İran’ın Diplomatik Çabası ve İsrail-Hizbullah Gerginliği

İran’ın Diplomatik Çabası ve İsrail-Hizbullah Gerginliği
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 2 Eylül 2019’da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’la Moskova’da bir araya geldi. Rusya ziyareti öncesi Avrupa ve Asya turuna çıkan Zarif, bu planda olmayan Moskova ziyaretini de Asya turnesi sırasında kararlaştırdı. Ziyaret öncesi açıklamalarda bulunan Zarif, Lavrov’la gerçekleştireceği görüşmenin ana konularını nükleer anlaşma, ikili ilişkiler, Körfez’deki durum başta olmak üzere Suriye sorunu ve İsrail’in saldırıları olarak sıraladı.

G-7 zirvesi öncesindeyse Finlandiya, Norveç, İsveç ve Fransa ziyaretlerini gerçekleştiren Zarif akabinde Çin, Japonya ve Malezya ziyaretlerinde bulunmuştu. G-7 Zirvesi’ne katılan üye ülkeler, bu toplantıda İran'la nükleer anlaşma görüşmelerini yürütme yetkisini Fransa'ya verdiklerini duyurmuşlardı.

Zarif’in Avrupa ve Asya turunu yapmasındaki başlıca amacı İran’ın nükleer anlaşma çerçevesinde ABD’yle yaşadığı gerginliği azaltmak ve ABD’nin Avrupa ve Asya-Pasifik ülkelerinde oluşturmaya çalıştığı İran karşıtı koalisyon çabalarını dolayısıyla da kendisine yönelik siyasi baskıları engellemekti. Nitekim İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD baskılarına tek taraflı mücadelede yetersiz kalınacağı düşüncesiyle “İran’ın sorunlarını azaltmak için diplomasiye fırsat vermeliyiz” açıklamasında bulunmuştur. ABD Başkanı Trump ise İran’la “gerginliğin sona erdirilmesi ve yeni bir nükleer anlaşmanın yapılması için” uygun şartlar altında Ruhani’yle görüşmeye hazır olduğunu dile getirmiş ve bu süreçte Fransa arabulucu rolünü üstlenmiştir. Ancak Trump, G7 Zirvesi’nin gerçekleştiği sırada Fransa’ya gelen Zarif’le görüşmek istemeyerek bunun için şartların hazır olmadığı ve zamanın henüz gelmediği şeklinde açıklamada bulunmuştur.

Fransa, Paris’te gerçekleşen G7 Zirvesi’nden üç gün önce “ya İran’a yönelik yaptırımlar hafifletilmeli ya da tazminat mekanizmasının çalışmasına olanak sağlanmalı” önerisinde bulunmuş, buna karşı İran’ın ise nükleer anlaşmanın tamamını uygulaması gerektiğini dile getirmiştir. Zarif ise Macron’un bu önerisine olumlu baktığını açıklamıştır.

2 Eylül’de Fransa Cumhurbaşkanı Yardımcısı’yla nükleer anlaşmayı görüşmek için Fransa’ya giden İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi daha önce “İran’ın petrol satımında ABD esneklik gösterdi” şeklinde açıklama yapmış, Zarif de İran’ın nükleer anlaşmadan çekilme aşamalarından vazgeçebileceğini söylemiş ancak nükleer anlaşmayı gözden geçirmeyeceğini belirtmiştir.

Nükleer anlaşma konusunda İran’ın, Avrupa’nın ve ABD’nin bir çıkış yolu aramasına rağmen sürecin tıkanmasına sebep olan temel problem, tarafların kendi çıkarlarından taviz vermemesi ve geri adım atmamasıdır. Aktörlerin nükleer mesele konusunu “sıfır toplamlı oyun” olarak görmesi ve bir tarafın kazanmasının diğer tarafın kaybı şeklinde algılaması görüşmelerin başlamasını engellemektedir. Görüldüğü gibi bu süreçte İran nükleer dosyası Fransa’ya verilmiş, ABD yaptırımlarına maruz kalan Rusya ise herhangi bir aktif rol üstlenmemiştir.

