İran ve Suudi Arabistan Arasındaki Güven Sorunu

İran ve Suudi Arabistan Arasındaki Güven Sorunu
İran-Suudi Arabistan uzlaşısı, bölge barışı için olumlu bir adımdır. Ancak iki ülke arasındaki bölgesel rekabetin ve güven sorununun geride bırakılması şu an için mümkün değildir.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Kıdemli Uzman Bilgehan Alagöz

7 yıllık diplomatik kesintinin ardından Çin’in katkılarıyla Nisan 2021’de başlayan görüşmeleri Mart 2023’te tamamlayan ve bir uzlaşı yakalayan İran ve Suudi Arabistan, bu sürecin bir devamı olarak karşılıklı büyükelçiliklerin açılması kararını aldı. Bu doğrultuda ilk olarak İran, 6 Haziran'da Riyad'daki büyükelçiliğini; ardından bir gün sonra Cidde'deki başkonsolosluğunu ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) misyonunu yeniden açtı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ise hem kapalı olan Tahran Büyükelçiliğini yeniden açmak hem de bir dizi görüşme yapmak üzere 17 Haziran’da Tahran’a gitti.

Suudi Bakan, önce İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile daha sonra ise İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüştü. Ziyaret öncesi Faysal bin Ferhan’ın Devrim Rehberi Ali Hamenei ile görüşüp görüşmeyeceği merak edilmişti. Zira kendisinden önce İran’a resmî ziyarette bulunan son Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal, yine krizli bir dönem sonrası 2006’da İran’a gitmiş ve Devrim Rehberi ile bir görüşme yapmıştı. Ne var ki Faysal bin Ferhan beklenildiği gibi Devrim Rehberi ile görüşmedi. Bu da ister istemez diplomatik çevrelerde iki ülke arasında hâlâ mesafeli bir ilişki olduğu izlenimini yarattı.

Ziyarette Öne Çıkanlar

İran-Suudi Arabistan uzlaşısı, Mart 2023’ten bu yana iddialı vaatler ve pozitif mesajlar eşliğinde seyir almaktadır. Ancak iki ülkenin sorunları tamamen arkada bırakmadığı, bu son ziyarette net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Zira daha ziyaretin başlangıcında diplomatik bir krizin eşiğinden dönüldü. Şöyle ki iki ülke dışişleri bakanlarının görüşme sonrasında bir basın toplantısı yapacakları duyuruldu. Çok sayıda basın mensubu da toplantı salonunda yerini aldı. Ne var ki son anda basın toplantısının yapılacağı salon değiştirildi. Daha sonra öğrenildi ki Faysal bin Ferhan’ın yardımcısı konuşmaların yapılacağı kürsünün arkasında Ocak 2020’de ABD tarafından öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin fotoğrafı olduğunu fark etti ve durumu Faysal bin Ferhan’a iletti. Bunun üzerine Suudi Dışişleri Bakanı bu fotoğrafın önünde konuşma yapmayı reddetti. Durumun diplomatik bir krize dönüşmesini istemeyen yetkililer, bunun üzerine yeni bir salonda basın toplantısı yapmaya karar verdi.

“Süleymani’nin fotoğrafı niçin Suudi Arabistanlı yetkililer için sorun oldu?” sorusu burada iki ülke arasındaki ilişkilerin 7 yıl önce krize dönüşme sebebini bize tekrar hatırlatmaktadır. Gerek Irak’ta gerek Yemen İç Savaşı’nda İran’ın vekil güçlerle kurduğu tüm ilişkiler, Süleymani Kudüs Gücü komutanı iken etkin hâle gelmiştir. Dolayısıyla yakın zamanda İran ve Suudi Arabistan arasında oluşan tüm husumetlerde Süleymani’nin ve onun temsil ettiği yapının izi vardır. Hâl böyle olunca Suudi Arabistanlı yetkililerin Süleymani’nin fotoğrafı önünde basın açıklaması yapmayı reddetmesi anlaşılır bir durumdur.

İran’ın, Süleymani’nin fotoğrafının Suudi Arabistan heyetinde rahatsızlık yaratacağını öngörmemiş olması mümkün değildir. Aksine semboller üzerinden hasımlarına mesaj vermeyi âdeta bir devlet geleneğine dönüştüren İran, Süleymani’nin fotoğrafı üzerinden Suudi Arabistan’a kendince bölgedeki gücünü ve direniş ekseni siyasetini hatırlatmıştır. Nitekim krize dönüşme potansiyeli olan fotoğraf hadisesinin özellikle sosyal medyada tartışılmaya başlanmasının akabinde İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, 18 Haziran akşamı sosyal medya hesabında Süleymani’nin fotoğrafını yayımladı ve şu mesajı paylaştı: “İslam ümmeti ile bölgenin mazlum ve bilinçli halkları arasındaki birlik ve kardeşlik çabası; aziz şehit, gönüllerin komutanı, siyonizm ve teröre karşı mücadelenin büyük şampiyonu Hacı Kasım Süleymani'nin uygulamak için 30 yıl sadık kaldığı planın aynısıydı. Belli ki bu planın düşmanları var. Ancak planın ciddi bir şekilde takip edilmesi önemlidir.”

