Doha Toplantısı ve Afganistan’ın Geleceği

Doha Toplantısı ve Afganistan’ın Geleceği
Görsel @mof.gov.qa
Afganistan konusunda uluslararası toplumun kolektif bir tutum sergileyememesi Taliban yönetiminin elini güçlendirirken BM ve uluslararası toplumun Kabil’e yönelik yaptırım gücünü zayıflatıyor.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Katar’ın başkenti Doha, 18-19 Şubat tarihlerinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından organize edilen Afganistan konulu toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantıya; Afganistan meselesiyle ilgilenen 25 ülkenin özel temsilcisi, bazı uluslararası kurum ve kuruluşların yetkililerinin yanı sıra Afganistanlı kadın hakları ve sivil toplum temsilcileri katıldı. Taliban’ın Afganistan’da hâkimiyeti ele geçirmesinden bu yana ikincisi düzenlenen toplantının ana gündem maddeleri; Taliban yönetimindeki Afganistan’la iş birliği yollarının belirlenmesi, Afganistan’da insani krizin ortaya çıkmaması için uluslararası yardımların sürdürülmesi, Afganistan’daki mevcut yönetimle etkili bir şekilde çalışabilecek özel bir elçi atanması ile kadınların çalışma ve eğitim haklarının önündeki engellerin kaldırılması olarak açıklandı.

Toplantıya, hâlihazırda Afganistan’da Taliban yönetimine karşı silahlı mücadele veren Ulusal Direniş Cephesi temsilcilerinin de aralarında bulunduğu muhalif siyasi gruplar davet edilmedi. Taliban, toplantıya davet edilmiş olmasına rağmen bazı şartlarının yerine getirilmemesini gerekçe göstererek heyet göndermedi. Taliban yönetimi; kendilerinin Afganistan’ın tek temsilcisi olarak tanınması, yurt dışında bulunan Afganistanlı muhalif siyasi grupların ve sivil toplum temsilcilerinin toplantıya davet edilmemesi, Taliban heyetinin BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile yüz yüze görüşmesinin sağlanması gibi bir dizi talepte bulunmuştu.

Toplantının sonunda basın açıklaması yapan BM Genel Sekreteri Guterres, uluslararası toplumun Afganistan’la ilgili en önemli çıkmazlarının; Taliban yönetiminin tüm etnik grupların temsilcilerini içeren kapsayıcı bir hükûmet oluşturmaması, insan hakları özellikle de kadın hakları alanında verdiği sözleri yerine getirmemesi olduğunu vurguladı. Doha toplantısını yapıcı olarak nitelendiren Guterres, katılımcılar arasında Afganistan ve Taliban’la nasıl bir angajmana girilmesine ilişkin birçok temel konuda uzlaşı olduğunu belirtti. Fakat Guterres’in iyimser açıklamalarının aksine iki gün süren zirvenin sonunda; uluslararası toplumun, Taliban yönetimindeki Afganistan’la olası angajmanına ilişkin yol haritasının belirlenmesi konusunda somut bir karara varılamadı. Guterres’in söylediğinin aksine Afganistan’la ilgili temel meselelerde katılımcılar arasında uzlaşıdan ziyade fikir ayrılığı olduğu göze çarpıyor. Rusya ve Çin gibi BM Güvenlik Konseyinin etkili üyeleri, Afganistan konusunda BM inisiyatifinden ziyade Taliban’ın pozisyonunu destekleyen bir tutum sergiliyor. Örneğin Rusya, Taliban’ın talebini dikkate alarak Doha’da Afganistanlı sivil toplum temsilcileriyle yapılacak toplantıya katılmadı. Kabil’deki Rusya Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada, Afganistanlı kadın ve sivil toplum temsilcilerinin Doha toplantısına davet edilme süreçlerinin şeffaf olmadığı belirtilerek “Rus tarafının, Afgan hükûmetinin taleplerini dikkate alarak sözde aktivistlerle düzenlenen toplantıya katılmama kararı aldığı” ifade edildi.

Aynı şekilde Çin, Rusya ve İran; Güvenlik Konseyinin BM Genel Sekreteri’ni Afganistan’a özel bir elçi atamaya çağıran Aralık 2023’teki 2721 sayılı kararını gereksiz bularak Taliban yönetimiyle benzer bir tutum sergilemişti. Uluslararası siyasetteki kamplaşma, pek çok uluslararası meseleye olduğu gibi Afganistan meselesine de yansımış durumda. Afganistan konusunda BM ve ABD liderliğindeki Batılı ülkelerden oluşan kampa karşı Çin, Rusya ve İran’dan oluşan blok, birlikte hareket ediyor.

