıvan’a sıçramasının önlenmesi, 5) Kafkasya’daki gerilimin Doğu Akdeniz ile dengelenmesi. Yazıda Türkiye’nin, Azerbaycan’ı Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a karşı bir denge unsuru olarak gördüğü de iddia edilmiştir.

İran Hükûmetine Öneriler

Fars Körfezi Araştırma Merkezinde yayımlanan “Karabağ Krizi” başlıklı yazıda, Türkiye’nin Karabağ’a Suriyeli milisleri gönderdiği iddia edilerek bu olayın İran’ın kuzeybatı sınırlarındaki çıkarları için kırmızı alarm olarak kabul edilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. Yazıda, “Ülkenin kuzeybatı sınırları boyunca cihatçı terör hareketlerinin aktif varlığı ve Suriye krizinde İran ve Türkiye’nin güçlü çıkar çatışmasına sahip olduğu göz önüne alındığında bu durum İran’ın ulusal güvenliğine karşı açık bir tehdittir.” denilmektedir. Buna karşılık İran’ın tüm çıkarları göz önüne alınarak ülkenin kuzeybatı sınırında bir “tampon bölge” oluşturulmasının ve askerî varlığının güçlendirmesinin zaruri olduğu ve böylece hem İran sınırını güvence altına alınması hem de ilgili taraflara bölgedeki gelişmelerin İran için çok hassas olduğunun gösterilmesi gerektiği önerisinde bulunulmuştur.

Esedullah Etheri’nin Orta Doğu Bilimsel Araştırma ve Stratejik İncelemeler Merkezinde yayımlanan “Karabağ; İran’ın Barışçıl Eylemleri ve Tutumları” başlıklı yazısında, İran’ın ulusal çıkarlara dikkat etmeye devam etmesi ve barışsever bir rol üstlenerek tarafları savaşı sona erdirmeye ve siyasi müzakereleri başlatmaya davet etmesi önerilmiştir. Türkiye dâhil üçüncü tarafların ve bölge dışındaki ülkelerin uyarılması gerektiği belirtilerek siyasi diyalog ve toprak bütünlüğüne saygının, kalıcı barışa katkıda bulunduğunun altı çizilmiştir. Yazıda Türkiye kastedilerek “Bazı ülkelerin İran’la Ermenistan arasındaki irtibatı arazi değişim planıyla kesmek istediği” belirtilmiş, “İran bu duruma izin vermemeli.” denilmiştir.

Emin Sadıki Bekiyani ve Muhammed Pedin’in kaleme aldığı “Karabağ Krizi” başlıklı analizde de Karabağ krizinin bölge ve İran için oluşturabileceği tehditler sıralanmıştır. Yazarlara göre bu tehditler başlıca; NATO’nun etkisini artırması, bölgede etnik çatışmanın alevlenmesi ve radikal grupların yuvalanması, İran’a mülteci akını, İran Türklerinin milliyetçi duygularının uyanması, İsrail’in ittifak stratejisini İran’ın sınır bölgelerine taşıması ve İran’ın ekonomik çıkarlarını ve güvenliğini tehdit etmesi olarak sıralamıştır. Yazıda İran millî güvenliğinin göz önünde bulundurularak tehditlerin büyümeden bertaraf edilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.

3+2 Mekanizması Önerisi

Veli Kozeger Kaliji’nin “Ateşkesi Barışa Dönüştürmede Otuz Yıllık Başarısızlık ...” başlıklı yazısında, ikili veya çok taraflı müzakerelerin farklı modelleri taraflar arasında ateşkese yol açsa da Karabağ ihtilafında barışı sağlayamadığını vurgulamıştır. Taraflar arasındaki Karabağ sorununun askerî, siyasi ve hukuki karmaşıklığına ek olarak İran ve Türkiye’nin, barış sürecinde kenara itilmesinin, otuz yıldır barışa ulaşılamamasının nedenlerinden biri olduğu ifade edilmiştir. Yazara göre Kafkasya bölgesinin kara komşusu olan Rusya, İran ve Türkiye’nin, coğrafi yakınlığa ek olarak Güney Kafkasya bölgesindeki üç cumhuriyetle tarihî, kültürel ve dilsel bağları vardır. Dolayısıyla Karabağ barış sürecine İran, Türkiye ve Rusya’nın dâhil olma sebepleri, Suriye krizini çözmek için bu üç ülkenin Astana Süreci’ne katılım sebeplerinden çok daha güçlüdür. Bu nedenle Karabağ ihtilafında ateşkesi barışa ulaştırmada yaşanan otuz yıllık başarısızlığa bakıldığında 3+2 mekanizmasının (İran, Türkiye ve Rusya ile Ermenistan ve Azerbaycan) oluşumu daha ciddi düşünülebilir. Yazıda, Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destek ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin kopuk olması nedeniyle böyle bir mekanizmanın oluşturulmasının imkânsız olacağı yorumlarının yersiz olduğu belirtilerek Karabağ ihtilafından çok daha yoğun ve geniş kapsamlı olan Astana Süreci’nin oluşumundan önceki Suriye İç Savaşı’nda Türkiye’nin İran ve Rusya ile bariz görüş farklılıklarının hatırlatılması gerektiği ifade edilmiştir. Astana Süreci’nin Suriye’deki tüm farklılıklara rağmen çatışmaları ve krizleri yönetmek için bölgesel bir mekanizmanın yönetilebileceğini gösterdiğini ve bu nedenle böyle bir deneyimin Kafkasya bölgesinde uygulanabilirliğinin daha fazla olduğu belirtilmiş ve Rusya, İran ve Türkiye’nin bir araya gelerek bu mekanizmayı oluşturması önerisinde bulunulmuştur.

Değerlendirme

Güney Kafkasya ülkelerinin dış politika yaklaşım ve stratejilerine bakıldığında Türkiye bu bölgeyle İran’dan daha fazla etkileşim içindedir ve ayrıca İran’ın bölgedeki çatışma alanları Türkiye’nin bölgedeki çatışma alanlarından daha fazladır. İran-Ermenistan ilişkilerinin boyutu Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye arasındaki petrol boru hatları, demir yolu, ticaret vb. anlaşmalarının yanında oldukça sönük kalmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin Azerbaycan ve Gürcistan’daki kültürel varlığı ve etkisi İran’ınkiyle kıyas kabul etmez. Türkiye askerî alanda Azerbaycan ile her düzeyde özellikle de Azerbaycanlı subayların eğitimi konusunda iş birliği yapmaktadır ancak İran’ın Azerbaycan ile askerî iş birliği yok denecek kadar azdır. Bu bağlamda Kafkasya’da İran, Türkiye’nin giderek artan gücünü engelleyebilecek yumuşak ve sert güç enstrümanlarına sahip değildir. Bu durum İran’ın ve İran’daki düşünce ve araştırma kuruluşlarının, Türkiye’yi bölgede sürükleyici ülke olma yolunda bir tehdit olarak algılamasına yol açmaktadır.