İran'ın BRICS Üyeliği: Beklentiler ve Belirsizlikler

İran'ın BRICS Üyeliği: Beklentiler ve Belirsizlikler
Görsel @AA Images
İran dâhil yeni üyeler, BRICS’in tasarladığı finansal ve hatta siyasi mimaride “ikinci sınıf üye” statüsü ile karşı karşıya kalabilirler.
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

2001 yılında Goldman Sachs ekonomisti Jim O'Neill, yazdığı "Daha İyi Küresel Ekonomik BRIC'ler Oluşturmak" raporunda, o zaman küresel ekonominin %8’ini oluşturan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in dünya ekonomisindeki payının artacağını öngörmüştü. O'Neill özellikle Çin ekonomisinin dünya ekonomisindeki ağırlığının artacağını ve G7 yapılanmasının bu gerçekliği göz önüne alarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Raporda Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in İngilizce isimlerinin ilk harflerinden oluşan “BRIC” kısaltması; ismi geçen ülkelerin karar alıcıları tarafından beğenilmiş olacak ki bu ülkeler aynı kısaltmayı kullanarak yeni bir küresel yapılanma kurmaya doğru somut adımlar attı. Önce bu ülkelerin dışişleri bakanları 2006 yılında bir görüşme gerçekleştirerek böyle bir format çerçevesinde üst düzey temasları başlatmış oldular. Ardından ise 2008 yılında başlayan küresel ekonomik krizin de etkisi ile 2009 yılında Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde (Burası, son Rus Çarı II. Nikolay’ın 1918 yılında sürgünde öldürüldüğü şehir olarak da bilinmektedir.) BRIC ülkelerinin ilk liderler zirvesi yapıldı. Yekaterinburg Zirvesi’nin ardından BRIC ülkeleri liderlerinin ortak açıklamasında, küresel finansal ve ekonomik mimarinin reformu ve daha adil çok kutuplu bir dünya düzeni çağrısı yapılarak BRIC yapılanması, kendisini Batı merkezli küresel ekonomik ve siyasi sistemin karşısında konumlandırdığını açıkça deklare etmiş oldu. 2010 yılında bu oluşuma Güney Afrika Cumhuriyeti'nin katılımı ile BRIC ilk genişlemesini yaparak “BRICS”e dönüştü. Avrasya ve Latin Amerika’nın ardından Afrika kıtasından da önemli bir üye kazanarak global iddiasının olduğunu gösterdi.

2010 yılındaki ilk genişlemenin ardından BRICS’in küresel ölçekte dikkatleri üzerine çeken en önemli toplantısının, Güney Afrika'nın Johannesburg şehrinde 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde organize edilen 15. Zirve olduğunu söyleyebiliriz. Rusya-Ukrayna Savaşı ve Çin-Batı çekişmesi ortamında yapılan zirveye, küresel çok taraflılık vurgusu ve BRICS’in tarihsel genişleme kararı damgasını vurdu. BRICS’e üye olmak için resmî olarak başvuru yapan veya ilgisini ifade eden yaklaşık 40 ülke içerisinden İran, Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Etiyopya'nın dâhil olduğu 6 ülkeye 1 Ocak 2024 tarihinden başlamak üzere tam üyelik için davet yapıldı. BRICS’in 5 kurucu ülkesinden Çin’in, genişlemeyi Batı’ya karşı “Küresel Güney”i örgütlemek; Rusya’nın ise Ukrayna savaşı ile derinleşen uluslararası izolasyonunu zayıflatmak ve delmek için desteklediği, diğer 3 ülkenin (Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika) ise genişleme konusunda bazı ciddi çekincelerinin olduğu zirveden önce iddia ediliyordu. Ancak Çin, BRICS içerisinde egemen ekonomik gücü ile diğer ülkeleri genişleme konusunda ikna etmiş gibi gözüküyor.

İran gibi yeni üye ülkeler ile genişleme stratejisi uygulayan BRICS’in içerisinde Çin lehine büyüyen ekonomik asimetri, bu blokun içerisindeki sorunları derinleştirebilir. Şöyle ki BRICS ülkelerinin küresel ekonomiden aldıkları yaklaşık %26 civarındaki toplam payın %70’ini tek başına Çin temin etmektedir. Çin’in BRICS’in toplam ticaretindeki payı da yaklaşık %70 civarındadır. 2022 yılında gerçekleşen Çin-Hindistan ticaret hacminin %87’sini Çin’in Hindistan’a ihracatı oluşturdu. Bu gerçeklik, Batı hegemonyasına karşı denge arayan bazı üye ülkeler için bu kez de Çin hegemonyası altına girme riskini taşımaktadır. BRICS’in heterojen yapısı bununla sınırlı değildir. BRICS üyelerinin ekonomik büyüme hızları, dış enerji kaynaklarına bağımlılık oranları ve cari işlemler dengesi birbirlerinden çok ayrışmaktadır. Fakat bu önemli risklere rağmen pek çok Küresel Güney ülkesi, çeşitli fayda beklentileri ile BRICS’e üye olmak istemektedir. Bu beklentileri ve aynı zamanda BRICS’ten kaynaklanan platformun geleceğine yönelik belirsizlikleri, İran örneği ile kısaca irdelemeye çalışalım.