Afganistan’la ilgili fikir ayrılığı sadece ülkelerle sınırlı değil. BM’nin çeşitli kurumları, Afganistan’la ilgili meselelerde birbirinden farklı ve bazen de çelişkili tutum sergileyebiliyor. Örneğin BM Güvenlik Konseyi, konuya bloklar arası güç rekabeti açısından bakarken diğer bazı BM kurumları, sosyal boyutlara veya insan haklarına önem veriyor. BM yardım kuruluşları, Afganistan’da herhangi bir insani krizin ortaya çıkmaması için Taliban yönetimiyle daha kapsamlı bir angajmana sıcak bakarken Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri ise Kabil hükûmetine karşı daha katı bir tutum takınılması gerektiğini savunuyor. Ancak asıl önemli sorun, yukarıda da ifade edildiği üzere uluslararası toplumun Taliban yönetimindeki Afganistan’la nasıl bir angajmana girmesinin belirlenmesi konusunda ortaya çıkıyor. Başka bir ifadeyle Afganistan’ın yeniden uluslararası topluma entegre edilmesi konusunda herkes hemfikirken bunun nasıl yapılması konusunda ise bariz bir fikir ayrılığı olduğu görülüyor. BM ve ABD’nin liderliğindeki Batılı ülkeler; uluslararası toplumun, Taliban’a karşı koordinasyon içerisinde hareket ederek kolektif bir tutum takınması gerektiği görüşünde. Ancak aralarında Rusya, Çin, İran ve Pakistan gibi bölgesel aktörlerin bulunduğu çok sayıda ülke, Taliban yönetimini zımnen tanıma anlamına gelen düzeyde yoğun diplomatik ilişki tesis etmiş durumda. Sonuç olarak Afganistan konusunda, bölge ve bölge dışı ülkeler arasında derin bir güvensizlik göze çarpıyor. Afganistan’daki gelişmelere karşı hassas olan bölge ülkeleri, bölge dışı ülkelerin Afganistan’a müdahalelerinin niyet ve amaçları konusunda şüpheci yaklaşıyor. Hâl böyle olunca Afganistan meselesinde bir uluslararası görüş birliğine varmak oldukça zor görünüyor. Afganistan konusunda uluslararası toplumun kolektif bir tutum sergileyememesi Taliban yönetiminin elini güçlendirirken BM ve uluslararası toplumun Kabil’e yönelik yaptırım gücünü zayıflatıyor. Nitekim Taliban, Afganistan’da hâkimiyeti ele geçirmesinin üzerinden neredeyse üç yıl geçmesine rağmen tüm etnik unsurların temsilcilerini kapsayan bir hükûmet oluşturulması ile kadınların yeniden çalışma ve eğitim hayatına dönmesinin sağlanması konularındaki vaatlerini yerine getirmedi. BM ve uluslararası toplumun elinde, “tanıma” dışında Taliban yönetimini belli bir yönde adım atmaya zorlayacak etkili bir baskı aracı bulunmuyor. Öte yandan kademeli olarak her geçen gün bölge ve bölge dışı ülkelerle ilişkilerini normalleştiren Taliban liderliği için tanınma, şu aşamada önemli bir öncelik olarak görülmüyor. Uluslararası toplumun kendileriyle ilişkilerini normalleştirme kararlılığının bilincinde olan Taliban liderliği, tanınma sorununun zamanla çözüleceğini düşünüyor.

Taliban Afganistan’da Kalıcı mı?

İç ve dış dinamikler şimdilik Taliban yönetiminden yana görünüyor. İçeride Taliban yönetimine karşı silahlı mücadele veren gruplar, ciddi bir tehlike oluşturacak potansiyel ve güçten yoksun durumda. Taliban’ın hâkimiyeti ele geçirmesiyle yurt dışına kaçan eski rejimin yöneticileri oldukça dağınık bir görüntü çiziyor. Ayrıca Afganistan’la ilgili uluslararası zirvelere davet edilmemeleri, uluslararası toplumun bu gruplara yönelik bakışını yansıtıyor. En önemlisi de her zaman Afganistan’daki büyük değişimlerin ana katalizörü olan bölge ve bölge dışı aktörlerin, Afganistan’daki mevcut yönetime alternatif arayışı içerisinde olduklarına dair herhangi bir işaret bulunmuyor. 20 yıllık çetin ve maliyetli bir savaştan sonra Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan ABD, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşlarının etkileriyle mücadele etmekte. Ayrıca Washington’ın Afganistan’da yeniden ciddi bir angajmana gireceğine dair bir emare de bulunmuyor. Başta Çin, Rusya, İran, Hindistan ve Pakistan gibi potansiyel olarak Afganistan meselesinde etki yaratması beklenen ülkeler; yeni maceralara atılmaktan ziyade mevcut yönetimi, Afganistan’ın yeni realitesi olarak kabul etmiş durumda. Son üç yıldır Taliban’la aktif diplomatik ilişkilerini sürdüren bahsi geçen ülkeler, Kabil ile iş birliğini yoğunlaştırarak devam ettirmeye niyetli görünüyor. Dolayısıyla hem iç hem de dış dinamikler, Afganistan’da Taliban’ın hâkimiyeti devralmasıyla meydana gelen değişimin kalıcı olduğunu gösteriyor. Olağan koşullarda kısa ve orta vadede Afganistan’da, Taliban yönetimine alternatif bir oluşum görünmüyor.