Rusya ile İsrail’in ‘İran’ Pazarlığı
Mart 2017’de Moskova’ya iki önemli üst düzey ziyaret gerçekleşti. İlki 9 Mart’ta (2017) İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu'nun, ikincisi ise 27-29 Mart tarihleri arasında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin gerçekleştirdiği resmi ziyaretti. Birbirine karşı düşmanca politikalar izleyen iki bölge ülkesi İsrail ile İran’ın Moskova ziyaretlerinin ana hedefi Rusya’yla yapacakları pazarlık sonucunda Rusya’yı bazı şeylere ikna etmekti.
Netanyahu-Putin görüşmesinde yapılan pazarlığın ne olduğuna dair kesin bir bilginin olmamasına karşın, görüşmelerle ilgili İsrail Başbakanı bazı ipuçları verdi. Netanyahu, Putin’le görüşmesinde İran’ın ve İran’a bağlı ‘Hizbullah’ın İsrail-Suriye sınırı yakınlarında stratejik olarak konuşlanma çabalarının İsrail tarafından kabul edilemez olduğunu açıkça ifade ettiğini belirtti. İsrail’e göre İran, Suriye iç savaşı boyunca Şam yönetimine verdiği destek karşılığında, İsrail’in işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri yakınlarında askeri üs, Suriye’nin Akdeniz kıyısında da deniz üssü elde etmeyi planlamaktadır.
Donald Trump’ın İran karşıtlığından ve kendisine verdiği destekten cesaret alan İsrail, Rusya’dan İran’la olan ilişkilerini azaltmasını, İran’a baskı yaparak Suriye’deki stratejik hedeflerinden vazgeçirmesini istemektedir. Bunun karşılığında ise, Rusya’yla ilişkilerini daha da geliştirmeyi, Filistin-İsrail sorununun ve işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri meselesinin çözümünde Rusya’nın aktif rol üstlenmesini kabul ettiği belirtilmektedir.
İsrail açısından İran’ın bölgede zayıflaması, Hizbullah’ın da zayıflaması anlamına geliyor. İsrail bu durumu ayrıca İran’la yoğun ilişkiler içerisinde olan HAMAS’ın kaynağının kesilmesi olarak da görmektedir. İran’ın Suriye’de kalıcı olarak yerleşmesi doğal olarak Hizbullah’ın da İsrail sınırında güçlenmesi ve bölgedeki güç dengesini İsrail aleyhine değiştirerek İsrail’in güvenliğini tehdit etmesi anlamına gelmektedir. İsrail, sınırına yerleşen İran ve Hizbullah’ın kendisine karşı daha kolay saldırılar düzenleyebileceğini düşünmektedir.
İran’ın 2002’den beri geliştirmeye çalıştığı 300 kilometre menzilli Fatih-110 balistik füzelerini 4-5 Mart 2017’de denemesi hem ABD hem de İsrail tarafından endişeyle karşılanmıştır. İsrail’e göre “Hizbullah”ın elinde bulunan 100 ila 120 bine yakın füze arasında Sovyet yapımı “Scud-D” füzeleri olduğu gibi İran yapımı Fatih-110 füzeleri de var. İsrail’in diğer bir endişesi ise Rusya’nın Şam’a sağladığı gemi-savar “Yahont” füzelerinin de Hizbullah’ın eline geçme olasılığıdır.
Suriye’de ve Orta Doğu’nun tamamında ABD’nin etkisinin azalması, Rusya’nın savaşa dâhil olarak Suriye’de etkisini artırması, İsrail’in daha önce elinde bulundurduğu hareket alanını ve sınır ötesine kapsamlı operasyonlar düzenleyebilme olanağını sınırlamıştır. Rusya Suriye’deki Hmeymim hava üssüne ve Akdeniz kıyısındaki Tartus deniz üssüne (daha önce lojistik destek üssüydü) kalıcı bir şekilde yerleşmiş, Suriye kıyılarında üzerinde 50 savaş uçağının bulunduğu “Amiral Kuznetsov” uçak gemisini konuşlandırmış, söz konusu üslere ve Suriye kıyılarında bulunan savaş gemilerine S-300 ve S-400 hava savunma sistemlerini yerleştirmiş, denizaltıları ve radar sistemleriyle İsrail savaş uçaklarının her uçuşuşunu tespit edilir hale getirmiştir. Ayrıca Rusya’nın bölgeye gelmesiyle Suriye’de Rus yapımı silahların sayısı da artmıştır.
İsrail’in yanı başında bu şekilde güçlenen Rusya ile birlikte bir de İran’ın stratejik olarak Suriye’ye yerleşme çabaları İsrail’in tehdit algısını daha da artırmaktadır. Suriye’de terörle mücadele konusunda Rusya’yla uzlaşabilen İsrail, İran’la yapılacak böyle bir uzlaşmayı kabul etmeyecektir. İsrail’in, Rusya üzerinden İran’ı sınırlama yönündeki çabaları ve bu yönde Putin’le yaptığı pazarlık sonuçsuz kalmıştır. Suriye’deki gelişmelere müdahil olmak için askeri kuvvet kullanmaya karar veren İsrail, 17 Mart’ta (2017) uzun zamandan sonra ilk defa Suriye’nin iç bölgelerine hava operasyonu düzenleyerek Lübnan Hizbullah’ı için planlanan silah sevkiyatını engelleme gerekçesiyle Palmira yakınlarındaki bazı noktaları vurmuştur. Buna karşı Suriye hükümet güçleri İsrail savaş uçaklarının Suriye’ye ait askeri noktaları vurduğunu iddia ederek füzelerle karşılık vermiş, İsrail’e ait bir savaş uçağını düşürdüğünü açıklamıştır. İsrail bu iddiayı reddetmiştir. İsrail’in hava saldırılarının Rus birliklerinin bulunduğu bölgede gerçekleşmiş olması nedeniyle İsrail’e endişelerini dile getirmek adına İsrail’in Moskova Büyükelçisi Rusya Dışişleri Bakanlığına çağrılmıştır.