İran’ın BRICS’e katılmakla ilgili beklentileri ile Rusya’nın BRICS’in genişlemesine destek nedenleri önemli ölçüde örtüşüyor: (a) uluslararası izolasyon ortamında kendi argümanlarını seslendirmek için yeni ve aktif dış politika platformu kazanmak; (b) dış ekonomik ilişkileri genişletmek için yeni ağlara erişmek; (c) petrol ihracatı ve yatırımlarla ilgili yeni fırsatlar yakalamak; (d) iç kamuoyuna dışarıdaki yeni “başarı hikâyesi”ni sunmak. İran’ın yeni dönemde önce, BRICS ülkelerinin 2015 yılında kurduğu ve geçen 8 yılda üye ülkelerden gelen yaklaşık 100 projeye 33 milyar dolar finansman desteği veren Yeni Kalkınma Bankasına (New Development Bank) üyeliği gündeme gelebilir ve ardından iş birliği başlayabilir. Ancak Yeni Kalkınma Bankasının da finansman desteğini dolar ve euro ile verdiğini ve Rusya örneğinde uluslararası yaptırımlara muhatap olmamak için üye ülkeye olan desteğini kesebileceği gerçeğini de unutmamak lazım. Bu gerçeklik ise orta ve uzun vadede İran’ın bu banka ile ilgili beklentilerini etkileyebilir.

BRICS üyelerinin merkez bankalarına acil ödeme dengesi sorunlarını çözmek için “swap hatları” imkânı sunan “Koşullu Rezerv Düzenlemesi” (Contingent Reserve Arrangement) çerçevesi de İran için iş birliği açısından cazip olabilir. Fakat burada İran’ın en büyük dış ticaret ortağı olan Çin, %40 oranında oy gücüne sahiptir. Yeni Kalkınma Bankasında ise kurucu 5 BRICS üyesi hâlihazırda %55 oranında oy hakkına sahipler. Daha adil küresel düzen arayışında olan ülkelerin kurduğu ve üye olmak istediği BRICS, kendi içinde adil ve katılımcı temsiliyeti sağlamaktan uzak gözüküyor. İran dâhil yeni üyeler, BRICS’in tasarladığı finansal ve hatta siyasi mimaride “ikinci sınıf üye” statüsü ile karşı karşıya kalabilirler. Petrol ihracatı açısından BRICS üyeliği, İran’ın önünde bazı yeni fırsat pencereleri açabilir. Ancak burada da ezelî rakibi olan Suudi Arabistan’ın da BRICS’e eş zamanlı olarak kabul edilmesi, İran açısından bu yeni fırsatların rakibi ile paylaşımı anlamına gelmektedir. BRICS ülkelerinin karşılıklı ticareti, blok içinde herhangi bir tercihli ve serbest ticaret rejiminden uzaktır ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ilkeleri odaklı ikili anlaşmalara dayanmaktadır. BRICS’in küresel ekonomik sistemdeki pozisyonu, ortak siyasi ve ekonomik kararlar alma süreçleri, kuruma yeni üyelik kriterleri ve alt kurumlar için uygulanacak kurallar belirsizliğini korumaktadır.

Tüm belirsizliklere rağmen bazı uzun vadeli ama sınırlı ekonomik faydaların yanı sıra İran, BRICS üyeliğinden kısa vadede daha somut siyasi faydalar sağlayabilir. 15. BRICS Zirvesi’nin Johannesburg Deklarasyonu’nda belirtildiği üzere bu platform; İran’ın nükleer meselesinin çözümüne diplomatik destek verilmesi, Suudi Arabistan ve İran arasındaki siyasi gerilimin azaltılmasına yönelik çabaların devam etmesi gibi bölgesel sorunların ortadan kaldırılmasına sınırlı da olsa katkı sağlayabilir. Fakat tüm bunların gerçekleşmesi için BRICS üyelerinin dış politikada ortak karar alma mekanizmalarının etkin şekilde çalışması lazımdır. Bununla birlikte BRICS’in ekonomik yapısı ve süreçleri gibi siyasi yapısı ve ilgili süreçlerin de 2024 yılındaki büyümeden sonra nasıl çalışacağı belirsizliğini korumaktadır. Şimdiki ve potansiyel üye ülkelerin Batı merkezli siyasi ve güvenlik mimarisi ile çatışma riskine karşı tolerans düzeyi ve Batı merkezli ekonomik sisteme entegrasyon düzeyi birbirinden farklıdır. Eğer BRICS zamanla kapsayıcı yapı yerine Çin’in küresel güç projeksiyonuna hizmet eden bir çatı kuruluşuna dönüştürülmek istenirse bu platform, kurucu üyelerin ve İran gibi bazı yeni üyelerin dış politikada ve ekonomik iş birliğinde ortak paydada buluşmasını sağlamayabilir. Küresel çok taraflı iş birliğinin yerini derinleşen jeopolitik ve jeoekonomik parçalanma veya fragmentasyon alırsa bundan en büyük zarar gören ülkelerin başında yine Çin gibi ekonomik büyümesi ihracata bağımlı olan ülkeler gelir. Avrupa Birliği (AB), Avrasya Ekonomik Birliği (AEB), Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Şangay İşbirliği Teşkilatı (ŞİÖ) örneklerinde de gözlemlendiği gibi asimetrik bölgesel ve küresel yapılanmalarda orta ve küçük ölçekli üyelerin ekonomik, siyasi ve güvenlik beklentileri karşılanmayabilir.