Zarif’in Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaretin perde arkasındaki asıl amaç, İsrail-Lübnan sınırındaki çatışmalardı. 25 Ağustos’ta İsrail, Libya’nın güneyindeki İHA’larla Hizbullah’a saldırmış ve Hizbullah tarafından İsrail’e ait olduğu iddia edilen iki drone düşürülmüştür. Saldırı sonrası Hizbullah İsrail’in saldırılarını “savaş ilanı” olarak nitelendirerek 1 Eylül’de İsrail’in kuzeyine tanksavar füzelerle saldırıda bulunmuş, İsrail de buna karşılık vermiştir. İsrail, Lübnan’daki Hizbullah menzillerine düzenlediği saldırıyı, İsrail’e saldırı hazırlığında bulunan Hizbullah’a yönelik “önleyici vuruş” olarak açıklamıştır.

Hizbullah, İran’ın İsrail sınırındaki uzantısı olduğuna göre Hizbullah ile İsrail arasındaki silahlı çatışmanın da aslında İran-İsrail gerginliğinin bir sonucu olduğu söylenebilir. İsrail, uzun süreden beri İran ve Hizbullah’ın Suriye ve Irak’taki askerî tesis ve üstlerini bombalamaktadır. İran bu saldırıları reddetse de veya konuyla ilgili sessiz kalsa da Hizbullah’ın İsrail’e karşı yaptığı saldırı, İsrail’in bu saldırılarına karşı bir cevap niteliğindeydi.

İsrail’in İran üslerine ve Lübnan’a yönelik saldırısı aynı zamanda ABD ve AB ile İran arasında yürütülen diplomatik görüşmeleri engelleme çabasıydı. İran’la ciddi bir yumuşamaya gidilmesini istemeyen İsrail, Hizbullah üzerinden İran’ı düşük yoğunluklu bir silahlı çatışmaya çekerek görüşmeleri engellemeye çalışmaktadır. Ancak ne parlamento seçimlerine hazırlanan Netanyahu hükûmeti ne de diplomatik bir süreç başlatma girişimlerinde bulunan İran, Lübnan’da yaşanacak olası bir büyük çaplı savaştan yana değildir. Buna rağmen silahlı çatışma ve savaşın çıkma riski her zaman yüksek olduğu için Zarif, Moskova’da Rusya’nın İsrail konusundaki fikrini almak ve olası bir çatışmada Rusya’nın tutumunu öğrenmek istemiştir.

İsrail ve Hizbullah arasında savaşın patlak vermesi durumunda Tahran, Hizbullah’a Suriye lojistiği üzerinden destek sağlayacaktır. Bu durumda Tahran’ın amacı Rusya’yı Suriye konusunda uzlaşma zemininde tutmak, İsrail konusundaysa ya tarafsız kalmaya ya da İran’ın yanında yer almaya ikna etmektir. Başka bir deyişle Moskova’nın daha önce diplomatik kanallarından belirttiği üzere Rusya’nın, İsrail ile İran arasında bir arabulucu rolü üstlenmesini sağlamak ve böylece Rusya üzerinden İsrail’le gerçekleşecek olası bir savaşı önlemektir.

Sonuç olarak İran, bir taraftan nükleer anlaşma konusunda diplomasiye ağırlık verme kararı alarak bu konuda Fransa’yla uyum içinde hareket etmekte öte yandan Ortadoğu’da ciddi bir silahlı çatışmaya girmekten kaçınmaktadır. Bunun için de İran, nükleer anlaşma konusunda pasif kalan Rusya’ya yeni bir rol vererek Ortadoğu’da iş birliği alanları üzerinden Moskova’yla yakınlaşmanın yollarını aramaktadır.