2015’te Rusya-İsrail arasında Suriye’de koordineli hareket etme konusunda sağlanan uzlaşma çatırdamaya başlamıştır. Rusya İsrail’in Suriye’deki faaliyetlerinde sadece sınırı korumasını ne Şam rejimiyle ne de İran’la bir çatışmaya girmesini istemektedir. Ancak Moskova Suriye’deki askeri birliklerinin dışında kalan noktalarda İsrail’in saldırılarını önleyemeyeceği gibi, Hizbullah’ın silahlanmasını da önleyemez. Suriye’de az bedelle büyük kazanımlar elde eden Rusya, bu kazanımlarını korumak ve askeri başarısına gölge düşürmemek için Suriye’de kara operasyonlarına katılmama politikasını izlemektedir. Bunun için de Hizbullah ve İran’a ihtiyaç duymaktadır.
Esad rejiminin ayakta kalmasında olduğu gibi Suriye’deki terörle mücadele konusunda da İran’la ittifak içerisinde olan Rusya, İsrail’in beklentilerine göre değil, kendi küresel çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. İran’ın etkisindeki grupların Suriye’de nüfuzunu gereğinden fazla artırmasına sıcak bakmayan Rusya, İran’ın faaliyetlerini de sınırlayarak onu rahatsız etmekten de kaçınmaktadır. Rusya’nın desteğini sağlamak için İsrail’le rekabet içerisine giren İran da Moskova’ya İsrail’le kurulacak “durumsal ittifak” yerine kendisiyle uzun vadeli, on yıllar için geçerli olacak bir ortaklık ve iş birliği önermektedir. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Moskova ziyaretinde (28-29 Mart 2017) görüldüğü gibi İran Rusya’nın Suriye’deki hava operasyonlarını sonuna kadar desteklediğini ve bundan sonra da desteklemeye devam edeceğini açıklamıştır. Rusya ise İran’ı istikrarlı, güvenilir ve kilit uluslararası sorunların çözümünde Rusya’yla birlikte hareket eden stratejik bir ortak olarak görmektedir.
2015 yılından itibaren Suriye’deki hava operasyonları için Rus füzelerinin kendi hava sahasından fırlatılmasına ve Rus hava kuvvetlerinin faaliyetleri için askeri üslerinin transit ve sevkiyat amaçlı kullanılmasına izin veren İran, anayasasının yasaklamasına rağmen Ağustos 2016’da Hamedan’daki hava üssünden Rus savaş uçaklarının Suriye’deki operasyonlarına doğrudan katılmasına izin vermişti. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Ruhani’nin Moskova ziyareti öncesi Suriye’deki terörle mücadelede Rusya’nın İran üslerini “geçici olarak” tekrar kullanabileceğini, ancak buna son noktada ülkesinin karar vereceğini açıklamıştır.
2015 yılında Rusya ile İran arasında yapılan askeri iş birliği anlaşması, iki ülkenin çıkarları çerçevesinde bölgesel güvenliğin sağlanmasında ve terörle mücadelede iş birliğini öngörmekte, her iki ülkenin savunma potansiyellerinin artırılmasını ve karşılıklı limanların kullanılmasını ve Rusya’nın İran’a S-300 hava savunma sistemlerini vermesini de teyit etmektedir.
ABD ve İsrail’in itirazlarına rağmen Rusya’nın İran’a tekrar S-300 hava savunma sistemlerini sağlamaya başlaması, İran’ın dış saldırılara karşı daha korunaklı hale getirmektedir. Böylelikle Rusya İran’a sağladığı S-300 “şemsiyesiyle” İsrail başta olmak üzere diğer bölgesel güçler karşısında güç dengesini İran lehine değiştirmiştir.
İran’la nükleer alanda da güçlü bir iş birliğine sahip olan Rusya, İran’a karşı yaptırımların kaldırılmasıyla Orta Doğu’da önemli güçlerden biri olmaya aday olan İran’ı Rus yapımı silahlarla donatarak hem silah pazarını kontrol etmek hem de dış siyasetine etki etmek istemektedir.
Böylelikle, Rusya’nın İran’la yapacağı iş birliği sonucu elde edeceği kazanımlar İsrail’le yapacağı iş birliğinden çok daha fazladır. Rusya’nın Suriye’de olduğu gibi Orta Doğu’da izlediği politika İsrail’den ziyade İran’ın politikalarıyla daha çok örtüşmektedir. İsrail ABD’nin Orta Doğu politikasının en önemli ayağı ve vazgeçilmez müttefikiyken, İran ise Orta Doğu’da Rusya’yla birlikte ABD’nin etkisini kırmaya çalışan bir ülkedir. Dolayısıyla İsrail’e nazaran İran, Rusya’nın hem bölgesel hem de küresel politikalarını hayata geçirmesinde önemli rol oynayan bir ülke konumundadır. İsrail’le ilişkilerini üst düzeyde tutmaya devam etmek isteyen Rusya, ancak İran’la geliştireceği iş birliğinden de vazgeçmeyecektir.