İran; normalleşme girişimlerini, Suudi Arabistan’ın elinin zayıfladığı şeklinde yorumlarken Suudi Arabistan ise Suriye ve Filistin konularında inisiyatif almaya, İran’ın Arap dünyasındaki etkisini sınırlandırmaya odaklanmıştır.
Suudi Arabistan’ın Suriye ve Filistin Hamleleri
İran ve Suudi Arabistan’ın, yedi yıllık diplomatik kesintiden sonra ikili ilişkileri Çin’in ara buluculuğunda Mart 2023’te gözden geçirmesi, her iki ülkenin nüfuz alanlarındaki diğer ülkelerle olan ilişkilerine de yansıdı. İran’ın direniş ekseni olarak tanımladığı hattaki en önemli unsurlardan olan Suriye’deki Beşşar Esed yönetimi ve Filistin’deki Hamas ile Suudi Arabistan’ın yeni bir diyalog başlatmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
Suudi Arabistan, 2011’de Suriye’de patlak veren olaylara dönük politika belirlerken herhangi bir anlamlı siyasi sürecin gerçekleşmesi için Esed'in iktidardan düşürülmesi gerektiğine inanıyordu. Nitekim bu kapsamda Suriye muhalefetine destek veren Suudi Arabistan, 2012 yılında Şam'daki büyükelçiliğini kapatmış ve Suriye Büyükelçisi’ni sınır dışı etmişti. Ne var ki bu tavrını 2017’den itibaren değiştirmeye başladı. 2015’te Yemen krizinin kendisi için daha hayati bir konu hâline gelmesi ve Suriye politikasının giderek maliyetli bir hâl alması, bu politika farklılığının temel motivasyonları idi. Keza 2017 Katar krizi de Suudi Arabistan’ı, bölge politikalarını gözden geçirmeye itti. Tüm bunlar ekseninde 2023 başlarından itibaren Suudi Arabistan, Suriye ile ilişkileri yeniden başlatma kararı aldığını kamuoyu ile paylaşmaya başladı.
İlk somut adım, 6 Şubat 2023’te Türkiye merkezli gerçekleşen depremlerin akabinde gerçekleşti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan el-Suud, büyük kayıp yaşayan Suriye’ye yardım göndereceklerini söyledi ve Suriye halkının yanında olduklarını açıklamak suretiyle insani yardım üzerinden Suriye ile temasları başlatmış oldu. Bunun devamında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, 12 Nisan’da Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine gitti ve orada Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile normalleştirme sürecinin detaylarıyla ilgili ön görüşmeler yaptı. Bu kapsamda gündeme gelen en önemli konulardan biri ise 2011’de Arap Liginden çıkarılan Suriye’nin, örgüte yeniden kabul edilmesi hususu oldu. Nitekim 13 Nisan’da Arap Liginin dokuz üyesi Cidde’de bir araya geldi ve konuya ilişkin bir ön değerlendirmede bulundu. Henüz netlik kazanmayan konunun, 19 Mayıs’ta Riyad’da gerçekleşecek olan Arap Ligi toplantısında sonuca bağlanması beklenmektedir. Tüm bunlar ekseninde Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, 18 Nisan’da 12 yıl aradan sonra ilk kez Suriye’nin başkenti Şam’a gitti ve Suriye Devlet Başkanı Esed ile bir araya geldi.
Bu önemli gelişme yaşanırken eş anlı olarak dikkat çekici başka bir gelişme daha yaşandı. Hamas liderleri İsmail Haniye ve Halid Meşal, 17 Nisan’da umre için Suudi Arabistan’ın Mekke şehrine gitti. Hamas'ın Suudi Arabistan'a yaptığı son ziyaret, 2015 yılında eski grup lideri Meşal'ın üst düzey Suudi yetkililerle görüşmesi sırasında gerçekleşmişti. Sonraki yıllarda ilişkiler gerilmiş; hatta Ağustos 2021’de bir Suudi mahkemesi 69 Filistin ve Ürdün uyruklu kişiyi, Hamas bağlantılı oldukları suçlamasıyla çeşitli sürelerde hapis cezalarına çarptırmıştı. Ne var ki Suudi Arabistan, tutukluların çoğunu son aylarda serbest bırakarak yumuşama sinyalleri verdi. Nitekim basına sızan haberlere göre umre için Suudi Arabistan’da bulunan Hamas yetkililerinin Suudi yetkililerle bazı görüşmelerde bulunması beklenmektedir.
Bu durumu dikkat çekici kılan asıl gelişme ise Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 18 Nisan’da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile resmî bir görüşme yapması oldu. Zira geçmişte Fetih fraksiyonu ile rakibi Hamas arasında bir ateşkes sağlamak için Suudi Arabistan'ın çabaları başarısız olmuştu. Şimdi birbiriyle aynı zamana denk gelen iki Filistin menşeli ziyarete ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın bir hedefinin olduğu aşikârdır.
Esasen Eylül 2022’de Haniye dikkat çekici bir açıklamada bulunmuştu. İfadesine göre Hamas, Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltme çabası içindeydi ancak belirsiz üçüncü taraflar bunun olmasını engellemeye çalışmaktaydı. Yine benzer bir şekilde Hamaslı yetkili Ebu Merzuk, 15 Nisan’da sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda “Adı ve adresi ne olursa olsun, Hamas hiçbir siyasi veya askerî eksenin parçası değildir. Biz İslami bir direniş hareketiyiz ve bölgedeki ve dünyadaki tüm canlı güçlerle ilişki kurmaya çalışıyoruz. Siyonist düşman dışında hiçbir unsurla düşmanlığımız yoktur.” şeklinde dikkat çekici bir paylaşımda bulundu. Tüm bu ifadelerden hareketle esasen İran’dan duyulan bir rahatsızlığın işaret edildiğini ve Hamas’ın Arap dünyası ile arasına giren mesafeyi sonlandırmak istediğini yorumlamak mümkündür.
Peki Suudi Arabistan gerek Suriye’ye gerek Filistin’e yönelik bu yeni hamleleriyle neyi hedeflemektedir? Şüphesiz Çin’in ev sahipliğinde 10 Mart’ta İran ile başlayan normalleşme süreci, Suudi Arabistan’ın bölge politikalarıyla ilgili yeni bir trendin başlamasında önemli bir dönüm noktasıdır. Bir yandan İran’a ABD ve İsrail’den gelen baskıların artması ve buna karşılık olarak İran’ın nükleer faaliyetlerini ve askerî kapasitesini artırma girişimleri Suudi Arabistan’ı tedirgin etmektedir. Zira Suudi Arabistan, agresifleşen bir İran’ın kendisine tehdit üretme potansiyelinin farkındadır. Öte yandan İran’ın; normalleşme sürecini, Suudi Arabistan’ın elinin zayıfladığı şeklinde yorumlama ihtimali söz konusudur. Bu sebeple Suudi Arabistan, İran’ın bölgedeki potansiyel etki alanlarında nüfuzunu artırmaya ve Arap kimliği üzerinden buralarda birleştirici bir güç olma yoluna yönelmektedir. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın son dönemdeki Suriye ve Filistin girişimleri, İran’ın bölgedeki söylem ve eylem üstünlüğünü sona erdirmeyi ve böylelikle İran’ın gücünü sınırlamayı hedeflemektedir. Bu da göstermektedir ki her ne kadar İran ve Suudi Arabistan ikili ilişkilerdeki tansiyonu düşürmeye odaklanmışsa da iki ülke arasındaki bölgesel rekabet devam etmektedir.