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın bu ziyaret kapsamında yaptığı açıklamalarda, bölgenin kitle imha silahlarından arındırılmasını sağlamak için iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğinin önemini vurgulaması ve devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmamasının gerekliliğine dikkat çekmesi önemlidir. Hâlihazırda ABD ile ikincil diplomasi üzerinden bir anlaşma sürecinde olan İran’ın nükleer programından rahatsızlık duyan Suudi Arabistan, bu açıklama ile endişelerinin devam ettiğini net bir şekilde yansıtmıştır. ABD’den istediği güvenlik garantilerini alamayan Suudi Arabistan, İran’a olan güvensizliğini Çin’in ara buluculuğu üzerinden azaltmaya çalışsa da Faysal bin Ferhan’ın yaptığı bu açıklama, uzun vadede iki ülke arasındaki güven sorununun devam edeceğinin net bir göstergesidir.

Keza Faysal bin Ferhan’ın iç işlerine karışılmaması gerektiği vurgusu da önemlidir. 2016’da iki ülke arasındaki krizin çıkmasında Suudi Arabistan’da Şii din adamı Şeyh Nimr el-Nimr’in idam edilmesine istinaden İran’ın, Suudi Arabistan dâhil olmak üzere Basra Körfezi ülkelerindeki Şii grupları destekleyerek bölge hükûmetlerini zayıflatmaya çalışmakla suçlanması temel gerekçe olmuştur. Suudi Bakan’ın bu konuya ülke ismi vermeden dikkat çekmesi, İran’ın bulduğu ilk fırsatta benzer manipülasyonları yapmak için girişimlerde bulunacağına duyulan endişenin bir yansımasıdır.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın basın açıklamasında değindiği bir başka konu da deniz seyrüsefer güvenliği olmuştur. Son yıllarda Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri birçok defa İran’ı, bölgedeki ticari gemilere saldırmakla suçlamıştır. İlişkilerin belli bir seviyede devam etmesi ve yeni krizlerin olmaması adına bu eylemlerin tekrar etmemesi önemlidir.

Değerlendirme

İran ve Suudi Arabistan’ın 7 yıllık bir kesintinin ardından diplomatik ilişkileri yeniden başlatması, bölge barışı açısından olumlu bir adımdır. Fakat iki ülke arasındaki güven sorunu ve bölgesel liderlik yarışı hâlâ devam etmektedir. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın gerçekleştirdiği son ziyaret kapsamında yapılan açıklamaların satır araları, bu durumu net bir şekilde teyit etmektedir.

İran ve Suudi Arabistan arasındaki en temel sorun, İran’ın bölgedeki vekil güçlerle kurduğu ilişkidir. Her ne kadar Suudi Arabistan bu ilişkinin sınırlanmasını talep etse de İran’ın millî güvenlik politikasının ayrılmaz bir parçası hâline gelen direniş ekseni siyasetinden vazgeçmeyeceği aşikârdır. Bunun en somut göstergesi, Suudi Bakan’ın ziyaretinin hemen ardından İsmail Haniye başkanlığındaki Hamas heyetinin resmî temaslarda bulunmak üzere Tahran’a gitmesidir. Suudi Arabistan, bir süredir Filistin meselesini öncelikli hâle getirerek İran’ın bu konudaki söylem üstünlüğünü ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Nitekim Hamas heyeti 17 Nisan’da umre için Suudi Arabistan’ın Mekke şehrine gitmiş ve Suudi yetkililerle kamuoyuna açıklanmayan bir dizi görüşme yapmıştı. Ancak İran, Hamas heyetini Suudi Bakan’ın ziyaretinden hemen sonra ağırlamak suretiyle Suudi Arabistan’a, vekil güçlerden ve Filistin meselesinden vazgeçmeyeceği mesajını net bir şekilde vermiştir. Tüm bunlar ekseninde, iki ülkenin diplomasiyi yeniden başlatmasının bölgeye olumlu etkileri olsa da uzun vadede iki ülke arasındaki güven sorununu aşmada yetersiz kalacağını belirtmek gerekir.